Fazla düşünmekten düşünemez hale gelmenin bin bir türlü hallerinden abandone olmuş durumdayız Gerginliğimize kulp arama konusunda, yarattığımız trend modası almış başını gitmiş. Arkasından koş koşabilirsen. En yakınımıza trip atmak stres yapmak için hiçbir fırsatı kaçırmadığımız gün nerdeyse yok. Son günlerde köşemin hakkını verme modunda, durumlarıyla cebelleşmekteyim. Farkındalıktan dem vurup, sezgisel yolculuğumuzun bin bir halinden geçip Nirvana yollarının dönemeçlerinde arkamıza dönüp çevremizi tepmek yok mu?? Sonra da ‘’ ben artık bu dünyanın gizemini çözdüm. Kendimi evrene teslim ediyorum. "İçselliğimle barıştım. Herkesi, her şeyi affettim. Öteki tarafa yükümle gitmek istemiyorum" ulvileşmesinin ardından, tam gaz resmi biyolojik bedenlerimize hızla geri gelme ve eski hükümlülüğünü sürdürme komikliği işin cabası..
Arkadaş, eş tanıdık, dost hikayeleri bitmez. Allah’ta bitirmesin zaten. Onlarsız hayat çekilmez olurdu. İyi ki varlar da, sayelerinde yaşadığımız hayatın içindeki varlıklarıyla şenleniyoruz.
Efendim yine bir arkadaşım, bir arkadaşının hikayesini anlatıyor. Kahramanımız beyefendi yeni boşanmış bir taze dul. . Üstelik boşanma nedeni, "kadına şiddet" . Uzun süren mahkeme süreci ve gerçekleşen boşanmada adam yüksek yüzdeyle kusurlu bulunmuş..
Beyefendi feryat figan. Yok efendim "Türkiye’nin suyu çıkmış". O aslında Avrupa kültürüne yakınmış. Bu ülkenin sorunlarından sıkılmış falan. Üstelik bizim ülkemizin kadınları çok problemliymiş. Konuyu sonuna kadar dinleseniz; beyniniz isyan eder, kulaklarınız size küser, tüm duyu organlarınız greve başlar.
Arkadaşımla saatlerde gülme krizine takıldık. Bu beyefendiyi ışınlayacaksınız, o çok sevdiği kafasında hangi ülke varsa oraya. Avrupa ülkelerinde kadına bir fiske bile vuramazsınız. Akşam evinize geldiğinizde "yemekte ne var?" diyemezsiniz. Uykunuzun en derin anında çocuğunuz ağlarsa, sıra kimdeyse gece kalkar mamasını yedirir, altını temizler. Sabahları sizden önce kalkarak kahvaltınızı hazırlayan bir eş göremezsiniz. Üstelik tatiline bile kendi kafasına göre yer seçip bireysel giden bir kadın zümresi içinde özlediğiniz hayatı yaşarsınız. Bizim ülkemizin kadınlarını da eskilerin deyimiyle "mum" la ararsınız... Evet arkadaşımla ardı arkası kesilmeyen, uzayan bu muhabbetlerimiz sonunda, eve dönerken düşünmeye başladım. Yine eski büyüklerimizin bir sözü geldi aklıma "yumurta çıktığı kabuğu beğenmezmiş" İçim acıdı, gözlerim doldu. Sabır kelimesi ne yazık ki anlamını yitirmiş. Olgunlaşmak öyle kolayda olmuyor. Bu dünyadan ne bilgeler, keşişler, ulemalar, geçti.. Hangisi yaşadıklarından şikayet etti. Öyle enerji uzmanlarının masasına yatıp da iki seansta artık negatif enerjimden kurtuldum demekle de bu işler yürümüyor... "Hayatımı istediğim gibi yaşamak istiyorum" diye çığlık atmanın anlamı da yok. Ne kadar yüksek bağırırsak, iç sesimizden o kadar uzaklaşıyoruz. Doğduğumuz toprakların güzelliğini, yaşadığımız yerin kıymetini, hele hayatımızdaki kişilerin değerlerini kaybettikten sonra anlarız da… Keşke diyecek zamanımız olmaz.
Tüm bu düşünceler içinde eve nasıl geldiğimi hatırlamıyorum. Apartmanımızın kapısını açtım duvarda; geçmiş ay aidat borçlarını ödemeyenlerin isim listesi… Bir daire komşumuz isyan edip duvardaki kağıdı ikiye bölüvermiş. Kağıt havada sallanıyor. Neymiş efendim adının geçtiği liste, saygı değer kişiliğine hakaretmiş.
Kökü sağlam değilse dalı yamuk çıkan ağacın günahı ne.. Niye kendi kusurlarımızı görmeme konusunda bu kadar inatçıyız. Ah atalarımız vah Atalarımız… Her şeyin suçlusu genlerimiz diyelim de, yine de hayatımızı güzelleştirecek olanın kendimiz olduğunu unutmayalım.
Birileri arkamdan atıp tutuyorsa hiç bozmam moralimi. Bilirim ki çok sağlam konuşmuşum. - Anonim