100 çocuktan 1’inde görülüyor! Uzman isim uyardı: Bu belirtilere dikkat
Otizm, kişinin sosyalleşmesini zorlaştıran gelişimsel bir bozukluk olarak biliniyor. İlk belirtiler arasında çocuğun göz teması kurmaması ve sosyal gülümsemenin olmaması yer alıyor. Otizmin tedavisinin ilaçla değil eğitimle olduğunu belirten Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım, “Otizmli bireyler öğrenme yöntemiyle sosyalleşirler. Diğer insanların anında geliştirdiği sosyal tepkileri onlar kafalarında pratik yaparak uygulamaya çalışırlar” diyerek otizmde erken tanının önemini ve ailelerin dikkat etmesi gereken noktaları anlattı.
Elif Bayram / Posta.com.tr - Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hastalıkları Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım, “Otizm spektrum bozukluğu, doğumdan itibaren var olan ve ilerleyen dönemlerde sosyal becerilerde zorlanmanın görüldüğü gelişimsel bir bozukluktur” dedi. Doç. Dr. Yıldırım, “Otizmli çocukların takıntıları ve özel ilgi alanları oluyor. Örneğin tarihe ilgileri varsa tarihin kitabını yazabiliyor bu çocuklar! Üniversiteye giriş sınavlarında dönem birincisi olanlar da var" diyerek otizm hakkında merak edilenleri tek tek anlattı.
Otizm belirtilerinin genellikle doğumdan itibaren ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım, “Otizm spektrum bozukluğu özellikle doğumdan itibaren birtakım belirtiler göstermeye başlar. Konuşma, iletişim kurma ya da etkileşimde birtakım sıkıntıların ortaya çıkmasıdır. Bu belirtiler bebeklik çağında ses çıkarmama, göz teması eksikliği, hırçın ağlamalar, inatçı tepkiler şeklinde görülebilir” dedi.
Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım
GÖZ TEMASINDAN KAÇINIYORSA DİKKAT
Çocuklar büyüdükçe her çocuğun gelişimsel dönemine özgü farklılıklar gösterdiği gibi otizm belirtilerinde de farklılıklar görülebileceğine dikkat çeken Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım, “Yeni doğan dönemindeki bir çocuktan beklentimiz ses çıkarması ya da göz teması kurabilmesi, özellikle sosyal ilişkilerle ilgili beklediğimiz belirtiler bunlardır. Bunlarda geriliklerin görülmesi bizim için çok tedirginlik vericidir. Ancak bu belirtiler kesin olarak otizmi göstermez. Çünkü otizm biraz da zaman içerisinde takiple konulabilen bir tanıdır” diye konuştu.
“IŞIĞA VE SESE KARŞI HASSASLAR”
Doç. Dr. Ayşe Burcu Erdoğdu Yıldırım, otizm spektrum bozukluğunun yaygın belirtilerini anlattı:
Çocuğun yaşına göre beklenen sosyal becerilerin görülmemesi, örneğin anaokulu döneminde arkadaş ilişkilerinde zorluklar, bazı takıntılı davranışları sayabiliriz. Tekrarlayıcı basmakalıp davranışlar, bazı el-kol hareketleri, özellikle çok heyecanlandığında veya sevindiğinde bunları tekrar tekrar yapması ya da uyku ve iştahla ilgili zorlukların ortaya çıkması bizi otizmden şüphelendirir. Duyusal hassasiyetler dediğimiz ışığa, sese ya da pütürlü gıdalara, tatlara ya da kıyafetlerin dokunuşuna fazla hassas olma ya da acıya az hassas olma gibi belirtilerin de artık otizme eşlik ettiği biliniyor.
“FARKLI OLMA, ETİKETLENME VE DIŞLANMA”
Ergenlik döneminde otizm belirtilerinin karmaşık bir hale gelebileceğini söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, “Ergenlik döneminde otizme diğer psikopatolojiler de eşlik etmeye başlar. Dolayısıyla bipolar bozukluk, duygu durum bozuklukları, depresyon, anksiyete ve kaygı bozuklukları görülebilir. Bu nedenle ergenlik döneminde otizm belirtileri karmaşıklaşabilir. Kimlik gelişimiyle beraber çocuklarda, cinsel kimlikle ilgili karmaşalar, depresyon, farklı olma, etiketlenme, arkadaşları tarafından dışlanmanın da getirdiği durumlarla depresyon, kendine zarar verme ve anksiyete görülebilir. Otizmli çocuklarda ergenlik döneminde o yüzden ailelerin gözünün daha açık olması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU”
Otizm spektrum bozukluğuna algılama güçlüğü ya da gelişim geriliklerinin de eşlik ettiğini ifade eden Doç. Dr. Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
Nörogelişimsel bozuklukların içerisinde dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu da bulunuyor. Bu duruma gelişimsel koordinasyon bozukluğu yani motor becerilerin zayıf olduğu durumlar da ekleniyor. Örneğin disleksi gibi öğrenme güçlükleri bunların hepsi gelişimsel bozukluklar havuzu içerisindedir ve otizmle birlikte bu belirtilerinin görülmesi sıklığı çok yüksektir.
