Depremzedeler yas tutarken uzman uyardı: Bu sözcükleri sakın kullanmayın!
Asrın felaketinin ardından yakınlarını ve yuvalarını yitiren depremzedeler kayıplarının yasını tutarken kullanılan bazı sözcükler onlarda olumsuz etkiler bırakabiliyor. Yas evresindeki bir kişiyi nasıl bir sürecin beklediğini anlatan Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, kullanılmaması gereken bazı sözcüklerden bahsetti.
Posta.com.tr/ Büşra Özbelli Afeti yaşayan insanlarla konuşurken bazı söylemlerden uzak durulması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Depremden sonra psikiyatrik bozukluklar görülebilir mi?" sorusuna yanıt verdi.
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Depremden sonra herkeste etkilenme ortaya çıkar. Bu etkilenmeler deprem sonrası ilk zamanlarda şiddetli de olabilir. Biz buna ağır bir strese verilen tepkiler diyoruz. Bu belirtiler bir hastalık değildir. O nedenle eğer hastalık dersek kişiler bunu 'Bende bir hastalık var, bir de hastalık sahibi mi oldum?' diye algılamasınlar. Çünkü yaşanılan çok ağır ve beklenmedik bir olay. Doğaldır ki buna ilişkin tepkiler ortaya çıkar. İkincisi insanların yaşadıkları bazı kayıplar var, yaslar var. Buna bağlı da ortaya çıkan ruhsal tepkiler var. Bunlar da çok doğal. Bu da bir hastalık değil. O yüzden karşımıza çıkan ruhsal belirtilerin önemli bir grubu, bir hastalığa bağlı olmayan tepkiler." dedi.
"TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUKLARI GÖRÜLEBİLİR"
Bu durumun yine de ileride bir ruhsal sorun oluşturmayacağı anlamına gelmediğini söyleyen Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Ortaya çıkan belirtilerin önemli bir grubu, bir hastalık ya da bir kişinin ruhsal yapısındaki bir yetersizliğe bağlı değil, son derece beklendik, olması gereken ya da olağan tepkiler. Beraberinde ortaya çıkmış çeşitli zorluklara, olaydan sonra yaşanılanlara kişinin yaşadığı çaresizlik durumuna bağlı veya yas durumuna, kayıp durumuna bağlı beklendik tepkiler. O yüzden bunun adını 'hastalık' diye tanımlayamayız. Ama eğer yeterli desteği sağlayamazsak özellikle sosyal destek yeterli olmazsa doğaldır ki bunun sonrasında karşımıza birtakım psikiyatrik sorunlar çıkabilir. Bunların içerisinde tabii ki depresyonlar, travma sonrası stres bozuklukları görülebilir bir de kişinin daha önceki ruhsal rahatsızlığında da ağırlaşma görülebilir." dedi.
YAS EVRESİNDEKİ KİŞİYİ NASIL BİR SÜREÇ BEKLİYOR?
Peki depreme maruz kalmasa bile yaşanılanlardan etkilenen ya da bir yakınını kaybeden ve yas evresinde olan kişiyi nasıl bir süreç bekliyor? Prof. Dr. Yıldırım, "Burada ani yaşam değişikliği ve ağır stres görülüyor. Yani bir anda yaşam altüst olmuş. İnsanların hayatında aniden kayıpların olduğunu görüyoruz. Bu kayıpları illa ki insan kaybı olarak düşünmeyin. Bu bir mekanın kaybı, evin kaybı, planların kaybı da olabilir. Böyle bir durumda insanın yaşamla yeniden bağ kurabilmesi, daha doğrusu geleceğini kurgulayabilmesi için belli aşamalar var. Kişinin yaşamının toparlanması her şeyden önce onun yaşamını kurgulaması konusundaki desteklere bağlı. Biz çok hızlı bir şekilde kişilerin sosyal desteklerini sağlar, yalnız bırakmaz, yaşamlarını hızlıca organize edecek politikalar oluşturursak o zaman çok daha hızlı bir şekilde bu süreç atlatılabilir." dedi.
YAS NE KADAR SÜRER?
Yas sürecinin ne kadar süreceğiyle ilgili konuşan Yıldırım, "Bazıları uzaktan da olsa yakınlarını kaybetti. Bazılarının sağlıkları çok ciddi şekilde etkilendi. Tabi ki çok hızlı bir toplarlanma olmak zorunda değil. Bu yas süreci kişilerin kendi doğalarında yaşayacakları ve sonunda yitirdiklerini yad edecekleri duruma gelecekleri bir süreç. Bu süreç kimi insanda uzun kimi insanda ise kısa sürebilir. Kişiden kişiye değişir" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, deprem sonrası meydana gelebileceği belirtilen akut stres reaksiyonu ile ilgili bilgi verdi.
Akut stres reaksiyonu çoğunlukla üçüncü günden sonra belirti vermeye başlar. İlk 3-4 gün artma görülebilir belirtilerde ama sonrasında giderek azalma eğilimindedir. Eğer kişide belirtilerde bir azalma olmuyor tam tersine durum daha da zorlaşıyor, ve durumu yönetemiyor ise o zaman bir profesyonel yardım alınmalı. Yani burada mutlaka bir ruh sağlığı desteği uygulanır. Eğer ki bunlarla da yönetilemiyorsa o zaman bir akut stres bozukluğundan bahsedebiliriz. Akut stres bozukluğunun olması kişide daha sonra travma sonrası stres bozukluğu olacağı anlamına gelmez. Ama bir aydır belirtiler geçmiyor ise ya da bir aydan sonra başlamış ise belirtiler, bu belirtiler yaşamı etkileyecek derecede yoğunsa o zaman bir travmatik etkilenme profesyonel yardım alma açısından değerlendirilir. Burada illa travma sonrası stres bozukluğu denmek durumunda değil, gelişmiş olabilir ya da sınırlı olabilir. Bu klinik anlamda vereceğiniz bir karardır. Yani %100 gelişir demeyelim ama bu kadar ağır stres yaşanması durumunda gelişme olasılığı var.
