1984 yılında Fransa’da ameliyat edilemeyen bir kanser hastasının boyun kemiğinde ilk defa denenen tedavinin başarılı olması, 2000'li yılların başından itibaren kemik erimesine (osteoporoz) bağlı kırıkları olan kişiler için gündem değiştirici, hayat kurtarıcı bir yöntem şekline dönüştü.
Peki nedir bu zor telaffuz edilen tedaviler? Vertebroplasti nedir? Kifoplasti nedir?
Aslına bakarsanız mantık olarak çok basit.
Nasıl kolumuz bacağımız kırıldığında alçıya alıp sabitliyorsak, aynı şekilde omurgamızdaki kırık kemiği sabitleme tedavisi olarak ifade edebiliriz.
Buradaki fark, omurgamız vücudumuzun içinde olduğu için sabitlemeyi dışarıdan alçı seklinde değil, kemiğin içine dolgu maddesi koyularak yapılması.
Dolgu maddesi kurşun kalem kalınlığındaki iğnelerle, diş macunu kıvamında canlı görüntüleme (floroskopi) altında kontrollü bir şekilde enjekte edilir. 10-15 dakika içinde beton sertliğine ulaşır ve kırılması imkansızdır.
Tedavi çok ufak bir deri kesiğinden yapıldığı için dikiş ve yara takibi gerektirmez.
1. Şiddetli bel ağrılarında hangi tedavi uygulanır? Girişimsel tedavi seçenekleri nelerdir?
Şiddetli bel ağrılarında ilk seçenek var: Ağrı kesici ve kas gevşeticiler. Kısa süreli ağrılarda genellikle faydalı olur. Ancak etki etmiyorsa, altında yatan sebep aranmalı ve tedavi edilmeli. Şiddetli bel ağrısına en sık kaset eklemlerindeki enflamasyon sebep olur. Ancak tedavisi mümkün. Vücudumuzun diğer eklemlerinde olduğu gibi eklemin içine görüntü altında girilip enflamasyonu geçirecek ilaçlar enjekte edilerek ağrı dindirilir. Eğer ağrı kontrolü bu yöntemle kısa süreli başarı sağlıyorsa, ikinci seçenek olarak sadece ekleme duyu sağlayan ufak sinir dalı, nokta atışı görüntüleme (skopi) altında çok ince bir iğne ile yakılarak (abblasyon) uzun süre ağrı kontrolü sağlanır.
2. Sırt ağrısından korunmak için neler yapılabilir?
Sırt ağrılarından korunmak için öncelikle postürümüze dikkat etmeliyiz. Hayatımızın önemli bir bölümü ofiste oturularak geçirildiğinden, öncelikle bilgisayarımızı göz seviyesine getirerek, dik oturmayı aklımızın bir köşesinde tutmalı ve gerekirse ona yardımcı ortopedik iç çamaşırı vb. şeyler giymeliyiz. Sırt kaslarımızı kuvvetlendirici hareketler, pilates/yoga ve en önemlisi, en azından yaz aylarında sırt üstü yüzmek koruyacaktır.
3. Her fıtık şikayeti cerrahi müdahale gerektirir mi?
Omurga fıtıklarının ancak yüzde 10‘dan azı cerrahi müdahale gerektirir. Cerrahi müdahale gerektiren fıtıklar sinirlerimize ciddi baskı yaparak kuvvet kaybı yarattığında ya da omuriliğimize baskı yaparak ödem oluşturduğu ya da idrar ve dışkı tutamama sorunları başladığında gereklidir.
4. Muayene öncesinde sadece MR’a bakarak “fıtık tespiti ve fıtık ameliyatı” kararı verilebilir mi?
Beynimizi besleyen karotis damarlarındaki darlıkların belirtisi olmayabilir ancak tedavisi mümkün.
Boynun her iki yanında bulunan ve beyne kan akımı sağlayan ana damarlar olan şah damarlarına tıp dilinde karotis adı verilir. Beynin beslenmesinde büyük önem taşıyan karotis damarlarında yaşanan problemler sonucu oluşan darlık ve tıkanıklığa karotis darlığı adı verilir.