“ÖĞRENME YÖNTEMİYLE SOSYALLEŞİYORLAR”
Otizmli bireylerin diğer insanlardan farklı davranışlar sergileyebildiklerine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, “Otizmli bireyler öğrenme yöntemiyle sosyalleşirler. Diğer insanların spontane geliştirdiği sosyal tepkileri onlar kafalarında pratik yaparak uygulamaya çalışırlar. ‘Bu durumda böyle davranmalıyım. Şu durum gelişirse şöyle davranmalıyım’ şeklinde düşünürler. Dolayısıyla sosyal becerilerini öğrenerek geliştirirler” dedi.
“TÜRKİYE’DE 100 ÇOCUKTAN 1’İNDE GÖRÜLÜYOR”
2000 yılından bu yana otizm görülme sıklığının arttığını söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
2013’te yapılan bir araştırmaya göre dünyada 64 çocuktan 1’inde otizm spektrum bozukluğu saptandı. Türkiye'de 2017’de yapılan bir çalışmada ise, 100 çocuktan 1’inde otizm spektrum bozukluğuna rastlandı. Bunlar çok yüksek oranlar. Bu oranlar bize şunu gösteriyor, çalıştığımız ortamdaki bireylerden 1-2 kişide otizm spektrum bozukluğu var demek. Bu bireyler toplum içerisinde zaten yaşıyorlar ama zekanın ne kadar bozulduğu, burada işin içine giriyor. Genel olarak yüzde 80- 85 oranında erişkin hayatta bağımsız yaşama geçemiyorlar. Otizmli bireylerin ancak yüzde 10-15’i yetişkinlikte bağımsız yaşama geçerek kendi başlarına ev kurup, evlenip, iş sahibi olabiliyorlar.
DOKTORLAR VE MÜHENDİSLER ÇIKABİLİYOR
Otizmli bireylerin bazı alanlarda diğer bireylere göre daha başarılı olabileceklerine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, “Otizmli bireylerde sosyal ilişkiler bozulur ama zeka korunduysa diğer bireylere göre daha başarılı olabiliyorlar. Örneğin bilgisayarda sıralama işlemleri ya da paketleme bölümleri gibi işlerde çalışabiliyorlar. Otizmli çocukların dil gelişimi, sosyal desteği ne kadar iyiyse, yetişkin hayata geçişlerinde bağımsız yaşama ihtimalleri o kadar yüksek oluyor. Zeka düzeyi iyi olanlardan çok iyi doktorlar ve mühendisler çıkabiliyor. Ancak bu bireylerin sosyal becerilerinde yine de kısıtlılıklar oluyor” dedi.
ERKEKLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Otizm spektrum bozukluğunun erkeklerde daha sık görüldüğüne dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, “Otizm erkeklerde daha sık görülüyor. Örneğin otizm spektrum bozukluğu olan bir erkek yetişkinlik döneminde işine gider, evine gelir insanlarla çok iletişim kurmaz. Evinde de böyledir. Kenara çekilir, kitabını okur televizyonunu izler. Etliye sütlüye karışmaz dediğimiz bireyler vardır. Bu bireyler dışarıdan görüldüğünde fark edilmeyebilir. Çünkü eğer zeka iyi korunduysa işlevsellik de korunabiliyor. Otizmli bireyler karşısındakini duygularını anlamakta zorlanırlar. Evlenirler, çocuk sahibi olurlar ama eşi bir şeye üzülse neden üzüldüğünü anlayamazlar. İşte bu bireyler de aslında otizm spektrumun içerisindedirler” diye konuştu.
Otizm tanısının nasıl konulduğunu anlatan Doç. Dr. Yıldırım, “Temel tanı Çocuk Psikiyatri Uzmanı tarafından konuluyor. Çocuğun bunun için bir tomografi ya da MR gibi bir analizden geçmesi gerekmiyor. Çocuğun muayenesinde ayrıntılı değerlendirmesini yapıyoruz. Eğer ihtiyaç duyarsak, çocuktan işitme testi istemek gibi ya da çocuk nörolojisinden görüş almak gibi yollara başvuruyoruz” ifadelerini kullandı.
“BİRKAÇ GÖRÜŞME GEREKİYOR”
Çocuk Gelişimi Uzmanları ve psikologlarla ekip halinde çalıştıklarını söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
Çocuğun genel gelişimini takip edebilmek için bir gelişim testi istiyoruz. Çocuk Gelişimi Uzmanları ve psikologlarla bir ekip halinde bu tanı konuluyor. Multidisipliner bir aslında tanı bu. Belki ilk muayenede değil, birkaç görüşme, birkaç muayene yaparak klinik bir tanı şeklinde konuluyor. Daha sonra yine Çocuk Gelişimi Uzmanı, Çocuk Psikiyatristi, Psikologlar ve Özel Eğitim Birimi de işin içine giriyor. Tedavi kısmında da eğitimcilerle beraber ortak hareket ediyoruz.
