<#comment>#comment>
Menopoz, kadınlarda her ay belli günlerde görülen adet döneminin kesildiği ve dolayısıyla üreme yani gebe kalma işlevinin kaybolduğu bir geçiş dönemini ifade etmek için kullanılır.
Menopoz, ilerleyen yaşlarda görülen bir aşama olmasına rağmen kişiden kişiye ve yaşanılan çevreye göre de farklılıklar gösterebilmektedir, örneğin yapılan araştırmalarda İngiltere’de menopoza girme yaşı ortalama 52 iken Amerika’da 51’dir.
Hindistan’da kadınların beşte biri, 41 yaşından önce menopoza girmektedir. Türkiye’de ise bu oran 46 yaş civarındadır. Menopoz, her ne kadar belirtileri ve ifade ettiği değişiklikler açısından korkutucu bir süreç gibi görünse de aslında hayatın normal işleyişinin bir parçasıdır, bir hastalık değildir.
MENOPOZ ÖNCESİ VE SEMPTOMLARI
Teknik olarak, bir yıl boyunca adet görmeyen bir kadın menopoza girmiş sayılır. Fakat; menopoz bu sürecin son aşamasıdır çünkü menopoz belirtileri birkaç sene öncesinden başlar.
İşte belirtiler:
* Düzensiz adet dönemleri: İlk belirtidir, adet döneminin düzeni değişmektedir. Bazı kadınlar iki üç haftada bir görürken bazıları ise ayda bir kere bile görmeyebilmektedir.
Düşük doğurganlık: Menopoz öncesi hazırlık döneminde kadınlarda kadınlık ve üreme hormonu olan östrojen seviyesi önemli ölçüde düşmeye başladığı için hamile kalma olasılığı da azalır.
*Vajinada kuruluk: Bu durum genelde kaşıntı ve rahatsızlık hissi yaratır. Bazı kadınlarda cinsel birleşme sırasında ağrı da gözlenir. ‘Vajinal atrophy’ vajinada dokuların incelmesi ve küçülmesi sonucu oluşan iltihaba verilen isimdir. Aynı zamanda, östrojen seviyesinin düşmesi sonucu oluşan kuruluk da bu iltihabın nedenidir. Kadınların yüzde 30’unda, erken menopoz döneminde bu iltihap görülür; yüzde 47’sinde ise menopozun sonraki dönemlerinde görülür. Pek çok kadın bu kuruluk ve ağrı hakkında konuşmaktan kaçınır ve tıbbi yardım alma konusunda da isteksizdir.
*Ateş basması: Vücudun üst kısmında ani sıcaklık hissedilmesidir. Genelde yüzde, sırtta ya da göğüste başlayarak başladığı yere göre yukarıya veya aşağıya doğru yayılır. Cilt kızarır, düzensiz bir hal alır ve terleme başlar. Kalp atışı birden hızlanabilir, düzensiz bir hal alabilir ya da normalden daha güçlü atmaya başlayabilir. Ateş basmaları, genelde menopoza girildikten sonraki ilk yıl içinde gözlenir.
*Gece terlemesi: Gece oluyorsa buna gece terlemesi denir, birkaç dakikadan fazla sürmez.
*Uyku bozukluğu: Genelde bu gece terlemesinden kaynaklansa da uykusuzluk ve endişe halinden de kaynaklanabilmektedir. Uykuya dalmada ve uyumada zorluk çekme, menopoza yaklaştıkça artar.
*İdrar problemleri: Kadınlar bu dönemde sistik gibi idrar yolu enfeksiyonlarına karşı daha korumasızdır. İdrara çıkma daha sık görülür.
*Huysuzluk: Uyku bozukluğuyla yakından ilişkili bir semptomdur. Uzmanlar, pek çok huysuzluk ya da aksilik halinin uykusuzlukla yakından ilgili olduğunu belirtirler.
*Odaklanmada ve öğrenmede zorluk: Bazı kadınlarda kısa dönem hafıza problemleri ile uzun süre konsantre sağlamada zorluklar gözlemlenmektedir. Yapılan geniş çaplı bir araştırmada, menopoz döneminden kısa bir süre önce kadınların diğer dönemlere göre öğrenme güçlüğü yaşadığı bulunmuştur.
*Üst karın bölgesinde yağlanma
*Saç dökülmesi, saçların incelmesi
*Göğüs bedeninin küçülmesi: Tedavi edilmediğinde bu semptomlar iki ila beş yıl içinde yavaş yavaş azalmaktadır. Fakat bazı kadınlar bu semptomları daha uzun süreli yaşayabilir.
MENOPOZUN NEDENLERİ
Östrojen adet dönemini düzenlerken progesteron daha çok vücudu gebeliğe hazırlar. Yumurtalıklar bu iki hormonu daha az üretmeye başladığında menopoz öncesi dönem başlamış olur. Aslında, 30’lu yaşlarının sonunda olan bir kadında yumurtalıklar bu iki hormonu daha az üretmeye başlar.
40’lı yaşlara gelindiğinde ise progesteron üretimi daha da azalır ve kadının doğurganlığı henüz menopoz ve öncesi semptomlar başlamadan azalmaya başlar. Zaman geçtikçe yumurtalıklar bu iki hormonu daha da az üretir ve sonunda üretmeyi durdurur. Bu aşamada kadın adet görmez. Bazı kadınlarda erken menopoz görülür, bu gibi durumlarda yumurtalıklar beklenenden önce durur (45 öncesi).
Bu aksama her yaşta görülebilir ve nedeni tam bilinmemekle birlikte enzim yetersizliği, yumurtalıkların alınması, radyoterapi, kemoterapi ve genetik faktörlerin rol oynadığı düşünülür. Bazı kadınlarda bu durumda adet düzensiz de olsa devam etmekte ve bir süre daha doğurganlıkları sürmektedir.
NASIL TEŞHİS EDİLİR?
Doktor hastanın yaşını, adet dönemi bilgileri dahilinde menopoz teşhisinde bulunabilir. FSH oranının ölçüldüğü kan testleri hariç, menopoz teşhisi için uygulanan kesin bir test yoktur. Menopoz döneminde FSH kan değerleri yükselir, fakat menopoz öncesinde kan değerleri değişiklik gösteriyorsa, bu test de kesin sonuç vermez. Belli durumlarda doktor östrojen seviyesini ölçen test isteyecektir.
Menopoz da tıpkı ergenlik gibi bir geçiş sürecidir. Bu dönemin farkına vararak gerekli önlemleri almak gerekir. Öncelikle gerektiğinde doktora görünmekten korkmayalım. Bu dönemde cildin neme ve bakıma daha çok ihtiyacı olacağı için düzenli spa marine bakımlarını yaptıralım. Deniz, bitki ve baharatlarla hazırlanan egzotik kombinasyonlar ile yeniliği birleştiren çeşitli masaj tekniklerinden gelen ilham, spa marine masaj serisinin temelidir ve özellikle menopoz döneminde tüm vücudu rahatlatıp düzenleyen bir sistemdir.
Boyun ve ense bölgesinde artan aşırı terlemeyi botoks tedavisiyle çözmek mümkün. Ayrıca nemi hızla kaybolan ciltte oluşan kırışıkları azaltmada botoks, dolgu gibi medikal estetiğin mucizelerinden yararlanmak için en iyi dönemdi. Bu arada kadınların en önemli yanılgısı cinsel yaşamı ihmal etme. Bu konunun üzerine gitmek, cinselliği sürdürme konusunda uğraş vermek çok gereklidir.
SIKINTIYA BİREBİR MASAJLAR
Aromaterapi: Gençleştirici amaçlı bir masaj çeşididir, bitki öz yağları kullanılır. Rahatlamak ve zihni uyarmak için kullanılır.
Derin doku masajı: Kalın kasların derinliklerine ulaşmak için uygulanan masajdır. Amacı kas dokularının toksinlerden arındırıp rahatlatılmasıdır.
Sıcak taş masajı: Isıtılmış taşlar, vücudun belirli yerlerine yerleştirilir ve hafif basılar uygulanarak yerleri değiştirilir.
Reiki: Ellerin vücuda belli pozisyonlarda hafifçe bastırılmasıyla hayat enerjisi akımı gerçekleştirilir. Ağrı giderici, canlandırıcı, tedavi edici etkisi vardır.
Thai masajı: Masörler belli noktalara basıyı baş parmakları, elleri ve ayaklarıyla uygulayarak vücudun enerji akımını canlandırır. Thai masajı esnekliği arttırır, stresi azaltır, iç organları uyarır.
<#comment>#comment><#comment>#comment>3<#comment>#comment>Menopoz, kadınlarda her ay belli günlerde görülen adet döneminin kesildiği ve dolayısıyla üreme yani gebe kalma işlevinin kaybolduğu bir geçiş dönemini ifade etmek için kullanılır.
Menopoz, ilerleyen yaşlarda görülen bir aşama olmasına rağmen kişiden kişiye ve yaşanılan çevreye göre de farklılıklar gösterebilmektedir, örneğin yapılan araştırmalarda İngiltere’de menopoza girme yaşı ortalama 52 iken Amerika’da 51’dir.
Hindistan’da kadınların beşte biri, 41 yaşından önce menopoza girmektedir. Türkiye’de ise bu oran 46 yaş civarındadır. Menopoz, her ne kadar belirtileri ve ifade ettiği değişiklikler açısından korkutucu bir süreç gibi görünse de aslında hayatın normal işleyişinin bir parçasıdır, bir hastalık değildir.
MENOPOZ ÖNCESİ VE SEMPTOMLARI
Teknik olarak, bir yıl boyunca adet görmeyen bir kadın menopoza girmiş sayılır. Fakat; menopoz bu sürecin son aşamasıdır çünkü menopoz belirtileri birkaç sene öncesinden başlar.
İşte belirtiler:
<#comment>#comment>
Akne, kıl ve yağ bezlerine ait foliküllerde görülen çok yaygın bir kronik hastalıktır. Bu kişilerde oluşan kendine güven eksikliği ciddi akne oluşuna neden olur. Kistsel akneleri olan hastaların birçoğunda endişe, içine kapanıklık ve toplumdan kendini soyutlama gözlemlenmiştir. Akneler kişiyi ruhsal rahatsızlıklara kadar sürükleyebilir.
Akneler geçtikten sonra ciltte kalan izleri de büyük sorundur. Akne, alışılageldiği gibi bazı topikal ve antibakteriyel, antimikrobiyal ve retinoid gibi ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilmektedir. Ağır ve daha çok orta seviye akneler ilaçlarla kombine terapiler gerektirmektedir. Bu tedaviler birkaç aylık periyodlarla uygulanmalıdır.
Lazer ve ışık-bazlı terapiler, akne tedavisinde alternatif yaklaşımlar olarak ortaya çıkmıştır. Monoterapi ya da diğer yaklaşımlarla kombine olarak, bu cihazlar minimal invazif bir şekilde aknelerin tedavisinde güvenilir sonuçlar ortaya koymaktadır. IPL lazer akne tedavisinde yararlı sonuçlar vermektedir. Bu lazerde ışık dalgaları yağ salgı bezlerini ve cilt altını hedef alır. Melanin’in en düşük seviyede emiliminden dolayı, koyu, bronzlaşmış ve yanmış ciltlerde de lazer tedavisi rahatlıkla uygulanabilmektedir. Tedavinin en önemli özelliği lokal anesteziye gerek olmaması. İşlem sırasında rahatsızlık hissinin çok az duyulması ya da hiç duyulmaması. Daha sonra da bir ağrı ya da rahatsızlık gözlenmemiştir.
Lazer tedavisinin herhangi bir yan etkisi yoktur, bazı hastalarda seans sonrasında 15-20 dakika sürebilen hafif kızarıklıklar görülebilir. Tüm hastalarda, cilt yağlanmasına daha az meyil gözlenmiştir. İlk dört seans sonrasında nodüllerde, kabarcıklarda ve sivilcelerde yüzde 71 oranında azalma görülür. Tedavi cilt durumuna göre 5-8 seans arasıdır. Bir senede yaklaşık yüzde 80 oranında temizlenme görünür.
Tedavinin başarı oranının yüksek olmasında hastaya da önemli görevler düşmektedir. Öncelikle tedavi boyunca hasta eli ile cildine herhangi bir temasta bulunmamalı, yüzünü temiz tutmalı ve akneler kesinlikle sıkılmamalıdır ve aknelerin yayılmaması için peeling ya da masaj hareketleri yapılmamalıdır.
Akne sorunu çoğunlukla psiko-somatik bir hastalık olarak ortaya çıksa da karaciğer ve böbreklerdeki işlev bozuklukları da akneye neden olabilmektedir. Bu nedenle, tedavilerin doktor kontrolünde yapılması gerekmektedir.
Sivilceli ciltlere maskeler
Eğer akneleriniz çok ciddi boyutlarda değilse, evde bazı doğal maskeler uygulayabilirsiniz:
Formül 1
Malzeme:
* 1 çay kaşığı pudra
* 1 kapsül antibiyotik
* 1 çay kaşığı oksijenli su
Uygulama: Kapsül antibiyotik ezilerek un haline getirilir. Diğer malzemelerle karıştırılır. Ciltteki sivilcelere sürülerek 20 dakika bekletilir.
Formül 2
Malzeme:
* 1 tutam reyhan otu
* 1 limon suyu
Uygulama: Reyhan otu toz haline getirilip limon suyu ile boza kıvamına gelene kadar karıştırılır. Yaralara ve sivilcelere dezenfekte ettikten sonra sürülür.
Formül 3
Malzeme:
* 1 adet soğan
* 1 yemek kaşığı yeşil kil
* 1/2 limon suyu
Uygulama: Soğan pişirilip mikserden geçirilir. Kil, limon suyunda eritilip soğanla karıştırılır. Bu karışım sivilceli cilde maske olarak uygulanır.
<#comment>#comment><#comment>#comment>2<#comment>#comment>Akne, kıl ve yağ bezlerine ait foliküllerde görülen çok yaygın bir kronik hastalıktır. Bu kişilerde oluşan kendine güven eksikliği ciddi akne oluşuna neden olur. Kistsel akneleri olan hastaların birçoğunda endişe, içine kapanıklık ve toplumdan kendini soyutlama gözlemlenmiştir. Akneler kişiyi ruhsal rahatsızlıklara kadar sürükleyebilir.
Akneler geçtikten sonra ciltte kalan izleri de büyük sorundur. Akne, alışılageldiği gibi bazı topikal ve antibakteriyel, antimikrobiyal ve retinoid gibi ağızdan alınan ilaçlarla tedavi edilmektedir. Ağır ve daha çok orta seviye akneler ilaçlarla kombine terapiler gerektirmektedir. Bu tedaviler birkaç aylık periyodlarla uygulanmalıdır.
Lazer ve ışık-bazlı terapiler, akne tedavisinde alternatif yaklaşımlar olarak ortaya çıkmıştır. Monoterapi ya da diğer yaklaşımlarla kombine olarak, bu cihazlar minimal invazif bir şekilde aknelerin tedavisinde güvenilir sonuçlar ortaya koymaktadır. IPL lazer akne tedavisinde yararlı sonuçlar vermektedir. Bu lazerde ışık dalgaları yağ salgı bezlerini ve cilt altını hedef alır. Melanin’in en düşük seviyede emiliminden dolayı, koyu, bronzlaşmış ve yanmış ciltlerde de lazer tedavisi rahatlıkla uygulanabilmektedir. Tedavinin en önemli özelliği lokal anesteziye gerek olmaması. İşlem sırasında rahatsızlık hissinin çok az duyulması ya da hiç duyulmaması. Daha sonra da bir ağrı ya da rahatsızlık gözlenmemiştir.
Lazer tedavisinin herhangi bir yan etkisi yoktur, bazı hastalarda seans sonrasında 15-20 dakika sürebilen hafif kızarıklıklar görülebilir. Tüm hastalarda, cilt yağlanmasına daha az meyil gözlenmiştir. İlk dört seans sonrasında nodüllerde, kabarcıklarda ve sivilcelerde yüzde 71 oranında azalma görülür. Tedavi cilt durumuna göre 5-8 seans arasıdır. Bir senede yaklaşık yüzde 80 oranında temizlenme görünür.
Tedavinin başarı oranının yüksek olmasında hastaya da önemli görevler düşmektedir. Öncelikle tedavi boyunca hasta eli ile cildine herhangi bir temasta bulunmamalı, yüzünü temiz tutmalı ve akneler kesinlikle sıkılmamalıdır ve aknelerin yayılmaması için peeling ya da masaj hareketleri yapılmamalıdır.
Akne sorunu çoğunlukla psiko-somatik bir hastalık olarak ortaya çıksa da karaciğer ve böbreklerdeki işlev bozuklukları da akneye neden olabilmektedir. Bu nedenle, tedavilerin doktor kontrolünde yapılması gerekmektedir.
<#comment>#comment>
Bütün gün çeşitli etkilerle yıpranan cildimizin aynı vücudumuz gibi iyi bir gece uykusuna ihtiyacı var. Cildimizi uykuya ne kadar iyi hazırlarsak o kadar parlak, canlı ve genç bir tene sahip oluruz. Çünkü gece biz uyurken cildimiz kendini yeniler, onarır, kırışıklıklarla savaşır. Cildimizi koruyan kolajen ve elastin dokuları geceleri yeniden oluşur. Cilt kendi çabasıyla yenilenirken bizim de ona en doğru takviyelerde bulunmamız gerekiyor. Bu yüzden gece kremleri gündüz kremlerinden daha farklı ve daha güçlü bir yapıya sahiptir.
Gençken cilt 28 günde tümüyle yenileniyor, genç ve sağlıklı hücreler yüzeye rahatlıkla çıkıyor. Oysa yaşlandıkça cildin yenilenmesi için 50 gün hatta daha da uzun süreye ihtiyaç var. İster genç olalım, ister daha ileri yaşlarda cildimize iyi bakmamız daha da ileriye bir yatırım aslında. Bunun için gece bakım kremlerine 30’lu yaşlardan itibaren başlamakta yarar var.
Gece bakımının önemi
Gece bakımı için en önemli önerimiz; uykuya yatmadan önce mutlaka cildinizi temizleyin. Asla ve asla temizlemeden uyumayın. Çünkü gece uyurken aynı zamanda güzelleşiyoruz. Uykuya daldığımızda cildimiz kendini 23.00’ten itibaren yenilemeye başlıyor. Bu yenileme süreci 04.00’e kadar devam ediyor. Cilt bu çabayı gösterirken saat 01.00-03.00 arası cilt daha fazla kuruyor. Çünkü müthiş bir performans gösteriyor kendini tedavi için. Ama bütün çabayı da cilde bırakmamak, bu işlevini daha da hızlandırmak bizim elimizde. İşte tüm bu nedenlerden dolayı biyolojik saatimize uygun geliştirilen gece kremleri, gündüz kremlerinden farklı olarak daha etkili ve daha tedavi edici ürünlerdir. Bu kremler kırışıklık, leke gibi olumsuz faktörlerle ciltle birlikte gece boyunca mücadele eder, cildin çabuk iyileşmesini sağlar. Bu nedenle gece kremlerini bir uzmana sorarak bilinçli satın alın. Hücre yenileyiciler, Retinol, A vitamini gibi kolajen üretimini destekleyen, kırışıklıkların giderilmesine yardım eden maddelerle zenginleştirilmiş gece kremleri siz uyurken sizi güzelleştirecek, gençleştirecektir.
Siz de yapabilirsiniz
Tüm bunlar için mutlaka pahalı gece kremleri almanıza da gerek yok. İşte size birkaç küçük öneri:
* Cilt gece bu mücadeleyi sürdürürken kuruduğu için mutlaka gece yatarken ve sabah kalkınca su içmekte yarar var.
* Cildinizi mutlaka çok iyi temizleyin, gece hava alsın.
* Sonra da önce şu maskeyi uygulayın: 3 kahve kaşığı dövülmüş badem, 1 kahve kaşığı badem yağı, 1 kahve kaşığı taze krema, 1 yumurta sarısını iyice karıştırın ve temiz yüzünüze (göz kenarları hariç) sürün. 15 dakika sonra yıkayın.
* Maskeyi yıkadıktan sonra cildinizi kurulayın ve 50 gram vazelin, 1 çay kaşığı tereyağ, 1 çay kaşığı havuç suyunu karıştırarak hazırladığınız kremi yüzünüze sürün. Göreceksiniz sabah uyandığınızda cildiniz taptaze ve canlanmış, pırıl pırıl bir görüntüde olacak.
* Aynı karışımı ellerinize de uygulayın. Bu uygulamadan sonra pamuklu bir eldiven giyerek uyuyun. Elleriniz de yumuşacık olacak.
İyi bir uyku için
İyi bir uyku cildimiz için olduğu gibi vücudumuz için de önemli. Kendimizi uykuya hazırlarken ruhsal gerginlikleri de geride bırakmalıyız. Mesela uykudan önce bir melisa ya da papatya çayı için ve yastığınıza lavanta spreyi sıkın. Mucize yarattığını göreceksiniz!
<#comment>#comment><#comment>#comment>2<#comment>#comment>Bütün gün çeşitli etkilerle yıpranan cildimizin aynı vücudumuz gibi iyi bir gece uykusuna ihtiyacı var. Cildimizi uykuya ne kadar iyi hazırlarsak o kadar parlak, canlı ve genç bir tene sahip oluruz. Çünkü gece biz uyurken cildimiz kendini yeniler, onarır, kırışıklıklarla savaşır. Cildimizi koruyan kolajen ve elastin dokuları geceleri yeniden oluşur. Cilt kendi çabasıyla yenilenirken bizim de ona en doğru takviyelerde bulunmamız gerekiyor. Bu yüzden gece kremleri gündüz kremlerinden daha farklı ve daha güçlü bir yapıya sahiptir.
Gençken cilt 28 günde tümüyle yenileniyor, genç ve sağlıklı hücreler yüzeye rahatlıkla çıkıyor. Oysa yaşlandıkça cildin yenilenmesi için 50 gün hatta daha da uzun süreye ihtiyaç var. İster genç olalım, ister daha ileri yaşlarda cildimize iyi bakmamız daha da ileriye bir yatırım aslında. Bunun için gece bakım kremlerine 30’lu yaşlardan itibaren başlamakta yarar var.
Gece bakımının önemi
Gece bakımı için en önemli önerimiz; uykuya yatmadan önce mutlaka cildinizi temizleyin. Asla ve asla temizlemeden uyumayın. Çünkü gece uyurken aynı zamanda güzelleşiyoruz. Uykuya daldığımızda cildimiz kendini 23.00’ten itibaren yenilemeye başlıyor. Bu yenileme süreci 04.00’e kadar devam ediyor. Cilt bu çabayı gösterirken saat 01.00-03.00 arası cilt daha fazla kuruyor. Çünkü müthiş bir performans gösteriyor kendini tedavi için. Ama bütün çabayı da cilde bırakmamak, bu işlevini daha da hızlandırmak bizim elimizde. İşte tüm bu nedenlerden dolayı biyolojik saatimize uygun geliştirilen gece kremleri, gündüz kremlerinden farklı olarak daha etkili ve daha tedavi edici ürünlerdir. Bu kremler kırışıklık, leke gibi olumsuz faktörlerle ciltle birlikte gece boyunca mücadele eder, cildin çabuk iyileşmesini sağlar. Bu nedenle gece kremlerini bir uzmana sorarak bilinçli satın alın. Hücre yenileyiciler, Retinol, A vitamini gibi kolajen üretimini destekleyen, kırışıklıkların giderilmesine yardım eden maddelerle zenginleştirilmiş gece kremleri siz uyurken sizi güzelleştirecek, gençleştirecektir.
Siz de yapabilirsiniz
Tüm bunlar için mutlaka pahalı gece kremleri almanıza da gerek yok. İşte size birkaç küçük öneri:
* Cilt gece bu mücadeleyi sürdürürken kuruduğu için mutlaka gece yatarken ve sabah kalkınca su içmekte yarar var.
Pazar günü, Türkiye’nin önemli köşe yazarlarından Ertuğrul Özkök’ün ‘Ve Allah 50 yaş kadınını yarattı’ başlıklı yazısını okuyunca bu haftaki yazımın konusu kendiliğinden oluştu. Yazıda, 51 yaşındaki Madonna’nın bir moda markası için çekilmiş şahane fotoğrafı ve bir kadının bu yaşta bile hala erkeklerin başını döndürecek kadar güzel, seksi ve bakımlı olabileceğine dair düşünceleri gördüğümde bunun kesinlikle mümkün olduğunu hatırlatmak istedim...
