Hayatımızın birçok döneminde kullandığımız bir sözcük. Sanki içinde ihmal edilmişliğin bir feryadı gizli. 'Sana gelene kadar sırada daha çok var' anlamına gelen bir atasözü. Sevimsizlik duygusu yaratıyor. Toplumda saygınlığı ve değeri olmayan önemsiz konumda bulunan kimseler için kullanılır inanışı var. Bu tip insanlar halk arasında bu gibi insanlarsa sen zurnanın son deliğisin, sana laf düşmez diye alaysı bir dil yarası gibi algılanır. Ayrıca böyle kişilere genelde gereksiz şeyleri betimlemekle kullanılan sözde bir deyimdir.. Yine bu söz saygınlığı olmayan, önemsiz bir konumda bulunan kimseler için söylenir. ‘Sen zurnanın son deliğisin sana laf düşmez. Lafın geçmediğine göre, size cevap vermeye dahi gerek duymuyorum’’ anlamında insanı rencide eden bir cümle karşımıza çıkıverir. .
İlişkilerin değer kaybettiği bir dünya olgusundan geçiyoruz. Kimin kime ne kadar değer verdiğini hiç birimiz maalesef bilemiyoruz. Dünyanın bir çok yerinde savaşlar yaşanıyor.. Birçok ülkedeki insanlar vatanlarındaki olumsuzluklar nedeni ile başka ülkelere sığınıyorlar. Taşların yerinden oynadığı yeni düzeni içinde değer yargılarımız şekil değiştiriyor. Güven su kaybediyor.
İKİLİ İLİŞKİLERDE KAOS
Sağlıklı ilişkinin temeli çiftlerin kendi özel alanlarını kendi kimliklerini korurken beraber ortak bir alanda yaratabilmelerinden geçer. Her iki taraf da kendi ilgi alanlarına arkadaş çevrelerine zaman ayırabilir. Birbirlerinin hedefini desteklemek, başarılarını kutlamak ilişkiyi olumlu yönde etkiler. Aynı zamanda ilişkide uyum sağlamak ve gerektiği noktalarda esnek davranabilmek önemlidir. Her iki tarafın da farklı düşünceleri, tercihleri ve alışkanlıkları olabilir. Saygı duymak ve ortak noktalarda buluşmak ilişkinin sürdürülmesini kolaylaştırır.
Güven önemli bir erdemdir. Her konu kendi içinde değişim gösterir. Hayat çok hızlı bir akış içinde ve ihmalkarlıklar diz boyu. Yirmi dört saatin bize yetişmediği bir dönemden geçiyoruz. Herkes birbirine dargın ve kırgın. Kimse arka sırada kalmak istemiyor. Ön planda olmak önem verilmek ve saygı duyulan kişi olmak için gereksiz toksik duygular içinde kıvranıyorlar.
DARGIN DEĞİLİM KIRGINIM
Dargınlıkla kırgınlık arasındaki fark bizim İslami geleneklerimize göre anlatılmış ta; ben günümüzdeki geçerli nedenleri üzerinde biraz yoğunlaşmış durumdayım. Dargınlık; küsme gücenme durumu, kırgınlık konuşmama haliymiş. Hoppalaaa.. Okuduğum kitaplarda, Türkçe anlamı buymuş. Benim aklıma yatmadı hem de hiç yatmadı.. Araştırdıkça araştırdım nerdeyse bir fasikül bilgi topladım yine de tatmin olamadım..
Ben kendi duygularımdan yola çıkarak konunun derinliklerinde biraz daha ilerlemek istiyorum. Yani arkadaşlar ‘’denek’’ olarak kendimi seçmiş durumdayım. (Tabii sizin duygularınıza ayna tutarak)
Hoşgörülü olmak konusunda tüm bildiklerimizi bir kenarda toplayalım. İyilik sınırlarımızı ihlal edenlere, canımızı yakacak şekilde içimizi acıtanlara ve bize fiilen bir kötülüğü olanlara okkalı bir şekilde hem kızar hem de küseriz… Aksini söyleyenleri bile izlediğimde zaman içinde böyle olmadıklarını görmüşümdür. Bu tür davranışlar karşısında hepimizin tepkisi olmalı değil mi arkadaşlar. Haksız mıyım?
Duygusal konularda ki, karmaşa daha da yoğun. Kayın valide gelininden daha çok önde olmak isterken, patronun gözüne girmek için bin bir takla atarak sona kalmaktan korkanların nedir bu telaşı. İlk sıralarda olmakla son sıralara kalmanın sırrı nedir diye düşünmek lazım. Hayatımızda sıra kuyrukları hep olacaktır.
Bitişler başlangıçlar arasındaki sürenin ne kadar olduğu önemli değil. Aradaki zamanda geçirdiğimiz keyifli ve kaliteli anlardır Zurnanın ilk ve son deliği değildir değerli olan.. Sıra kavgası yapmaktan vazgeçelim ve yaşadığımız anın değerini bilelim. Kaçırılan fırsatları düşünmek yerine gelecekteki güzelliklere yerimizi hazırlayalım.
Cüce; dağa çıksa da cüce, dev, kuyuya girse de yine devdir. (Seneca)