İlerleyen yaşlarda daha sık görülen karotis darlığı, beyin fonksiyonlarında kayıp veya geçici ve kalıcı felç gibi problemlerle yol açabilir. Karotis darlığının en önemli sebebi damar sertliğidir ve diğer kalp-damar hastalıkları ile birlikte sıkça görülür.
Ilerleyen yaşlarla birlikte vücuttaki damarlar da aynı oranda yıpranmaktadır. Yıpranan damarlarda sertleşmelere sıkça rastlamaktayız. Bu sertleşmeler karotis darlığı dediğimiz damar hastalığına yol açmaktadır.
Kalp ve damar hastalıklarında genetik faktörlere de onnemlidir. Ailede kalp ve damar hastalığı bulunan kişilerde karotis darlığı oluşma riski daha fazladır. Diyabet hastalarında da aynı şekilde risk yüksektir.
Sigara kullanımı ve hipertansiyon karotis darlığını tetikleyen en onemli sebeplerdir. Aniden yükselen tansiyonla birlikte oluşan tepkimeler damardaki akışı bozmaktadır ve damarlara zarar vermektedir.
Karotis darlığı veya tıkanıklığı yaşayan hastaların birçoğu belirtileri fark edemeyebilir. Başka bir rahatsızlık üzerine veya kontrol amaçlı yapılan renkli doppler ultrasonografide bulgulara rastlanabilir. Belirtilerin oluşabileceği hastalara baktığımızda ise geçici veya kalıcı inmeler gerçekleşmesi söz konusudur. Bu da görme kaybı, konuşma bozukluğu, kol ve bacakta oluşabilecek felç şeklinde sonuçlara sebep olabilmektedir. Bu oluşan sonuçların hepsi geçici veya kalıcı olarak değişkenlik göstermektedir. Bu tarz inmelere yol açan asıl sebep beyine giden damarların daralması sonucu dolaşımın durmasıdır. Dolaşımın durduğu bölgeye göre ise bahsettiğimiz fonksiyonel bozukluklar ortaya çıkmaktadır. Karotis darlığı sonucunda oluşacak inmelerin şiddetine göre bu bulguların geçici veya kalıcı olması durumu gözlenir. İnme şiddetinin az olduğu hastalarda geçici fonksiyonel bozukluklar görülür buna da iskemik atak adı verilmektedir. İnme şiddetinin fazla olduğu hastalarda ise fonksiyonel kayıplar kalıcı olacaktır ve hastaları kaybetme riski söz konusudur.
Baş dönmesi, denge bozukluğu, vücudun belirli bölgelerinde güç kayıpları, konuşma ve anlama bozukluğu, gözlerde oluşabilecek görme kayıpları ve aniden başlayan sebepsiz baş ağrıları hafif belirtiler olarak kabul edilebilir.
Bel ve bacak ağrısı yaşayan milyonlarca insana, MR’lar çekilip fıtık teşhisi konuluyor ve bu durum kişileri bir hayli endişelendiriyor. Peki nedir bu bel fıtığı? Her fıtık aynı mı? Tek tedavisi ameliyat mı? Bu yazıda, bu soruları yanıtlamaya çalışacağım.
Omurga 24 tane (kuyruk sokumunu da sayarsak 28) omurdan oluşur ve birbirine bağlı hareketli bir yapıdır. Omurlarımızın bir gökdelen gibi dik durmasını sağlayan üç yapı vardır. Bunların en önemli ve en naziği, her iki omurun arasında bulunan diskler, faset eklemleri ve ön, orta ve arkada olmak üzere toplam üç taneden oluşan özel bir ince kas dokusu olan uzun ligamanlardır. Diskler diğer büyük eklemlerde olduğu gibi omurların arasında bir yastık görevi görür, hem hareketi sağlar hem de aşınmayı önler.
İnsan evrimsel gelişimi sonucunda yaklaşık 30 bin yıl önce dört ayaklıdan iki ayaklı dik yapıya dönüşünce, bir anda omurgamıza binen yük bir hayli arttı. Disklerimiz (yastıkcık) bu yükü kaldıracak donanıma sahip değildi. Disklerin daha kuvvetli olabilmesi ve omurganın ayaklar üzerinde yaşama koşullarına adaptasyonu yüzyıllar aldı. Ayrıca insan ömrünün uzaması ve aktif hayat koşulları da disklerin daha çabuk ve sıklıkla yıpranmasına neden oluyor.
Disklerimiz bir yastıkcık görevi gören kollajen yapılardır. Omurların arasında, ağırlığı ve her türlü stresi absorbe eder. Zamanla yıpranma ve içindeki sıvının azalması ile sertleşir ve görevini yapmakta zorlanır. Üzerindeki yükü taşıyamaz hale gelir ve hatta yükün altında ezilir. Bu yükten bir şekilde kurtulmaya çalışır ve bunu da herhangi bir yöne genişleyerek yapar. En zayıf ve en yük binen arka tarafı olduğu için arkaya omurga kanalına doğru taşar. Bazen bu uzun zaman içinde olur, bazen ise ani bir yük artışı (ağır kaldırma, ters bir hareket) ile bir anda olur.
Kolayca anlaşılacağı gibi birinci ve ikinci evre fıtıklar ufak olduklarından, çoğunlukla sinirlere baskı yapmaz ve hastanın hiçbir şikayeti olmayabilir. Buna 'sessiz fıtık' denir. Genelde üçüncü ve dördüncü evrede sorun yaratabilir. Ancak bunların bile bir çoğu ameliyatsız tedavi edilebilir.
Diğer önemli nokta, bel fıtığının ne yönde geliştiği. Fıtık eğer orta hatta ise (santral) birkaç sinire birden baskı yapabilir. Ancak omurga kanalı ortada geniş olduğundan daha büyük fıtıklar sorun yaratır. Fıtık orta hattın yanında ve köşeye yakınsa daha ufak fıtıklarda ağrı yapabilir. Ancak daha az sayıda sinir etkilenir. Eğer iyice köşe tarafta ise (foraminal) çok ufak fıtık bile sorun yaratabilir, ancak tek bir sinir etkilenir. Tamamen yan taraftaysa (ekstraforaminal) tek sinir etkilenir ve daha büyük fıtıklar ancak sorun yaratır. Sonuç olarak değişik tip ve lokasyonları kafamızı karıştırabilecek nitelikte olsa da, burada vermek istediğim esas mesaj; fıtık dediğimizde bunun birçok çeşidinin ameliyata ihtiyaç göstermemesi, hatta hastalarda ağrıya bile neden olmadan sessiz kalması...
Bel fıtığı tedavisinde birkaç değişik yöntem var. En önemli konu, hastanın şikayetleri. Eğer sorun sadece ağrıysa, istirahat ve ağrı kesiciler yeterli olabilir. Ağrısı kısıtlı olan kişilerde akupunktur, proloterapi, traksiyon denenebilir. Ancak çoğu zaman, hem hızlı ve uzun süreli ağrı kontrolü hem de inflamosyonu yok etmek için omurga içine yapılan steroid ve/veya ozon enjeksiyonları gerekir. Bu şekilde hastalar hızlıca normal hayatlarına dönebilirler.
Epidural ya da selektif sinir bloğu denilen bu yöntemlerde, görüntüleme (skopi) altında hedef fıtığın baskı yaptığı sinirlere çok ince iğnelerle ulaşılıp ilaç enjekte edilir. Ayrıca gerekirse fıtığı küçültmek için lazer, ablasyon ya da koblasyon gibi disk hacmini azaltan yöntemler de beraberinde yapılabilir. Başarı şansı yüksektir, ancak tecrübeli hekimler tarafında doğru hedefe yapıldığında sonuç elde edilebilir.
Faset sendromu, özellikle 50’li yaşlardan sonra bel ağrısının en sık görülen nedeni. Buna rağmen faset sendromu bir yandan halk arasında, diğer yandan da doktorlar tarafından yeterince tanınmayan, ihmal edilen ve üzerinde durulmayan bir hastalık. Doğru teşhis koyulamamış, anlaşılmamış, yeterince tedavi edilmemiş birçok bel, boyun ve sırt ağrısı hastası, uzun süreli (kronik) ağrıları nedeni ile doktor doktor dolaşır, değişik ağrı kesici ilaçlar alır, sonu gelmeyen ve yeterince fayda görmedikleri fizik tedavi uygulamalarından fayda umarlar.
Ağrılarına çare bulamayan bir kısım hasta ise bel ağrısını tedavi ettiklerini iddia eden birçok tıp dışı uygulamacının kapısını dahi çalar, internette ya da televizyonda gördükleri istismar amaçlı ürünlerden fayda beklerler.