Bugün özellikle de Hollywood çevrelerinde 60 yaş civarı kadınların bile olanca güzellikleriyle kırmızı halı üzerinde salınışlarını görmüyor muyuz? Onların diğerlerinden farklı bir genetik yapısı olmadığına göre bütün bu görüntünün ardında yatanın kozmetik ve estetik alandaki yeni teknolojik imkanlar olduğu aşikar... Bu kadınlar güzelliklerini korumak için elbette beslenmelerine, sporlarına, giydiklerine büyük özen gösteriyorlar ama işin asıl marifet denebilecek kısmı sadece yüz değil bütün vücutları için faydalandıkları güzellik yöntemleri...
MADONNA BU MUHTEŞEM GÖRÜNTÜSÜNÜ NELERE BORÇLU?
Madonna spora fazlasıyla önem veren bir kadın. Kaslı vücudu her daim gözlerimin önünde. Ancak özellikle göğüsler yağ dokusu ve meme bezlerinden oluşur, kas içermezler. Göğüs kaslarımız vardır fakat bunların asıl görevi göğüslerimizi dik tutmak değildir, o yüzden de göğüslerimiz en çabuk sarkan yerlerimizdir! Belli bir yaştan sonra iyice belirginleşen bu sarkma ve dekoltedeki kırışıklıkları için Madonna aşikar bir şekilde görünüyor ki; günlük bakım uygulamalarının yanı sıra dolgu, botox ya da happy lift gibi minimal invaziv tekniklerden yararlanmış. Bu tekniklerle, sarkmış ve kırışmış dekolte bölgesini eski diriliğine kavuşturmakta ve sıkılaştırmakta giderek daha büyük bir başarı elde ediliyor zaten...
Dudaklarımız, dişiliğimizin bir diğer cezp edici unsuru. Bakımlı, dolgun ve kırmızı bir dudağa kim karşı koyabilir ki? Dudakların günlük bakımını yaparken düzenli olarak nemlendirmek, soğuğa karşı korumak ve üzerinde oluşan çatlakları bir diş fırçası yardımıyla temizlemek bilinen metotlardır. Bunları yapsanız bile belli bir yaştan sonra belli belirsiz dudaklarınızdaki incelmeyi eski fotoğraflarınıza bakarak görebilirsiniz. İşte Madonna da yılların yarattığı tahribattan hasar alıp bunun tek çaresi olan dolguyu ölçülü kullanma akıllılığı göstermiş bir kadın. Doğallığı koruyup başka bir kadın olmadan azalanı yerine koymuş! Bu alandaki en zor işlerden biri dudak çevresindeki kırışıklıkları gidermek tabii. İster istemez 50 yaş civarındaki her kadının dudak çevresi bozulacaktır. Bu konuda da kendisinden ‘mucize’ diye söz ettiğimiz botoks imdada yetişiyor. Dudak çevresine botoks emin ellerde uygulanırsa kesinlikle çok ciddi sonuç alınan bir metod. Madonna belli ki dudak çevresinde de bu imkandan yararlanmış...
Botoks deyince akla gelen ilk yer tabii aslında dudak değil göz ve alın çevresi... Madonna’nın çok uzun bir süredir bu yöntemi kullandığı kesin. Yüzünde yıllara rağmen hiç eksilmeyen gençlik ve ışıltılı ifade tanrı vergisi değil, pek çok kadında olduğu gibi botoks vergisi... Botoksun çok geç yaşlara bırakılmaması, mümkün olduğunca erken bir yaşta başlanması da biz hekimlerin ortak görüşü... Ne kadar erken, ileride o kadar iyi sonuç...
Özellikle yanaklarda dikkat çeken ters kalp görüntüsü, yaşla birlikte gelen sarkmanın en yoğun görüldüğü yer. Bu bölgede denenen ve olumlu sonuçlar alınan dolgular mevcut. Farklı ve insan sağlığına zararsız olduğu ispat edilmiş dolgu maddeleriyle usta ellerde yaptıracağınız yanak dolguları da kararında uygulanırsa gençlik görüntünüzü bugüne büyük ölçüde taşıyacaktır. Yalnız bu hassas bir alan ve sonucun hiç de doğal görünmemesi mümkün. Onun için yaptıracağınız işlemin ucuzluğunu değil, emniyetini öncelikle tutun... Madonna’nın yüzünde belli belirsiz dikkat çeken dolgudan öte son dönemde çok iyi sonuçlar alınan, cilt altına ısı vererek uygulanan lazer var.
Son olarak kaşlar ve saçlar... Kaşlar ve saçlar zamanla azalıyor. Bu kaçınılmaz. Ama son dönemde yeni kaş ve saç ektirme yöntemleri Hollywood’da pek çok kadın yıldızın 50’li yaşlara geldiğinde başvurduğu yöntemler. Her ikisinin de püf noktası, azalma iyice belli olmadan müdahale edilmesi. Bu şekilde kimsenin sizdeki değişikliği anlamasına imkan yok. Azalan yerlere yaptıracağınız küçük kaş ve saç ekimleri acısız ve garantili olarak uygulanabiliyor artık. Ünlü yıldızların geçen yıllara rağmen gürlüğünden hiç kaybetmeyen kaşları ve saçları işte bir süredir bu yeni tekniklerin eseri...
Ellerdeki yaşlanmaya karşı tıp uzun yıllar çaresiz kalmıştı. Ama yeni uygulamalarla eller artık kısa sürede kolayca onarılıyor, yenileniyor, daha genç görünüm elde ediliyor.
Yaşı ilerleyen ve gençleştirme tedavilerinden olumlu sonuç alan her kadının kabusudur ellerdeki yaşlanma... El gençleştirme, yumuşak doku gençleştirme işlemleri arasında son zamanlarda giderek yaygınlık kazanan bir uygulamadır çünkü pek çok hasta, daha genç görünümlü ellere kavuşmak için tedavi yolları aramaktadır. El estetiği, normal anatomi ve yeterli yumuşak doku volümü, pigmentasyon ve cilt yüzeyinin karakteristiğine bağlıdır. Bu anlamda, dışsal ve içsel yaşlanma belirtileri tanımlanmalı ve buna uygun bir tedavi metodu izlenmelidir. Hastalarla yapılan görüşmeler ortaya koymuştur ki genç bir eli belirleyen en önemli özellikler dolgunluk, damarların ve kırışıklıkların azlığıyken; yaşlı bir eli belirleyen unsurlar ise çizgiler, damarlar, belirgin eklem yerleri, ince deri, deformasyon ve lekelenmelerdir. Günümüzde yaşlanan ellerin tedavisinde microdermabrasyon, fractional thermolysis, kimyasal peeling, yoğun ışık kaynakları ve lazer kullanıldığı gibi dolgu maddeleri ve volüm artırıcılar da yumuşak dokunun tedavisinde sonuç vermektedir.
