Cuma günü Hakkari Çukurca’da 8 askerimiz şehit oldu.
Aynı gün, PKK bombasının onlarca köylünün canını aldığını da öğrendik.
Ardı arkası kesilmeyen bu acılar yaşanırken doğal olarak birçok konser, etkinlik de iptal edildi.
Bunlardan biri de; Kayseri’de 15 Mayıs’ta çocuklar arasında yapılacak uçurtma şenliğiydi. İçim burkuldu.
“Hadi biz büyükleri geçtim” dedim. “Her sevincimizin kursağımızda kalmasına alıştık” dedim.
Ama; ülkeye karabasan gibi çöken karanlığın çocukların uçurtmasını vurmasını kabullenemedim...
Aynı dakikalarda AP’nin fotoğrafları geldi masama: Bir defile, yer İstanbul Haydarpaşa.
Onlarca insan, garda oturmuş keyifle, kah neşeli kah pür dikkat tesettür defilesi izliyor. Son modaymış.
Yeni trendler, tasarımlar, moda fenomenleri falan filanmış...
İçim sıkıldı, uyku saatinin gelmesini sabırsızlıkla bekledim Sonra gün bitti.
Uyudum uyandım. İçimde “Gün-aydın” derim umudu. Kalktım.
Açtım televizyonu. Gencecik insanların tabutları kalkıyordu canlı yayında. Bir anne “kara topraklar soğuktur ben ısıtırım kuzum seni” diye ağıt yakıyordu.
‘Vatan’ diye asker selamı veriyordu babalar oğullarının tabutlarına. Hepimiz milletçe görüyorduk, aslında gözyaşlarının içlerine aktığını.
Kalbim sıkıştı, kapattım televizyonu. Başım eğildi...
Baktım masamdaki gazetede, son 10 ayda 5 binin üzerinde insanın öldüğü yazıyordu.
Can havliyle çevirdim kafamı hızla başka tarafa. Bir anda her şey güllük gülistanlık olacakmış umuduyla... Evet oldu da.
Gördüklerimden sandım ki birden, burası başka ülke. Neşe, heyecan, keyif, şaşa... Hayatın iki yüzüne bakakaldım
Birileri “Hayat” diyor ya işte buna... Ama benim aklım hâlâ o uçurtmalarda...
İçimde Yusuf Hayaloğlu dizeleri parmak uçlarında yürüyerek, usulca geliyor yanıma: “Uçurtmam tellere takıldı... çaldılar çocukluğumu habersiz...”
İNSANLIK KURUR
Bir haftada iki rezalet:
Gazeteci Abdi İpekçi’yi öldüren, Papa 2. Jean Paul'e suikast düzenleyen tetikçi Mehmet Ali Ağca'yı 'İslam' konulu bir panele çıkartmaya, “Buluğ çağından önce bir çocuk evlenebilir” diyebilecek tıynetteki Nurettin Yıldız'a fikir adamı mualemesi yaparak konferans verdirmeye cüret etmek...
İşte memlekette bir kısım insanın dert ettiği tüm mesele özetle; bu aymazlık, utanmazlık, arsızlık ve ahlaksızlığın kök salması...
Çünkü bu zihin köklerini salarsa, bu topraklarda insanlık kurur...
KULAĞIM ONLARDA
Şu sıralar sadece Radiohead’e kulak veriyorum. Hatta başka bir ses de duymak istemiyorum ne yalan söyleyeyim. Yeni albümü ‘A Moon Shaped Pool’u sabah açıyorum, gece kapatıyorum.
Rutin sözler, rutin sesler, rutin hayatlar içinde yürüyüp giderken bu, müzik tarihinin yaşayan efsaneleri insanı yine yoldan çıkarıyor. Ezber bozuyor.
Çünkü; Radiohead hiçbir zaman kabul görenle yetinmeyi bilmez.
Popülerliğin klasik formülüne sırtını yaslayıp sefasını sürmez.
Risk alır, cesurdur, yenilenir, arayışları bitimsizdir...
Bu yüzden de naçizane dinleyicilik kariyerimde en saygı duyduğum grupların başında gelir.
Müziklerindeki bu özgür ve özgün tavırlarını ait oldukları endüstrideki üretici-tüketici ilişkilerine de yansıtırlar.
Mesela bundan önceki albümleri ‘In Rainbows’u internet üzerinden yayınlayıp tüketiciye “Gönlünden ne koparsa öde” demişlerdir.
Evet, son albümde de görüldüğü üzere; karanlık bir yol Radiohead’in yolu. Ancak ruhunun sesini dinleyerek yürüyebilirsin.
O yüzden ürkütücü, sancılı, melankolik ve sarsıcı. Onlar hakkında yazılacak şeyleri işin ehillerine bırakıp kısa keseyim.
Radiohead bu kez daha öze, daha derine hatta dibe inip darmaduman etmiş. İyi de yapmış.
Bir de albüme Thom Yorke’un 23 yıllık sevgilisi Rachel Owens’dan ayrılışının hüznü de sinmiş bence, ‘True Love Waits’ bir başyapıt olmuş.
Albümde favorim şu bu demek çok ayıp geliyor ama ben şöyle diyeyim: Üst üste 5 kez dinleyip mest olduğum parçalar şöyle:
Daydreaming, Decks Dark, Present tense, tinker tailor soldier sailor...
'LİSTE'NİN PEŞİNE DÜŞECEKSİNİZ
Müzik demişken kitap da diyelim.
Gazeteci Timur Soykan’ın 4. kitabı ‘Liste’den bahsedelim.
‘Liste’ bu hafta çıktı. Devlet gücünü elinde bulunduranların kirli ilişkilerini sürükleyici bir kurguyla teşhir eden bir kitap: Liste.
Kitabı elinize alır almaz, aslında gayet iyi tanıdığınız karakterlerle başbaşa kaldığınızı anlayacaksınız.
‘Liste’ Gazeteci- Yazar Timur Soykan’ın 4. kitabı. Kitabın kapak tasarımı da yazara ait...
Hepsinin arasındaki güç savaşının ortasında ülkenin teslim olduğu rezilliği daha fazla soluyacaksınız.
Okuduklarınız yaşadıklarınızı öyle bir hatırlatacak ki, sineye çekemeyecek, kitabın kahramanları ile ‘kahramanlığa’ soyunacaksınız.
Katili bulmak için ‘Liste’nin daha doğrusu; gerçeğin peşine düşeceksiniz.
Ben şimdi gazeteci Timur Soykan’ın tescilli yeteneğini burada anlatmaya kalkmayayım çünkü yetmez.
Siz iyisi mi kendisiyle bu vesileyle tanışın. Zaten sonra vazgeçemeyeceksiniz...
İyi pazarlar...