Sevgili dünlük, üç gün önce kontrollü normalleşme sürecine giren ülkemizin belki de en coşkulu şehirlerinden birinde yaşıyoruz. En sevdiğimiz lokantalara, kahvecilere kavuştuğumuz günler yaşıyoruz. Mutlu insan yüzleri görmeyi ne kadar çok özlemişiz. Kordon’da öğle saatlerinden itibaren keyifle buluşmuş arkadaş grupları görmek bile bana çok iyi geldi. Resmen şekeri elinden alınınca ağlayan sonra da geri verildiğinde yüzünde güller açan çocuklar gibiyiz. Diğer yandan maalesef pandemi süreci devam ediyor.
Rehavete kapılmadan önlemlerimizi sürdürürsek, bu şehre çok yakışan bahar ve yaz mevsiminde de keyfimizi kaçıracak yeni kararlar alınmayacağına inanıyorum. Çok ağır darbeler alan yeme içme sektörünü desteklememiz şart ancak mutlaka çok dikkatli olmamız gerekiyor. Cumartesi günleri sokağa çıkma kısıtlaması kalktığına göre, ben de size bir sürü yeni öneri ile yazılar yazacağım.
VARYANT
İzmir’e başka şehirden ya da yurtdışından misafirlerim geldiğinde, çok heyecanlanırım ben. Özellikle ilk kez geliyorlarsa, onların gözünden kendi şehrimi ilk nasıl göreceklerini canlandırır, her detayı ince ince planlarım. Geçecekleri yolları, denizle ilk karşılaşmalarını, o sırada hangi şarkı çalsa duyguların daha da yükseleceğini düşünürüm. Bence Varyant bunun için biçilmiş kaftandır. Eski yapılar ve ağaçlar içinden derin derin süzülürken, bir Dario Moreno şarkısı çalmalı mesela.
Arkeoloji ve Etnografya Müzesi’ne ulaşmadan tepeden görülen ilk deniz manzarasıyla Bay Moreno’nun ıtırlı şiveli sesi yükselmeli. Çevre düzenlemesi ve peyzaj çalışmalarının ardından iyice güzelleşen Konak meydanı ve tarihi Saat Kulesi nazikçe selamlamalı gelenleri. Gevrekçiyle çiçekçinin arasından geçip, Konak İskele’nin kıyısından Konak Pier’e yürünmeli. Orada martılara ve vapurlara karşı bir Türk kahvesi içilmeli. İzmir sokak lezzetlerinden bahsedilmeli bol bol. 5 bin yıllık gastronomi kültürü uzun uzun anlatılmalı.
İçi çikolata dolgulu bir kurabiye ile anılmamalı İzmir bence. Nohut mayasından kumru ekmeği, kokoreçi, söğüşü, Tire kebabı ve daha niceleri ile anılmalı. Konak Pier sonrası, üst geçitten Kemeraltı’na yürünmeli. Kızlarağası Hanı, Şadırvanaltı ve antikacılar çarşısı gezilmeli. Balıkçı Meydanı’nda oturup sohbeti koyultmalı. Turşu suyu içilmeden, içtirilmeden çıkılmamalı oradan.
Öğleni ettiysek, Kordon’a yürünmeli. Çimlerin üstünde gitar çalan gençlere bakıp “Ahh be gençlik” diye iç geçirilmeli. Sonra, çeşit çeşit mezeleri kuyumcu dükkanı gibi dizili birbirinden güzel restoranlardan birine oturmalı. Gün batana dek, her anın tadı çıkarılmalı.
HATAY
Bu güzel semt için yazılmış tek bir yazıya rastlamadım. Geçtiğimiz günlerde İstanbullu bir arkadaşım geldi ziyarete. İzmir’e taşınmak gibi de bir arzusu var. “Nereden bakıyorsun ev?” diye sordum. “Bayramyeri’nden” dedi. Ben dahil masadaki herkes çok şaşırdı açıkçası. Dışardan gelenlerin, Alsancak ve Karşıyaka dışında bir semt bilmesine hiç alışkın olmadığımızdan sorduk elbette.
“Arabayla geçerken gördüm ve hemen inip gezmeye başladım” dedi. Varyant, Karataş, Eşrefpaşa, Üçyol dörtgeninin ortasında bulunan, genellikle eski İzmirlilerin ikamet ettiği, Eşrefpaşa pazarının içinde olduğu, komşuluğun ve manzaranın en güzellerinden birini içinde barındıran İzmir semtlerinden birinde bulmuş kendini arkadaşım ve bayılmış gerçekten. “İstanbul Balat’a benzettim” dedi.
Ben de bunun üstüne kendime sordum, “En son ne zaman oralara gittim?” diye. Bence pek çoğunuz da benim gibi son dönemde gitmemiş, o manzaranın tadını çıkarmamışsınızdır. Bayramyeri’nde, caminin tam karşısındaki ara sokakta nefis bir çiğ börekçi olduğunu da hatırlatmak isterim. Şimdiden afiyet olsun.