Ellerde yaşlanmayla ortaya çıkan alt deri değişikliklerinden bir tanesi, volüm ya da yumuşak doku kaybıdır. Bu kayıplar, doğru dolgu maddelerinin kullanılmasıyla tedavi edilebilmektedir. Yumuşak doku takviyesi, ellerdeki volüm kaybının tedavisinde çok bilinen bir metottur. Biodegradable dolgu maddelerinin enjekte edilmesiyle ya da yarı-kalıcı volüm artırıcılarla eller onarılıyor, yenileniyor ve daha genç bir görünüm elde ediliyor.
Enjekte edilecek ilaçlar için tedavi öncesinde içerikleri ve dağılma yöntemleri hakkında bir analiz yapılması gereklidir. Kanın pıhtılaşmasını azaltan aspirin gibi ilaçlar, tedaviye başlanmadan 5-7 gün önce çürüklerin oluşumunu önlemek için bırakılmalıdır. Aynı zamanda, tedaviden bir-iki gün önce ve tedavi sonrasında alınacak arnica ve bromelain gibi ilaçlar, çürük oluşumunu önlemede tedaviye yardımcı olmaktadır. Hyalüronik asit içeren ürünler de volümünü kaybeden ellerin tedavisinde kullanılabilmektedir.
Hyalüronik asit iki ele de gerekli olduğu miktarda enjekte edilebilir. Enjeksiyon dermis tabakasına ulaşacak ölçüde derin olmalıdır; çünkü yüzeysel yerleştirme cilt üzerinde renk kaybına neden olabilmektedir.
Ayrıca, kalsiyum hidroxylapatite içeren yarı-kalıcı dolgular da el gençleştirme tedavisinde kullanılmaktadır. Bu, biodegradable polimerdir, fibroplasia’yı uyararak tedavi edilen bölgede volümü artırdığı düşünülmektedir ve etkisi bir yıl devam etmektedir. Yapılan son araştırmalar göstermiştir ki, elin üstüne enjekte edildiğinde kalsiyum hidroxylapatite bu bölgenin volümünü artırmakta ve çok kısa sürede etkisini göstermektedir.
Dolgu maddesinin aktif bileşeni PLLA sentetik, biyouyumlu, ve biodegradable olduğundan alerjik reaksiyon oluşma riski azdır ve uygulandığı bölgede kolajen üretimini arttırarak volüm kayıplarının tedavisinde kullanılmaktadır. Enjekte edilen PLLA maddesi, kozmetik kullanımda ve yüzdeki yağ kayıplarının tedavisinde kullanılmak üzere Avrupa tarafından lisanslanmıştır. PLLA maddesi, cilt sıkılığının artmasında gözle görülür artışlar sağlamaktadır ve etkileri 2 yıl kadar sürmektedir. Aynı zamanda el gençleştirme işlemlerinde de kullanılan bu madde, 2 yıla kadar değişkenlik ve dayanıklılık göstermekte ve doğru enjekte edildiğinde çok az yan etki oluşumuna neden olmaktadır. Enjeksiyon, elevasyonun kemikler arasındaki boşluğuna yapılmaktadır, çizgisel ip tekniği kullanıldığından işlem için gerekli delik sayısı azaltılmıştır. Operasyon sonrası uygulanan masaj ve uygulanan maddenin doktor tarafından biçimlendirilmesi, deride oluşabilecek yuvarlak nodüler çıkıntıları engellemektedir. Ayrıca hastalara günde 5 dakika 5’er kez ellerine masaj yapmaları tavsiye edilmelidir. Ellerde yaşlanmanın diğer belirtileri olan pigmentasyon, kırışıklıklar, cilt sarkması ve şiş damarların tedavisi, her birine özel geliştirilmekte ve uygulanmaktadır.
Göğüsler, dişiliğimizin simgesi olmasının yanı sıra annelik duygusunun kutsallığını bebeğimizi emzirirken yaşatan en önemli organımız. Bebeklikten yaşlılığa kadar belki de en çok değişime uğrayan organımız....
Ailemizden aldığımız genetik yapıyla ve hormonlarımızın da etkisiyle, göğüsler belli bir yaştan sonra büyümeye başlarlar ve bu adet dönemiyle birlikte, ergenliğe girişimizin ilk belirtileridir. İlk zamanlar utanıp sıkılıp onların büyüdüğünü herkesten gizlemeye çalışsak da, olgunlaştıkça onları sevmeyi öğreniriz ve bakımlarına da daha çok özen gösteririz. Memelerin ergenlik sonunda ulaştığı büyüklük genetik yapımızla da ilgili olmakla birlikte vücuttaki yağ oranına da bağlıdır; çünkü memeler yağ dokusu ve meme bezlerinden oluşurlar, kas içermezler. Göğüs kaslarımız vardır fakat bunların işlevi göğüsleri tutmak olsa da bu görevi asıl göğüslerin altından başlayıp çeneye kadar uzanan deri yerine getirmektedir. Bu deri sayesinde göğüslerimiz yerçekimine karşı direnebiliyorlar fakat hormonal değişimler, hamilelik, çocuk emzirme, kilo alıp verme gibi etkenlerle bu derinin yapısı bozulup gevşeyebiliyor ve göğüslerimizin de şekli bozularak sarkabiliyor. Bu nedenle, göğüslerimizin bakımına erken yaşlardan itibaren başlamak büyük önem taşımaktadır.
Evde göğüs bakımı
Göğüslerimizin günlük bakımını yaparken, alınan ılık bir duştan sonra soğuk suyu bir-iki dakika göğüslerimizin üzerinde tutarsak, buradaki kan dolaşımını hızlandırarak cildimizin gerginleşmesini sağlayabiliriz. Duş sonrasında nemlendirici bir krem yardımıyla yapılan bir masajla da göğüslerimizi hem nemlendirmiş oluruz ve uçlarının çatlamasını önleriz hem de canlanmalarını ve daha diri ve sıkı görünmelerini sağlamış oluruz. Bir diğer yöntem de özellikle sırt, pazı ve göğüs kaslarının sıkılaştırılması için yapılacak egzersizlerdir. Bu kas grupları göğüslerimizi sarkmaya karşı korudukları için, düzenli bir egzersiz programı da günlük göğüs bakımın içinde yerini almalıdır.
