Buket Polat

31 Mayıs 2024, Cuma 07:00

Kiraz mevsimi

Sevgili dünlük, yılın en sevdiğim zamanı, çünkü kiraz zamanı!

İlk okuduğunuzda, yeni başlayacak yaz dizisi gibi gelse de kulağa, aslen suyu toprağı bereketli topraklarımızın en güzel ürünlerinden birinin kirazın şov yaptığı bir mevsimdeyiz. Kiraz mevsimi bence her açıdan bir sürü güzel hissi çağrıştırıyor. Sıcağı, bolluğu, bereketi, neşeyi, doğayı! Ege toprakları, her mevsim ayrı güzellikler yaşatıyor bize. Hiç heyecanını kaybettirmeyen bir aşk hikayesi gibi, her gün yeni bir sürprizle çıkıyor karşımıza. Hala, ismini yeni duyduğum bir köyün meydanında buluyorum kendimi. Motorsiklet tepesinde bir amcaya yol soruyorum. Güneşten kıpkırmızı olmuş yanakları ve kocaman gülümsemesiyle, tarif ediyor, bağları, bahçeleri. Fotoğrafını çekerken el sallıyor.
Hangi navigasyon öyle iyi bilir köy yollarını, hangi navigasyon tatlı tatlı anlatır, hangi navigasyon el sallar ardınızdan? Havasının güzelliği, toprağının sıcaklığı yüzüne yansımış ege insanı! Az ilerde çeşme var bak diyor, suyundan yüzüme çarpıp yola koyuluyorum. Kiraz yollarına!

KEMALPAŞA

Kirazın başkenti, Kemalpaşa’nın tarihi M.Ö. 13. yüzyıla kadar dayanıyor. Kemalpaşa, zaman içerisinde Akadlara, Hititlere, Helenlere, Lidyalılara, Perslere, Romalılara, Bizanslara ve Türklere ev sahipliği yapmış. Baharda açan çiçeklerle dağlar bembeyaz oluyor. Bu da Rumca beyaz gelin anlamına gelen Nif adını almasına neden olmuş. 1922 yılına kadar “Nif” olan ilçenin adı, Ata’mız Mustafa Kemal Atatürk’ün ilçede konaklaması sonrası (işgalden kurtulduğu gece) “Kemalpaşa” olarak değiştirilmiş. Ülkemiz 650 bin ton kiraz üretimiyle, dünya genelinde 2.5 milyon ton olan üretiminin yaklaşık yüzde 25’ini gerçekleştirerek dünyada ilk sırada yer alıyor. Üretimde 80 bin tonla Türkiye’de önemli bir yere sahip Kemalpaşa, kuzey yarım kürenin erkenci kirazı üretiminin de merkezi konumunda. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Türk Patent Enstitüsü’nce ’Kemalpaşa kirazı’ olarak coğrafi işaret tescili de alınmış. Salihli, sapı kısa, napolyon gibi çeşitleri olan Kemalpaşa kirazının lezzeti ise tartışmasız.

GİTMİŞKEN

1- Park Orman Kemalpaşa; Kemalpaşa-Bağyurdu yolu üzerinde Yukarıkızılca’da bulunuyor. Doğa ile iç içe bulunan tesiste çeşitli restoranlar, yürüyüş parkurları, kamp alanı, çocuk oyun alanları, piknik alanları var.

14 Aralık 2020, Pazartesi 14:38

Bir sahil kasabasına yerleşmek

Bir sahil kasabasına yerleşmek birçok kişi gibi benim de hayallerimden biriydi. Hatta birkaç ay önce “Şu anda ne isterdim?” diye kendime sorduğumda, denize yakın doğa içinde bir taş evde kitabımı yazdığımı hayal etmiştim. Çalıştığım şirket temmuz ayına kadar evden çalışacağımızı duyurduğu gibi tam 1 hafta içinde oturduğum evi kiraya verdim, Ege sahillerinde bir ev tuttum, eşyalarımı topladım ve taşınıverdim. Özellikle sosyal medya takipçilerim aralık ayında denize girdiğimi, komşumun tarlaya bıraktığı atlarını, bahçeye ektiğim otlarımı gördükçe ne kadar imrendiklerini paylaşıyorlar.

Var olsunlar.

İçlerinde sinirlerimi bir tık hoplatan bir cümle var ki “Hayat sana güzel!”.

Bu cümle kıt kanaat geçinip Tayland’ın köy okulunda gönüllü öğretmenlik yaptığım dönemde de, ailemi karşıma alma pahasına Ekvador’da geçirdiğim günlerde de, tüm riskleri göze alıp Peru’da şamanlarla çalıştığım süreçte de yüzüme buruk bir gülümseme bırakırdı.

Şimdi bugüne geldiğimde, neden benim bu hayatı yaşayabildiğim ve birçok insanın neden yaşayamadığının asıl sebebini paylaşmak isterim.

En büyüğü, elbette, kendimize yaşam standardımız ölçüsünde değer biçmemiz. Ve bu yaşam standartlarını da bize dayatılmış haliyle kabul etmemiz. O restoranda yemek yerken, o marka ayakkabı giyerken, o arabaya binerken daha değerli bir insan olduğumuzu sanmamız. Salatalığı üreticisinden almanın, yaban inciri dalından koparmanın, musluktan akan suya ağzını dayamanın ne büyük lüks olduğunun farkında olmayışımız.

E sonra yarattığımız kimliğe bağımlılığımız. “Yıllarca okunan okullar, çalışıp yaratılan kariyer nihayetinde köye yerleşmek için miydi?” diyen tarafımız. Köylüye yol yordam danışmaya, bulaşığı elde yıkamaya, eve odun taşımaya fazla gelen kibrimiz. Herkesin ağzının içine baktığı yöneticilik makamından, hiç kimse olma mertebesine erişebilmek için yetersiz kalan öz-saygımız.

