Yazgülü AldoğanYeni yıla milli marş söyleyerek girmek

HABERİ PAYLAŞ

Yeni yıla milli marş söyleyerek girmek

Haberin Devamı

Kiev

Hep yapmayı sevdiğim gibi bu yıl da yılbaşını değişik bir yerde, seyahatte geçirdim. Vize hatta pasaport bile gerektirmeyen bir Avrupa ülkesi olan Ukrayna’nın başkenti Kiev’e gittim.

Kenti ve insanlarını size daha sonra anlatırım. Sadece yılbaşı kutlamasından bahsetmek istiyorum. Kentin en güzel meydanlarından birinde kurulmuş platformda canlı bir senfoni orkestrası konser verdi. Gece 12 olduğunda ise meydandaki topluluk hep bir ağızdan milli marşlarını söyledi.

Zaten beni en çok duygulandıran da bu oldu. Ortalıkta güvenlik için dolaşan sadece 4-5 kişilik bir polis grubu gördüm. Meydana girerken ne arandık ne sorulduk.

Sadece meydana gelen bir caddeyi trafiğe kapamışlardı. Kalabalıkta yalnız genç erkekler değil, çoluklu çocuklu aileler, genç kızlar, kadınlar her yaştan insan vardı.

Hatta yanlarında yiyeceklerini içeceklerini ve şampanyalarını getirmişlerdi. İsteyenler de etrafta kurulmuş stantlardan yiyecek ve içki alabildiler. Herkes müzikle dans etti eğlendi, kimse kimseyi rahatsız etmedi.

Gece üçe kadar uzatılmış metro ve kamu ulaşımı ile evlerine döndüler. Avrupalı olmak böyle bir şey. Hem özgür olmak, Hem taşkınlık yapmadan, kimseyi rahatsız etmeden insan gibi yaşamak. Bunun özlemi içinde eğlenerek ama biraz da burularak yaşadım yılın ilk gününü. Memleketimde yılbaşı kutlamaları yasaklanmış; yasaklanmamış yerlerde ise kendini başkalarının hayatına karışmakla görevlendirmiş sahte dincilerin meydan okumaları ile rahatsız edilmiştik.

Tabii ki herkesin kültürü farklı. Taksim Meydanı’nda canlı orkestra senfonik müzik çalsa bırak eğlenmeyi topluluk zaten dağılır. İllaki vokal isteriz biz, bir şarkı türkü. Halay da çekeriz, göbek de atarız. Aynısı olmak zorunda elbet de değiliz.

Ama biz de bir meydana çıkmayı, orada ne istiyorsak onu içmeyi ve insan gibi eğlenmeyi haketmiyor muyuz? eğlenmek bir lütuf değil haktır ve kamunun bunu yasaklamak değil iyi koşullarda olmasını sağlamak görevidir.

Bu arada şunu da hatırlatayım: Ukrayna hiç de sakin, istikrarlı bir siyasi hayata sahip değil. Rusya ile sorunları var, eski cumhurbaşkanı kaçmış, yenisini ise protesto gösterileri makamının önünde, çadırlar içinde aylardır sürüyor, ama kimse onları oradan söküp atmıyor.

Ukraynalıların tarihden beri çok özgür ruhlu olduğu biliniyor. Yıllarca onlara kolay kolay gem vurulamamış. İşte bu duygular içinde bu güzel şehre veda ettim. Hava soğuk, mevsim kış olduğu için pek göremedim ama Avrupa’nın en yeşil kentlerinden biri olduğu söyleniyor.

Hatta burayı ziyaret eden Alman şair Goethe “Parkları olan çok şehir gördüm ama bir parkın içine kurulmuş şehir ilk kez görüyorum” demiş Kiev için. Biz ise dünyanın en güzel ama meydan ve yeşil fakiri şehri İstanbul’da yaşıyoruz. Hepinize iyi yıllar.

Kendinize iyi bakmak için, önce okuyun!

Epeydir kitap tavsiye etmiyorum, yıla tavsiyesiyle başlayalım: İpek Kuşçu; Gerçek Probiyotik Beslenme, Fermantasyonla Şifalı Gıdalar; tam bir sağlıklı beslenme kitabı. Sindirimi iyileştirmenin ve bağışıklığı güçlendirmenin yolunun bağırsaktan geçtiğini dolayısıyla probiyotik gıdalara önem vermemizi sadece salık vermiyor.

Bu besinlerin nasıl yapılacağını anlatıyor. İçinde sebze ve meyve turşularından salatalara, peynirlere, marmelat ve çorbalara kadar pek çok kolay tarif var. Doğan Kitap’tan çıktı. Dr. Banu Taşçı Fresko’nun “Beynini Doğru Besle” isimli kitabı, ruhunuza iyi gelecek diye tanıtılmış.

Nörolog olan Banu Taşçı Fresko’nun bilimsel kanıtlara dayanarak beslenmenin ağrılarla olan ilişkisini anlattığı kitapta beyni doğru beslemenin yolları anlatılıyor. Migren, kronik enflamasyon, fibromiyalji, depresyon ve kilo alma yatkınlığını gidermek için nasıl beslenmenin yolları ise rafine karbonhidrat, yağ, şekerden vazgeçmek ve hareket etmek olduğunu Dr. Banu Taşçı Fresko şart koşarken Taş Devri diyetini öneriyor.

Zaten tarım devriminin insanlık için pek de hayırlı olmadığını söyleyen bilim insanı sayısı giderek artıyor. Hayy Kitap'tan çıktı. Dr. Dilistan Çilingiroğlu’nun “Bir lokma Ekmek, bir yudum çay” kitabı ise Türk insanının en çok sevdiği iki besini anlatıyor: ekmek ve çay!

Çeşit çeşit ekmek tariflerinin yanı sıra Çay bölümünde çeşitli ülkelerin çay kültürü ve çay demleme yöntemleri anlatılıyor. Bilmediğim ne kadar çok çay çeşidi varmış şaştım kaldım. Oğlak Yayıncılık’tan çıktı.

Son bir kitap ise yemek kitabı sayılmasa da sağlık konusunda ihtiyaç duyulacak tavsiyeler içeriyor.
Ersin Pamuksüzer ve Selda Terek Bilecen’in kitabı “Son Toksine Kadar, Kendine İyi Bak" adını taşıyor.

Duygusal, Zihinsel ve Fiziksel Arınma’nın anlatıldığı kitap, çok ilginç! Nasıl anlatayım, içinde detoks reçeteleri de var, yoga da, zihinsel arınma da, hani bu kitap anlatılmaz, okunur.

Şöyle mümkünse, sakin bir tatil döneminde, hah bunu uygulamalıyım işte diyeceğiniz bir dönemde. Destek Yayınları’ndan çıktı. Şifa olsun!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder