Yardım ederken depreme yakalandı, köylülerden duydukları ağlattı!
Kahramanmaraş'ta 6 Şubat'ta meydana gelen depremlerin ardından Türkiye, yüzyılın afetinde yaralarını el birliğiyle sarıyor. Afet bölgesinde yaşanan duygu dolu anlar ise hiçbir zaman unutulmayacak. O anlardan biri de Kahramanmaraş'ta yaşandı.
Mine Bozkurt - posta.com.tr | 6 Şubat 2023, saat sabah 4.17’de milyonlarca insanımız gözlerini felakete açtı. Merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan 7.7 büyüklüğündeki deprem, birçoğumuzun yakınını, evini ve anılarını alıp gitti. İlk felaketin üzerinden geçen 9 saatin ardından bu kez Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesini 7.6’lık bir deprem daha vurdu. Bu kez de hasar alan binalar tamamen yıkıldı, geriye toz ve acı kaldı. Dünya tarihinde daha önce eşi benzeri görüşmemiş bir felaketti yaşadığımız. Birçok ülke Türk halkına yardım etmek için seferber oldu. Yıkım çok büyüktü, acımız da öyle.Kahramanmaraş’ın Türkoğlu ilçesindeki Beyoğlu mahallesinin yarısı da yaşanan çifte depremin ardından yıkıldı.
KENDİSİ DE DEPREMZEDE
Ailesi Beyoğlu mahallesinde, kendisiyse o sırada Mersin’de olan Emirhan Soylu, deprem haberini duyar duymaz ağabeyi Erol Soylu ile birlikte topladığı yardım malzemelerini de alarak yola koyuldu. Köye vardıklarındaysa evlerinin yıkıldığını gördüler. İkinci büyük depreme de burada yakalandılar. Yardıma giderken depremzede olan ve o sırada arabada olduklarını söyleyen Emirhan Soylu, ‘buna rağmen çok sallandıklarını’ söyledi.
Depremin ardından mahalle sakinlerinin birbiriyle erzak ve kıyafet paylaşımı yaptığını söyleyen Emirhan Soylu, “Evlerini, hayvanlarını ve yakınlarını kaybettikleri için bir yandan üzülüyorlardı. Bir yandan da erzak ve kıyafet konusunda ufak bir yardımlaşma vardı aralarında. Bir kısmını yokluktan paylaşamıyorlardı çünkü çadırın içinde aile bireyleri çok olduğu için ancak kendilerine bakabiliyorlardı. Sokakta su ve çorba dağıtımı yapıyorlardı. Mersin’den getirdiğimiz hazır çorbaları sokakta kurdukları tezgahta kaynatıp dağıttılar” dedi.
'HERKESTEN ALLAH RAZI OLSUN'
Beyoğlu mahallesindeki depremzedelerden Yusuf Ağcadağ, depremin ilk günlerinde özellikle sivil yardımların hızlı bir şekilde ulaştığını söyleyerek, “Herkesten Allah razı olsun. Gerçekten her biri ayrı ayrı eli öpülesi insanlar” diyor. En büyük sorunun ise çadır olduğunu ancak bu sorunun da çözüldüğünü ifade ediyor. Öte yandan bölge sakinleri, Kahramanmaraş’ın büyükşehir statüsü kazanmasının ardından Beyoğlu köyünün mahalle olarak adlandırıldığını ve 10 binden fazla kişinin ikamet ettiğini söylüyor.
“HERKES BİRBİRİNE YARDIM ETME MÜCADELESİNDEYDİ”
Köyde tanıdıkları olan Burak Özden, haberi alır almaz Mersin’deki evinde köy için yardım toplamaya başladı. Ardından yardımları bir an önce ulaştırabilmek için yola koyuldu.Yolda gördüğü manzarayı kayda alan Özden, mahalleye yardımı ulaştırdığında yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
Köyün yüzde 50’si yıkıktı. 70'li 80'li yaşlarda yaşlılar vardı evini bırakmıyorlardı. Bir sandalyeye oturmuş battaniyeye sarılmış halde bekliyorlardı. Kimileri de hayvanlarını bırakıp gidemiyordu. Ahırın yanına kurdukları çadırda kalıyorlardı. Evi yıkılmayanların da evleri ağır hasarlıydı. Kimse eve giremiyordu herkes dışarıda kalıyordu.
Özden’in köylüler için topladığı yardımın arasında kuru gıda, ayakkabı, kıyafet, battaniye, su gibi temel ihtiyaçların yanı sıra yakıt ve jeneratör de vardı.
Biz köye sadece yardım götürdük. Her şeyi köyün gençleri yaptı. Onların da evi yıkıktı ve birçoğunun ayağında ev terliği vardı. Köyün orta yerine jeneratör kurduk ve telefonlarını şarj edip haberleşmeye başladılar.
Özden, mahalledeki insanların yardım gelmesini beklemeden bir şekilde birbirine kenetlenmiş ve yaralarını sarmaya çalıştığını söylüyor. “Kimse evinin derdinde değildi. Herkes birbirine yardım etme mücadelesindeydi” diyen Özden, köylülerin ateş yaktığını ve çorba pişirerek birbirlerine dağıttıklarını gördüğünü söylüyor. Bu manzaradan etkilenen Özden ve arkadaşları, köylülere ekmek de yapabilmeleri için un götürdüklerini ifade etti.
“BU MÜTEVAZILIĞI ÖMRÜM BOYUNCA UNUTAMAM”
Özden, depremzedelerden biriyle arasında geçen konuşmanınsa kendisini çok duygulandırdığını söylüyor. O anları ise şöyle anlatıyor:
Bu çok büyük bir felaketti. Herkes canla başla çalışıp, her yere yetişmeye çalışıyordu. Ancak ilk günlerde aynı anda her yere yetişmek neredeyse mümkün değildi. Biz de elimizden geleni yapmaya çalıştık. Direkt köylere odaklandık. Şehirlere göre köyler hem daha kötü hem de daha iyi durumdaydı. Köyde insanlar ateş yakıp yemek pişiriyor, kendi ekmeklerini yapıyor, adeta yoktan var ediyorlardı. Şehirlerde böyle bir şey mümkün değildi. Her yerde olduğu gibi köylerde de insanlar can havliyle kendilerini dışarı atmıştı. Kıyafet götürdük. ‘Çok fazla getirmeyin, zahmet etmeyin’ dediler. Bizden çamaşır deterjanı istediler. ‘Elimizde yıkarız kirlenince’ dediler. Bu mütevazılığı ömrüm boyunca unutamam.