Göğüs sarkmasına botoks
Saydığımız bu yöntemler önemli olmakla birlikte özellikle hamilelik esnası hormonal değişiklikler ve sonrasında emzirme ile yapısı değişen göğüsler için bazen bu metotlar yetersiz kalabilmektedir ve daha etkili sonuçlar için çeşitli tıbbi yöntemlere başvurmak gerekebilmektedir.
Göğüs bakımında ve sarkmaların tedavisinde uygulanabilecek yöntemlerden bir tanesi botoks’tur. Bilindiği gibi botoks, kazayağı ve dudak çevresi gibi yüzümüzde kırışıklıkların görüldüğü yerlerde bunları gidermede çok etkilidir. Şimdi göğüsler için de uygulanmaya başlanan bu minimal invazif yöntemle, sarkmış dekolte bölgesi eski diriliğine kavuşturulup sıkılaştırılıyor. Özellikle hamilelik ve emzirme sonrasında göğüslerinde sarkma olan fakat bunun için bıçak altına yatmaktan çekinen ya da zamanı olmayan hanımlar için yarım saat süren bu işlem son derece popüler olmaya başladı. Botoks’un estetik müdahale yapmadan ve dolgu maddesi kullanmadan sarkık memeyi kaldırabilme özelliğinin yanı sıra göğüs ucuna uygulandığında bu bölgenin de kalkık görünmesini sağladığı gözlenmiştir. Burun ucunun ve kaşların botoks’la kaldırılmasından hareketle geliştirilen yöntemle, hasta daha diri ve canlı göğüslere sahip olabiliyor ve günlük yaşantısına da devam edebiliyor. Yaklaşık dört ayda bir uygulanan bu tedavinin görülebilecek tek yan etki ise, meme ucunda kayma olasılığıdır.
Çekici bir yüzdeki karakteristik özellikler düz, yuvarlak bir çevre, çıkık elmacık kemikleri, eğik, çukurlu bir alt çene ve ince, kesin hatlarla belirlenmiş alt çene hattı olarak sıralanır. Bu özellikler birlikte ‘güzellik üçgeni’ ya da bir diğer deyişle ‘yüzün kalbi’ni oluşturur; çünkü taban yukarıda ve tepe aşağıdadır. Bu ‘güzellik üçgeni’ ya da ‘yüzün kalbi’ arzu ve çekicilik gibi duygular uyandırırken, tam tersine yaşlı ya da çekici olmayanlarda bu üçgen ya da kalp, tepe kısmı yukarıda, taban kısmı aşağıda olacak şekilde ters bir şekilde durur.
Yaşlanma süreci, pek çok etkenin bir araya gelmesiyle oluşur ve hem dinamik hem de hacimsel değişikliklerin oluşmasıyla sonuçlanır. Yüzün orta kısmının iyileştirilmesi işleminin amacı, elmacık kemiklerinin volümünü tekrar oluşturmak, burun ve dudak kıvrımlarını düzleştirmek, göz köşesinin yanlarını yeniden yerleştirmek, alt gözkapağı çukurlarını doldurmak, kazayağı bölgesini düzeltmek ve kaşları kaldırarak yenilenmiş bir yüz kası dengesi sağlayıp doğal sonuç elde etmektir.
Başarılı bir yüz iyileştirme işleminde önemli olan yüzün anatomik yapısını iyi bilmek ve hem dinamik hem de hacimsel anatomik değişiklikleri iyi anlamaktır. Dinamik değişiklikler, yüz kas sistemini oluşturan kasların kasılmasıyla ortaya çıkar ve bir ifadenin oluşmasını sağlayan kasların hareketinin değiştirilmesi botoks uygulaması ile gerçekleştirilir. Bunun sonucunda kas kasılması ve gevşemesinde rahatlama görülmekte ve düzgün bir ifade oluşmaktadır. Hacimsel değişiklikler doku sarkmasından veya zayıflamasından kaynaklanmaktadır ve büyük çoğunlukla orta ve alt yüz kısımlarında gözlemlenmektedir.
Hacimsel değişiklikler, konacak teşhise bağlı olarak cerrahi müdahaleyle ya da cerrahi olmayan işlemlerle tedavi edilebilmektedir. Volüm yeterliyse fakat yeniden şekillendirme isteniyorsa, yüzün yeniden biçimlendirilmesinde yüz kaldırma ya da blepharoplasti (Göz kapağı üzerinde herhangi bir şekil bozukluğunu düzeltmek amacıyla yapılan estetik ameliyat) gibi yöntemler kullanılabilir. Yumuşak doku kaybının, yetersiz volümün ya da kırışıklıkların olduğu durumlarda, yağ dokusu nakletmek gibi cerrahi bir yöntem ya da deri altına dolgu enjekte etmek gibi cerrahi olmayan işlemler günümüzde çok popülerdir. Bütün tıbbi işlemler risk taşır ve genel olarak, yapılan işlem ne kadar invaziv (cerrahi) ise, risk de o kadar artmaktadır. Yüz iyileştirmesi işlemini yaptıran bazı hastalarda hafif kızarıklık, şişlik, ödem, çürük ve hafif rahatsızlık gibi geçici ters etkiler gözlenirken daha invazif uygulamalarda yara izi, kalıcı kızarıklık ya da kalıcı pigment değişikliği oluşabilmektedir. Cerrahi olmayan tedaviler, örneğin dolgu maddesi enjeksiyonu, cerrahi alternatiflerine göre ciltte yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan görünen etkileri tersine çevirerek cildin gençleştirilmesini sağlarken cerrahi ve daha invazif müdahalelerde bu işlem, cildin şu an içinde bulunduğu yaş durumunu değiştirmektedir. Yüz güzelliği ve gençliği sağlamak aynı zamanda yağ veya kas bozulması sonucu ortaya çıkan volüm kaybını yerine koyacak tüm içerikleri yeniden yerleştirmekte ya da yeniden yaratmaktadır. Cilt yenileme işlemi, elastin ve kolajen üretimini çoğaltarak cildin kalitesini arttırır ve cilt yapısındaki nemin geri kazanılmasını sağlar.