Halbuki omurganın arka yüzünde bulunan faset eklemlerinin yıpranması sonucunda ortaya çıkan faset sendromuna bağlı kronik omurga ağrısının tedavisi var. Son derece basit işlemlerle, hastaların yaşam kaliteleri önemli ölçüde artar.
Faset eklemler, omurganın arka tarafında yer alan omurları birbirine bağlayan ve omurganın hareketinde önemli rol oynayan küçük eklemlerdir. Bu eklemlerin çok karmaşık bir sinir ileti sistemleri mevcuttur. Bu nedenle de ağrıya duyarlı oldukları açıktır. Yaşlanmaya, darbelere, travmalara bağlı olarak faset eklemlerde oluşan bozulmalar şiddetli boyun, sırt ve bel ağrılarına sebep olabilir.
Omurganın boyun ve bel bölgesi sırt bölgesine kıyasla çok daha hareketli olduğundan faset eklem bozukluklarına bağlı ağrılar daha çok bel ve boyun bölgesinde görülür. Hastaların şikayetleri hareket ettikçe ya da uzun süre oturduklarında artar. Boyun bölgesinde ise omuz ve dirseğe, bel bölgesinde ise kalça ve dizin arkasına kadar ağrı yayılabilir.
Diz, kalça ve omuz eklemlerinde görülen kireçlenmeden farklı değil. Korunmak için kilomuzu ideale yakın tutmak, düzenli egzersizlerle karın, bel ve boyun kaslarımızı kuvvetlendirmek, germe, uzatma hareketleriyle kaslarımızın esnekliğini korumak ve en azından yaz aylarında bol bol yüzmek çok faydalı. Gıda taksiyesi olarak zerdeçal (curcumin) ve kollajen içerikli gıdalar önerilebilir.
İleri evrede, geçmeyen ve uzun süreli ağrılarda eklem içine yapılan enjeksiyonlarla enflamasyon kurutulup çok hızlı ağrı kontrolü mümkün. Bu tedavi ayaktan ve skopi altında, nokta atışı şeklinde eklemlere çok ince iğnelerle girilerek yapılır. Bu hem test hem de tedavi yöntemidir. Eğer hasta çok iyi yanıt verir ancak ağrılar haftalar içinde yavaş yavaş geri gelirse kalıcı tedavi eklemlere giden ufak sinir dallarını yakarak mümkün olmaktadır.
Bu tedavide aynı şekilde nokta atışı şeklinde, görüntü altında sinirlerin anatomik yerine ulaşıldıktan sonra, önce çok az elektrik akımı verilirip doğru yerde olunduğu tespit edilip yüksek ısıda sinirin ufak bir bölümü yakılır ve hastanın ağrı duyması engellenmiş olur. Hafif sedasyon gerektirir ve hasta birkaç saat içinde evine döner. Sonrasında verilen egzersizler düzenli uygulanırsa, eklemlere binen yük azaltılarak senelerce süren ağrı kontrolü sağlanır.
Kanser hastalığının diğer organlara sıçramasına metastaz denir. Vücudumuzda en sık metastaz görülen yerlerin başında akciğer ve omurga geliyor. Kanserli hastalarda yüzde 30-40 gibi oldukça yüksek bir oranda akciğer ve omurga metastazlarına rastlarız.
İleri (dördüncü) evre dediğimiz bu durumdaki hastalarda hem kanserin tedavisi hem de metastazlara yönelik spesifik tedaviler uygulanır. Metastazlar bazen kemiği sertleştirir, bazen içinden yiyerek kuvvetsiz hale getirebilir, bazen de büyüyerek diğer dokulara, sinirlere ve omuriliğe baskı yapabilir.
Genellikle şiddetli ağrı ile kendini gösteren bu durumun konvansiyonel olarak tedavisi radyasyonla (ışın tedavisi) ile yapılır. Işın tedavisi her hastada başarılı olamamakta, ağrı kontrolü bir süre gecikmekte, eğer omurlar zayıflamışsa, erken dönemde kırılma riskini arttırmaktadır. Bundan dolayı hastaların çoğunda yeni geliştirilen yöntemler sıklıkla ışın tedavisiyle beraber, bazen de (özellikle iyi huylu tümörlerde) tek başına kullanılabilir.
