Bu ülkenin siyasetçisi “yalaka” olmak zorunda mıdır? Liderini seversin, sayarsın, hürmet edersin, hiç itirazım yok. Ama yalakalık yapma. Kendini küçük düşürdüğün yetmiyor, yalakalık yaptığın adamın da sanki buna ihtiyacı varmış gibi, itibarını zedeliyorsun! DP’den AKP’ye geçmiş, ah özür dilerim, Genel Başkan Yardımcısı da yapılmış bir beyefendi, Süleyman Soylu, sesini titreterek ve kendinden geçerek Başbakan Erdoğan’a öyle bir yağlar ballar çekiyor ki seyretmeye dayanamadım, utandım! Kimsenin hoşlanmış olacağını da zannetmiyorum.
O da otursaymış evinde! Ya oturan?
Yolunuz Sirkeci’den Sarayburnu’na doğru sahil yoluna düşerse solunuzdaki İstanbul manzarasına bakmaktan sağınızdaki Bizans surlarını görmezsiniz. O surların gizlediği köhne bir tren yolu ve hemen arkasında Topkapı Sarayı vardır. Surların altındaki dehlizler ise insanda cinayet işleme arzusu uyandıracak kadar tekinsiz! İşte Sarai’nin cesedi tam da burada bulundu! Net bir açıklama yok ama kesik ve çürükle dolu ölü vücudunun hayırlı bir işe kurban gitmediği açık. Kadın ABD vatandaşı olduğu için kocası tarafından kayıp ihbarı yapılınca İstanbul polisi büyük bir ekiple arayıp cesedi buldu.
Neden ve kim tarafından yapıldığını da açığa çıkaracaktır. Sarai’nin cesedi Bizans Surları’nda bulunmadan hemen önce denizden çıkarılan kadın cesedinin kim olduğu, neden ve niçin öldüğünün ise kimse üzerinde durmadı. Hatta cesedin Sarai’ye ait olmadığı ortaya çıkınca rahat bir nefes bile alındı diyebilirim. Ne de olsa ele güne karşı bizi rezil edecek bir durum değil bir Türk kadınının ölü bulunması. Aynı gün koruma kararı alınmış ve korunan iki kadın daha öldürüldü.
Biri kocası tarafından 8 kurşunla... Töre cinayeti merkezi Batman’da ise bir genç kız akrabaları tarafından tecavüze uğrayıp hamile kaldığı için ailenin namusu kirlendi gerekçesiyle aynı akrabaları tarafından katledildi!
Halk ne diyor?
ABD’li kadının önce kaybolması, sonra cesedinin bulunması ile ilgili tepkiler ise çeşitli. Kimi açıkça söylüyor, kimi utanıp dile getirmiyor ama genel kanı, kadının buna müstehak olduğu. Kocanı, çoluğunu çocuğunu bırakıp kadın başına Türkiye gibi memlekete geliyor, fotoğraf çekeceğim diye orada burada dolaşıyor...
[[HAFTAYA]]
Fotoğraf makinesi bile yokmuş; bu ne ayak! Kimbilir ne halt karıştırıyordu, burası Türkiye, işte başına böyle iş gelir. Otursaydı evinde, küçük hayatının sınırları içinde yaşamaya devam etseydi, akşam marketten makarnasını alıyor olacaktı hâlâ! Kimi de diyor ki; Amerika çok mu güvenli? Tecavüz, cinayet, orada daha fazla. Türkiye’de şunun şurasında bir Pippa, bir Sarai... Kimse utanmıyor Batmanlı genç kızın katlinden, çocuğunun yanında koca kurşunuyla öldürülen kadınlardan. Türkiye, kadınların katlinin sorgulanmadığı ülke... ABD’li değilsen.
Medya Mahallesi’nde kriz var
Bu programın fanatikleri vardı. Saat 11.00’de başlamayınca beni bile aradılar: Ne oldu, Medya Mahallesi niye yayınlanmadı? Ayşenur Arslan’ın hazırlayıp sunduğu ve bu yayın döneminde ‘yanına hükümete yakın birini koyalım da denge olsun’ diye Akif Beki’nin eklendiği Medya Mahallesi’nde kinayeli laflara dayanamayıp havlu atmasını beklediğimiz Ayşenur Arslan’dı aslında. Duyduğumuza göre Aslan’ın bir röportajına alınan Akif Beki olmuş! CNN Türk’ün yaptığı ise seyirciye saygısızlık. Açıklama yok. Programı açmak yok. Bu haliyle devam etmesin zaten. Akif Beki’nin analiz katkısı yok, kinaye, laf sokma çabası var.
Yandaş medyanın başlattığı, karşıt görüşlerin çatıştığı, tansiyonu yüksek, gergin program. Sadomazoşist seyirci seviyor! Fikir tartışması yapılmıyor, futbol fanatikleri gibi iki ayrı tribün, ayrı şov yapıyor. Cuma günü programa konuk olarak katılan Nazlı Ilıcak, Gölcük depremini bile ‘deniz kuvvetlerine Allahın gazabı’ olarak yorumladı ya, daha ne söyleyeyim. Ben Arslan’ın değişen konuklarıyla yaptığı, medya analizlerinin ağırlıklı olduğu eski halini seviyordum. Denge endişesi olmadan bunun yapılabileceği özgürlük ortamı yok mu?
Sayı saymayı damı bilmiyorlar?
Hanefi Avcı’ya Devrimci Karargah Davası’ndan 50 yıl istenmiş! Hadi bu siyasi diyelim. Ölçüsü yok. Sıradan bir cinayet davasında İzmir-Çiğli’de Tufan Göloğlu’nu öldürdüğünü itiraf eden sanığa 15 yıl, olay yerinde bulunan ama suçu kabul etmeyen sanıklara yataklıktan 25 yıl hapis cezası vermişler! Tıpkı Balyoz’da seminere hiç katılmayan, sadece adı listede geçenlere 16 yıl verip seminerde sunum yapanlara hiç ceza vermedikleri gibi.
Sitemi samimi mi?
Bu hakim ve savcıları nerede kim yetiştirdi, bir zahmet sayı saymayı öğretselerdi bari? Ya Başbakan’ın son açıklamaları gerçekten samimi mi? Gerçekten yargıya hakim değil mi? Hakim değilse bunu itiraf etmek büyük Türk büyüğüne yakışmıyor. Yok aslında bal gibi hakim ve ‘ne derse o’ ama kamuoyunda hava ters döndü diye üzülüyormuş gibi yapıyorsa, bence iyi etmiyor, karizma çiziliyor!
Yaygın ve hakim anlayış şudur: Cemaat yargıda o kadar güçlü ki, dokunan yanıyor. Ve bütün o laf sokmalara rağmen kimseyi takmıyorlar. Nasıl öyle düşünülmesin ki! Hanefi Avcı’ya, işkence yaptığı ve şimdi örgütün onunla aynı salonda duruşmaya bile girmediği sol örgüt üyeliğinden 50 yıl! Herhalde o mütalaayı yazarken çok zorlandılar, uydurması da kolay değil.