Araştırmalar göstermiştir ki, yüz dolgusu tedavileriyle çekici bir orta yüz bölgesi elde edilerek net estetik gelişmeler sağlanır. Bu etkili sonuçların alınmasında, dolgunun içeriğindeki maddelerin akışkanlığı ve yüksek yapışkanlık özelliği büyük önem taşımaktadır. Dolgu, özellikle elmacık kemiği, yanak bölgesi ve gözaltı çukurları için uygundur. Aynı zamanda çene bölgesi ve yara izi tedavisinde de başarıyla uygulanmaktadır. Yumuşak doku takviyesinde kullanılan dolgu maddeleri 20 yıldan fazladır kullanılmaktadır; fakat botoksun bulunmasıyla bu maddelere olan ilgi artmıştır. Çünkü kombine uygulamalarla alınacak sonuçların mükemmelliği ve kalitesi de artırılabilir. Sonuç olarak, detaylı bir yüz anatomisi bilgisi, tecrübe ve kullanılan en son teknikler hacimsel ve dinamik yüz şekillendirmesi işlemlerinde önemlidir ve doğal, uyumlu sonuçların yaratılmasında büyük önem taşımaktadır...
Kolajen haplarıyla gençliğe içerden destek
Günümüzde, cilt sağlığını korumayı amaçlayan pek çok şirketin olmasıyla, sağlığımızı korumaya yardımcı besin maddelerinin geleceği de ümit verici. Teknolojinin gelişmesiyle bulunan yeni formüller, bu besinleri de içeriklerine katarak kolajen üretimini harekete geçirmekte ve cilt sağlığını olumlu yönde etkilemekte. Bunların en bilineni ve şu sıralar gündemde olanı, serbest radikallerin emilimini sağlayan ve hayvansal besinlerden ya da kavun-karpuz gibi besinlerden üretilen GliSODin’dir. GliSODin, yüzde 100 meyvedir ve jöle şeklindeki kapsüllerde buğday proteini içine konmuştur. Bu kapsülden sabahları iki tane alınması pek çok doktor tarafından önerilir. C-Estamin besinsel cilt sağlığı koruma ilaveleri, patentli teknoloji BioCell Kolajen II içermektedir. Bu içerik, kolajenin yeniden oluşturulmasına yardımcı olur. Özellikle göz altı torbalarında, kırışıklıkların açılmasında ve cilt tonlarının iyileşmesinde etkili olduğu gözlenmiştir. 5 küçük hap günlük olarak alınabiliyor... Topikal Pro, diğer tedavi kürleriyle birlikte kullanılabildiğinden cilt bozulmalarında, akne ve aşırı pigmentleşme gibi sorunlarda yararlanılan bir başka yardımcı. Topikal Pro, cilt için gerekli 3 temel vitamini A, C ve E’yi bünyesinde bulunduruyor. Akne tedavisi gören hastalarda E vitamini iltihaplanmayı azalttığı için iyileşmeyi olumlu yönde etkilerken vitamin C, aşırı pigmentleşme üzerinde olumlu etkiler yaratıyor.
Teorik olarak, erken yaşlanma önlenebilir. Eğer yüzünüzü güneş ışığından her zaman koruyabilirseniz, yaşınız ilerlese bile cildiniz daha genç kalacaktır. Bu nedenle cildinizi güneş ışığından korumaya çok erken yaşlardan itibaren başlamalısınız. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; 18 yaşımıza kadar hayatımız boyunca alacağımız UV radyasyonunun neredeyse yüzde 50’sine, 30 yaşına geldiğimizde ise yüzde 75’lik bir kısmına çoktan maruz kalmış oluyoruz. Erken yaşlanmanın saatinin tik-takları erken başlasa da, kendimizi güneşten koruyarak diğer etkiler için önlemimizi alabiliriz; çünkü erken yaşlanma ufak bir UV etkisiyle bile başlayabiliyor. Öyle ki, bu etki yavaş ve kalıcı bir biçimde olmak zorunda değildir, dışarıda korunmadan attığınız her adımda bu etkiyi arttırmaktasınız.
Kırışıklık, sarkma, solgunluk ve cildin aşırı renk değiştirmesi büyük ölçüde güneş ışığına maruz kalmayla hızlanmaktadır. Bu zararı etkiyi bir şekilde tersine çevirebiliriz, fakat yapılacak her türlü tedavinin olumlu sonuç vermesi için güneş ışığından korunmak çok önemlidir. Gideceğiniz her doktor da, güneş ışığından korunmanız gerektiği konusunda sizi uyaracaktır.
Dış etkenler
Tıpkı vücudumuza aldığımız ya da almadığımız her maddenin cildimizi etkilemesi gibi, çevresel faktörler de kaç yaşında göründüğümüzü çok etkilemektedir. Sigara, alkol, ilaçlar ve stres solgun, renksiz ve kırışık bir cildin oluşmasına neden olarak daha yaşlı görünmemize yol açmaktadır.
Sigara
Tek bir sigara nefesi, bile büyük zararlar verebilmektedir. Sigara içen bir kişinin cildine bakın, sarı ya da gri renk tonu görürsünüz. Sigara içenler kırışıklık oluşumuna daha yatkındır ve bu kırışıklıklar daha derinlere yerleşir. Sigara içmek, bu serbest radikallerin vücudu istila etmelerine neden olduğu için yaşlanma sürecini hızlandırır. 30’lu yaşların başında kırışıklıklarınız özellikle dudak ve göz bölgesinde belirgin hale gelir.
Alkol
Az miktarda alınan alkolün vücuda yararlı etkileri vardır. Fakat problemli içicilerin ciltlerinde de alkolün zararlı etkilerini görmek mümkündür. Her gün bir kadehten fazla alınan alkol, kırışıklıklarla savaşmada sizi geriletir. Alkol idrar söktürücü olduğu için kan damarlarının açılmasına ve cildin nemini kaybetmesine neden olarak cildin kurumasına, sarkmasına ve elastikiyetini kaybetmesine neden olmaktadır. Alkol aynı zamanda vücudun vitamin emilim oranını azaltır ve bağışıklık sisteminin de yavaşlamasına neden olarak akne oluşumuna karşı cildin savunma mekanizmasını zayıflatır.