"DEPREM BÖLGESİNDE DEĞİLİM AMA UYUYAMIYORUM..."
Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Bazı kişiler depremi yaşamamış olsalar bile sosyal medyada çok fazla görüntüye maruz kaldıklarını ve bu nedenle geceleri ışıkları kapatmadan yattıklarını söylüyor. Deprem bölgesinde yaşamayan bu kişiler geceleri uyuyamadıklarını ve deprem korkusu yaşadıklarını ifade ediyor. Bu durum normal mi sizce?" sorusuna yanıt verdi.
Yıldırım, "Uzaktan etkilenme, medyadan etkilenme ya da anlatılan öykülerden etkilenme elbette mümkündür. Çünkü insan bir başkasının acısını kendi zihninde canlandırabilir. O ani stres durumundan kendisi için de bir tehlikeli bir senaryo oluşturabilir. Bu çok olası bir şey ama eğer kişiler etkilenmeleri yoğunsa ve kontrol edemiyorsa o zaman mutlaka uzman desteği almalılar. Ama bu deprem zaten bu coğrafyada yaşayan hepimizi etkilemeli biraz. Yani hepimiz üzülmeyiz. Hepimiz 6 Şubat'tan sonra biraz daha farklı ruh halinde olmalıyız. Yani bu olmuyorsa bence zaten biraz daha düşünülmesi gerekir. Ama medyadan etkilenme, uzaktan etkilenme, buna bağlı da bazen kontrol edilemeyen ruhsal belirtiler ortaya çıkabilir. Böyle bir durum varsa, geçmiyorsa ve yaşamı çok etkiliyorsa mutlaka bir uzman desteği alsınlar." dedi.
"DEPREMZEDE İLE KONUŞURKEN BU CÜMLE KULLANILMAMALI"
"Depremzede biriyle konuşurken hangi cümleleri kurmalıyız ya da kurmamalıyız?" sorusuna yanıt veren Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Onların yanında olduğumuzu hissettirmemiz gerekiyor. Ama 'Bir şey ihtiyacınız var mı?' sorusu doğru bir soru değildir. 'Ben buradayım bir şeye ihtiyacınız olmasa da yanınızdayım' mesajını vermek gerekir. İkincisi; insanların yapacakları bu yakınlık kendileri için değil karşıdakilerin ihtiyacı için olmalıdır. Üçüncüsü kişilerin bu yardımı yaparken karşıdakine duygusal bir yük oluşturmaması, iyilik yükü oluşturmaması önemlidir. Çünkü şu an deprem nedeniyle kayıp yaşayan insanların -maddi anlamda da söylüyorum bunu- destek almaları bir vatandaşlık hakkıdır. Bu elbette ki toplumun bütününün yükümlülüğüdür. Öncelikle devlet kurumlarının yükümlülüğüdür. Ama bizler yardım etmek istiyorsak katkıda bulunmak istiyorsak bunu mutlaka insanların haysiyetlerini koruyarak yapmamız gerekiyor." dedi.
"Bence en önemli kriter yanlarında olmak ve bu yanında olmayı sürekli kılmak" diyen Yıldırım, "Gerçekten bir ihtiyaçları olduğu anda orada olacağımızı bilmelerini sağlamak ve mutlaka bunu yaparken de onların haysiyetlerini, seçme haklarını korumak lazım." dedi.
DEPREMZEDE ÇOCUKLARIN MEDYADA GÖRÜNTÜLENMESİ
Depremzede çocukların enkazdan çıkarken yüzlerinin görüntülenmesiyle ilgili konuşan Yıldırım, "Size şöyle söyleyeyim; bu konuda sosyal medya da medyamız da iyi bir sınav vermedi. Çocukların yaşadıklarını haberleştirmek yaşadıkları acının anlaşılması anlamında çok uygun bir dilde olmadı. Çocuklara ilişkin haberler çok hassas olunması gereken bir durum. Haberlerde çocukların yüzlerinin görüntülenmesi ve onların doğrudan bir haber malzemesi yapılması uygun değil. O çocukların yaşadıklarının aktarılması önemli bir şeydir, ancak bu aktarmanın daha çok sahadaki profesyonellerin diliyle yapılması ve kamoyunun bilgilendirilmesi daha doğru olacaktır." dedi.
ÇOCUKLARLA NASIL KONUŞULMALI?
Depremzede bir çocukla nasıl iletişim kurulması gerektiğine değinen Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, "Acı yaşamış bir çocuğa sorulacak uygun olmayan bir soru ciddi anlamda örseleyeci olabilir. Kendince baş etmeye çalışırken bizim onun gerçekliğine ilişkin yaptığımız bir müdahalemiz ya da tam tersi onun gerçekliğine hiç uygun olmayan abartılı bir davranışımız çocuk açısından sakıncalı olabilir. Mutlaka uzman desteği ve uzman aktarımıyla bu tarz yaklaşımlarda bulunmak gerekir. Haber olacaksa da mutlaka uzman görüşleri üzerinden yapmak gerekir." ifadelerini kullandı.