Son dönemlerde geliştirilen bu yöntemlerde, lezyonun içine direkt olarak, görüntüleme (floroskopi, tomografi) altında kalem kalınlığında bir iğne ile girilerek tedavi uygulanır. Metastazın içine iğne yerleştirildikten sonra içinden yüksek derecede ısı ya da soğutma sağlayan özel kanüller vasıtasıyla tedavi gerçekleşir.
Isıtılarak yapılan yakı şeklindeki işleme radyofrekans ablasyon RFA denir. Bu şekilde 3-4 cm çapına kadar olan lezyonlar kurutulur ve çok hızlı ağrı kontrolü sağlanır. Tedavi edilen zayıflamış kemik aynı iğneden sıvı çimento enjekte edilerek kuvvetlenir ve eğer kırık da varsa o da sabitlenmiş olur.
Soğutularak (donma) yapılan tedaviye krioterapi denir. Aynı RF Ablasyona benzer teknik kullanılarak yapılır. Hangi tür tedavinin yapılacağı metastazın yerine ve büyüklüğüne göre belirlenir.
Bu iki yöntemle birçok hastada ameliyat gerektirmeden şiddetli ağrılar giderilip, metastazlar kontrol altına alınabilir. Önceden de söylediğim gibi, ışın tedavisi ile beraber art arda uygulandığında metastazı tamamen ortadan kaldırma şansı çok yüksektir. Tedavi ayaktan ve damar yolundan sedasyonla yapılır, hastaya dikiş atılması gerekmez ve aynı gün taburcu edilir.
Çökme kırığı, bel omurlarının çökmesi sonucunda görülen bir kırık şekli. Bu rahatsızlık, genelde yaşlılarda ve kemik dansitesine, yani osteoporoza bağlı olarak görülen bir hastalık.
T12 omurga çökmesi kırığı, omurga çökmesi sonucunda oluşan kırıkların yaklaşık yüzde 5-10 kadarı boyun omurlarında, yüzde 70 kadarı bel ve sırt omurlarında, kalan kısmı ise aşağı kısımlarda meydana gelir. En fazla sorun, sırt ve bel omurlarının birleşim yeri olan T12 sırt omuru ile birinci bel omurudur. Bu bölge omurganın en fazla hareketli olan kısmıdır.
Çok ağrılı bir durumdur ve tedavi edilmezse, 6 ay- 1 sene arasında hastayı ne yazık ki yatağa bağlar. Hatta bazen hastaları ömür boyu yatağa bağlayabilir. Bu hastalığın tedavisi yaklaşık 15 senedir yapılabiliyor.
Minimal invaziv bir şekilde, kalemden daha ufak bir iğneyle sırttan girilerek, bir kavite yaratıp, kavitenin içine medikal çimento yerleştirilir. Sıvı şeklinde konulur ve çok kısa sürede sertleşir.
Hem kemiğin kırığını stabilize eder hem de kaybolan yüksekliğine döndürmeye çalışılır. İşlem sonucunda kemik, kalıcı bir şekilde alçıya alınmış olur.
Çökme kırığı tedavisinde amaç; omurganın bütünlüğünün korunması, ağrının giderilmesi ve kırığın restore edilmesidir. Kırığın zamanla kamburluğa neden olmaması ve ilerleyerek omuriliğe zarar vermemesi hedeflenir. Kırık nedeniyle oluşan kemik basısı ve omurilik sıkışması düzeltilmeye çalışılır. Tedavinin erken dönemde uygulanması, kısmi felcin oluştuğu hastalarda iyileşmeye yardımcı olur.
Öncelikle kırığın iyileşmesi amacıyla doğru tespit yapılmalı. Korse ve alçının kullanım süresi genellikle 3 aydır. T12 omurunun tespit edilmesi ve dondurulmasıyla uygulanan enstrümentasyon ve füzyon tedavisi de uygulanabilir.
Bazı çökme kırıklarında ise, vertebroplasti tedavisi uygulanabilir. Bu tedavide lokal anesteziyle ciltte açılan kesiden girilerek, T12 omurga çökmesi kırığı geniş iğnelerle düzeltilmeye çalışılır.