Karadeniz’de çayırdaki ota orak sallayan da kadındır, sırtında taşıyıp eve getiren de, odunu kesen de, ineği sağan da, mısırı toplayan da, bostana hayvan girmesin diye gece eline çanları çalan ip bağlayıp yatan da! Kadın erkek iş paylaşımı yok, görev dağılımı yok. Çünkü ortada erkek yok! Erkekler ya gurbete gitmiş, ya kahveye. Meslekdaşımız Orhan Tekeoğlu’nun doğup büyüdüğü toprakların kadınına bir ağıt niteliğindeki Karadeniz kadınının yaşamını anlatan belgesel filmi İfakat, bir yıllık bir çalışma süresinde gerçekleştirilmiş. Hafta içinde çoğunluğunu Karadeniz kökenlilerin oluşturduğu büyük bir davetli topluluğuna gösterilen belgeseli izleyen kadınların gözleri yaşardı ve şehirde yaşadıklarına şükrettiler! Akşam evde yakacağı odunu, kilometrelerce uzaktan, devrilmiş ağaçları baltayla kesip sırtında dar yamaçlarda, uçuruma düşme tehlikesiyle taşıyarak getiren o kadınların yerinde olmayı hiç birimiz düşünemedik! Yeşilin içindeki sarısıyla, kızılıyla bir renk cümbüşü halindeki o canım yaylalar, kaçılacak zulüm mekanları gibi gözüktü gözümüze... İnsanoğlu, yokluktan neleri icat etmiş: dağda dökülmüş yaprakları topluyor, küfelere doldurup, sırtlarında toplayıp eve getiriyor, ineğin altına seriyor, inek üstüne sıçınca oluşan gübreyi mısırın altına döşeyip ürünün kalitesini arttırıyor! Karadeniz yaylalarına daha geçen sonbaharda gittim. Belki her köşede sırtında küfesi bir kadın yok ama değişen fazla bir şey de yok. Tabii, sadece Karadeniz yaylalarında uçuruma yürüyen kadınlar mı zorlanıyor? Filmin sonunda TİKAD Yönetim Kurulu üyesi İnci Aksoy, büyük şehirlerde çalışan kadınların da belgeselini yapmak lazım diyordu: Bütün gün işte, eve gelip evde çalışan, trafik çilesini yaşayan, evinin hem erkeği, hem kadını olan kadınları! Devletin istatistik kurumlarının yaptığı anketlerde ne hikmetse kadınlar erkeklerden daha mutlu çıkıyor! Ya o yanıtları veren kadınlar mutluluğun ne olduğunu bilmiyor, ya da her zamanki gibi kan kusuyor, kızılcık şerbeti içtim diyor!
Iraz ve Berfin kadar olmasa bile
Neyse ki bu ülkede sadece Karadeniz yaylalarının cefakar kadını İfakat’ın öyküsü yok, Güneydoğu’da babası ve dedesi tarafından canlı canlı gömülüp üzerine beton atılan Medina da yok. Berfin var, Iraz var, göğsümüzü kabartan, başarılarıyla gözümüzü yaşartan. Cuma gecesi Cemal Reşit Rey konser salonu sahnenin üstü de dahil olmak üzere hıncahınç dolmuş, Fazıl Say ve arkadaşlarını dinliyor. Fazıl’ın “arkadaşları” arasında iki sanatçı, hepsinden fazla ilgi çekiyor, Berfin Aksu henüz 12 yaşında ama kendi kategorisinde katıldığı uluslararası yarışmalarda ödüller almış. Fazıl Say’ın Antalya’da keşfettiği ve destek olduğu Iraz Yıldız, 14’ünde. Sahneye çıktığında, selam verirken küçük bir kız. Piyanosunu çalarken adı gibi bir yıldız, adeta yaşı bile büyüyor! İkisi de yetenekleri, müzikleri ve güzellikleriyle, şıklıklarıyla seyirciyi fethediyor. Bu iki kız çocuğunun en büyük şansı kentte ve çağdaş bir ailede doğmuş olmak mı? Iraz ve Berfin, Karadeniz yaylalarında, Güneydoğu’nun töre baskısını yaşayan köylerinde, tarikat baskısıyla kızların okuldan alındığı Erzincan’da doğmuş ve yaşıyor olsaydı biz onları bu sahnede alkışlayabilecek miydik? Onlar klasik müziğin sesini bile duymamış, keman tutmaktan değil, ot yolmaktan elleri nasırlaşmış, belki de o yaşta istemediği bir evliliğe zorlanmış ve kalbi kırılmış küçük kadınlar olacaktı. Bu ülkede kimbilir keşfedilmemiş daha ne Iraz’lar ve Berfinler var. Onlar, yok ziyanı çok önemli sanatçılar olmasınlar, ama eğitimli, özgür, kendi kararlarını kendi verebilen çağdaş kadınlar olsunlar, ona bile razıyız! Bu ülkenin kadınları bunu hak etmiyor mu?
Bir ihtimal daha var!
Başbakan baktı ki Dayı’nın radyodan bir şarkı istemesini 50 bin kişi tıklıyor, Tuncel Kurtiz’in facebook’taki hayran sayısı 400 bini bulmuş, en etkili yol bu deyip “sanatçıları” kahvaltıya çağırdı. Sanatçı derken, görüyoruz ki bu kez açılım, ses sanatçılarıyla yapılacak! Neşet Ertaş, Arif Sağ’dan tutun da, Nihat Tuna, Alişan’a kadar eli mikrofon tutup şarkı söyleyen herkes orada. Sezen Aksu, Sabahat Akkiraz ağır takılmış, gitmemiş. Hafta içi yargı savaşları yüzünden o kadar ağır ve ruh karartıcı geçmişti ki hafta sonu bu kahvaltının hafifliği iyi gelecek, magazinle karışık gündemi rahatlatacaktır. Haa, bir ihtimal daha var, işe yarar mı derseniz, yok canım, o kadar da demedik, cin fikirli propagandacıların işi, ama iyi iş. Aferin
21 Şubat 2010, Pazar 04:00
Haberin Devamı