Alışkanlıklarımızdan kopamayışımız. Aynı şehirde olmanın eş-dostla bağlantı halinde olmak anlamına geldiği yanılgımız. Tüm sevdiklerimizin bir listesini yapıp her biriyle son 1 sene içinde kaç kez görüşüldüğü yazılsa anlamsızlığı ortaya çıkacak oysa.

07 Aralık 2020, Pazartesi 09:44

21 Aralık'ta yeni bir çağ başlıyor

Başta astrologlar olmak üzere ezoterik ilim insanlarının merakla beklediği bir gün var: 21.12.2020.

200 yıldır yaşamakta olduğumuz toprak çağının bitip, hava çağına geçeceğimiz gün. Bunun çok farklı boyutlarda etkileri tartışıladursun bugün biraz ilişkilere yansımalarını konuşalım isterim.

Toprak elementi, kök çakra ile ilişkilidir, fiziksel boyutla ilgilenir. İnsanlığın eş seçiminde fiziksel özelliklere, finansal zenginliğe, sosyal statüye önem verdiği yıllardan geçtik. Bir süredir ise bu dinamiğin artık işlemediğini görüyoruz. İnsanlar uzun soluklu ilişkiler yaşamakta zorlanıyorlar.

Hava ise kalp çakrasının elementidir. Partnerlerimizde kalpten bağ kurabilmeyi, bu esnada ilişkide hava elementini barındırabilmek adına birey kalabilmeyi araştıracağız. İlişkilere dair kalıplarımız sarsılacak, daha önce düşünmediğimiz şekillerde birbirimizin evrimine vesile olacağız.

Kalp çakranın, sakral çakra ile doğrudan bağlantısı vardır. Sakral çakra ise duyguları, yaratıcılığı ve cinsel enerjiyi temsil eder. Cinselliğe dair tabuların temelden yıkılacağı yıllara girmekteyiz. Bu neden önemli derseniz, yüzlerce yıldır gizlenmiş bir gerçek olarak; cinsel enerji yaşam ve yaratım enerjisi demektir. Bu enerjiyi baskılamak, tüm canlıların doğasına aykırıdır ve tüm sapkınlıklar bu baskılamadan kaynaklıdır.

Gelgelelim cinsellik deneyimi konuşulmayan, etrafı korku, suçluluk ve utanma duygularıyla çevrilmiş durumda. Bu kadar temel bir eyleme dair hiçbirimiz sağlıklı bir eğitim almadık, 19. yüzyılın sonlarına kadar bilimsel bir araştırmaya dahi konu olamadı. Sadece zevk veren ve üremeye yaradığını sandığımız bu eylem, birçok kadim öğretide aydınlanmaya giden yolda etkili bir araç olarak kullanıldı. Günümüzde gördüğü muamele ise daha aşağılayıcı olamazdı.

Cinselliği ilahi bir eyleme dönüştürmek ve cinsel enerjiyi aydınlanma yolunda kullanabilmek için önümüzde uzun bir yol var. Cinsellik, bir partnerden önce kendi başımıza araştıracağımız ve keşfedeceğimiz bir ifade kanalı olmalı. İlk aşamada doğrudan cinsellik üzerine çalışmak etrafındaki duvarlar aşılamıyorsa, “duyumsal” ve yaratıcılığı canlandıran pratikler yapılmalı.

Kadınların genital bölgelerini tanımaları, yaşam biçimlerinin ay döngülerini nasıl etkilediğini gözlemlemeleri ve cinselliği özgürce yaşayabilmeyi kendilerine hak görmeleri olmazsa olmaz.

02 Aralık 2020, Çarşamba 12:40

Negatif düşünceyi fark et, izini takip et, kökenini keşfet

Geçen hafta sosyal medyadaki paylaşımımla bu haftanın konusunu siz belirleyin istedim. Gelen onlarca muazzam öneriden ilkiyle başlayalım:

Buddha’nın hikayesinden yola çıkalım. Kraliyet ailesinden gelen babası tarafından hastalık, yaşlanma, ölüm gibi hayatın acı veren kısımlarından izole yetiştirilir. Bir nevi Truman Show içinde geçen yıllar sonunda kraliyet bahçesinden çıkar ve dünyanın gerçek yüzüyle karşılaşır. Derin bir yıkım yaşayarak kendini din yoluna adar; saatler süren meditasyon, aylarca süren açlık, dünyevi zevklerden tamamen feragat ettiği uzun yıllar sürer. Gel gelelim aradığı cevaplar bu yolda da değildir. Nihayet yoksunluktan da, şaşaalı varlıktan da çekilip, orta halli bir yaşamı seçmesinin ardından bir gün altında oturduğu Bodhi ağacı altında aradığı tüm cevaplara nail olur.

Mevlana’nın Şems ile tanışma hikayesinde ise, Şems Mevlana’nın kütüphanesine gelir ve en önem verdiği 5 kitabını elinin tersiyle havuza iter. “Kır kaleminin ucunu.. seni bu noktaya getiren bilgiler, senin buradan sonra ilerlemeni engeller” der. Okuyarak öğreneceksin belki ama ancak aşkla anlayacaksın, sözleri Mevlana’nın hayat yolunu belirler.

Biyolojide denge hali, yani homeostaz etrafında değişen koşullar karşısında hücrelerin iç dinamiklerini koruyabilmesidir.

Fizikte, yüklerin bir merkez etrafında eşit dağılımı.

Kimyada, etki ve tepkilerin, genel denklemin yapısını bozmayacak şekilde gerçekleşmesi.

Yani,

insan olmayı deneyimlemeye geldiğimiz bu dünyada