“İĞNEYLE KUYU KAZMAK GİBİ”
Otizmin tedavisinin ilaçla değil eğitimle olduğuna dikkat çeken uzman, “Yaş ne kadar küçükse, eğitim ne kadar yoğunsa bu çocuklarda o kadar çok fayda görüyoruz” diyerek ailelere önerilerde bulundu:
Erken dönemde 0-3 yaş arasında eğer fark edilirse ve ilerleyen dönemde yoğun bir eğitim sağlanırsa oldukça olumlu sonuçlar elde edebiliyoruz. Bunun dışında ebeveynlere önerilerimiz oluyor. Örneğin bu çocuklar televizyon, tablet, bilgisayar gibi iletişimi kısıtlayan şeylerden uzak durmalılar. Aileler çocukları sosyal ilişkilere yönlendirsinler. Çocukla bol bol karşılıklı oturup konuşsunlar, göz teması kursunlar. Çocuğun her isteğinin hemen karşılanmaması gerekiyor. Bazı otizmli çocuklar isteklerini işaretle ya da annenin-babanın elini tutarak, götürerek yapıyorlar. Aileler orada biraz anlamamazlıktan gelecekler. ‘Ne istiyorsun hadi söyle bakalım’ diyerek biraz çocuğu zorlayarak kendilerini ifade etmelerini sağlamalılar. İğneyle kuyu kazmak gibi ama bunlar defalarca tekrarlanınca zaman içerisinde gelişerek iyileşmeler sağlanabiliyor.
Otizmli bireylerin eğitim süreçleri nasıl olmalı? Sorusuna cevap veren Doç. Dr. Yıldırım, “Otizmli çocukların diğer çocuklarla birlikte örgün eğitim sistemi içerisinde eğitim alması gerekir. Okula giden diğer çocukların otizmli çocuklarla iletişimde olabilmeleri, onların kendi kişisel gelişimleri açısından da önemli. Ancak her otizmli çocuk hemen örgün eğitime girmeyebilir. Önce özel eğitim programlarından başlanıp yavaş yavaş becerileri geliştikçe örgün eğitimin içerisine alınabilirler” dedi.
“TARİHİN KİTABINI YAZABİLİYOR BU ÇOCUKLAR”
Otizm spektrum bozukluğu olan bireylerin özel ilgi alanlarında oldukça başarılı olabildiklerine dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, “Bu çocukların takıntıları ve özel ilgi alanları daha fazla oluyor. Üniversiteye giriş sınavlarında, Temel Yeterlilik Sınavı (TYT) ve Alan Yeterlilik Sınavında (AYT) dönem birincisi olanlar var. Örneğin tarih alanına ilgisi varsa tarihin kitabını yazabiliyor bu çocuklar. Otizmli çocuklar sadece diğer çocuklara göre biraz daha garipsenen çocuklar oluyor. ‘Bir tuhaflık var bu çocukta’ şeklinde algılanabiliyorlar” diye konuştu.
Otizmli bireylerin yaşadıklarına dikkat çeken Doç. Dr. Yıldırım, sözlerine şöyle devam etti:
Otizmli çocuklarda bazı durumlarda belirtiler belli bir yaşa kadar fark edilmeyebiliyor. Ancak yirmili yaşta örneğin hayatla ilgili bir stres dönemi oluyor ya da bir geçiş noktası oluyor. Bu çocuk okulda örgün eğitimi bitiriyor, işe girmek zorunda kalıyor ve işte sosyal becerilerini daha aktif kullanmak zorunda kalabiliyor. Orada bunlar ortaya çıkabiliyor. Otizmli birey o noktada kendisi de anlıyor. ‘Bu işte bir tuhaflık var, ben diğerlerinden farklıyım’ deyip gelip kendisi de başvurabiliyor.
“SOSYAL İLİŞKİ KURMAYI ANINDA YAPAMIYORLAR”
İnsanların otizmli bireylerle iletişim kurarken bazı noktaları göz ardı etmemeleri gerektiğini söyleyen Doç. Dr. Yıldırım, “Otizmli bireyler sosyal ilişki kurmayı diğer insanlar gibi anında yapamıyorlar. Bunu yanlış anlamamak lazım çünkü yapmıyor değil, yapamıyorlar. Otizmli bireyleri desteklemek ve ufak tefek farklılıklarını kabul etmek lazım. Dolmuşta, alışveriş merkezinde, restoranda otizmli çocukları gördüğümüzde parmakla göstermemeliyiz. Otizmli bireylerin ‘farklı’ olduklarına yönelik eleştirel tutumlar sergilemeden, sosyal ilişki kurmayı başarabilirsek, o zaman bu kişiler de sosyal hayata katılma konusunda daha rahat hissedeceklerdir” ifadelerini kullandı.