Gizem Onar

11 Nisan 2025, Cuma 10:52

Bilinçli tüketici olmak: Gerçekten seçim yapıyor muyuz?

Alışveriş yaparken ilk olarak neye dikkat ediyorsunuz? Rengârenk, göz alıcı bir ambalaj mı sizi cezbediyor, yoksa ürünün kalitesi, fiyatı ve kullanım kolaylığı mı? Hepimiz farkında olsak da olmasak da, markalar satın alma kararlarımızı yönlendirmek için ciddi stratejiler geliştiriyor.

Bazen bir ürünü sadece ambalajına bakarak alıyoruz. Şık bir kutu, altın varaklı bir logo ya da dikkat çekici bir slogan, zihnimizde o markanın kaliteli olduğuna dair bir algı yaratabiliyor. Oysa içeriğe, işlevselliğe ve fiyat-performans oranına odaklandığımızda işler değişiyor. Gerçekten ihtiyacımız olan şey, dış görünüş mü yoksa uzun vadede işimize yarayacak, cebimizi sarsmayacak bir ürün mü?

Burada asıl mesele, seçimlerimizin ne kadar bize ait olduğu. Çünkü markalar sadece ürün satmıyor, bir yaşam tarzı, bir kimlik sunuyor. Bir ürünü satın aldığımızda sadece o ürüne sahip olmuyoruz, aynı zamanda o markanın yarattığı algının bir parçası haline geliyoruz. Bu yüzden de birçok insan, ihtiyacı olup olmadığını sorgulamadan, sırf markanın prestiji veya ambalajın cazibesi nedeniyle bir ürüne yöneliyor.

Peki, gerçekten ihtiyacımız olan şeyleri mi alıyoruz, yoksa markaların bilinçaltımıza işlediği mesajlara mı kapılıyoruz?

İşte bu noktada durup düşünmek gerekiyor. Bir ürünün pahalı olması her zaman kaliteli olduğu anlamına gelmediği gibi, ucuz olması da kötü olduğu anlamına gelmez. Önemli olan, gerçekten bize uygun olanı seçebilmek.

Bilinçli tüketici olmak, ambalaja değil içeriğe bakmayı gerektirir. Çünkü günün sonunda, parlak kutular çöpe gider ama aldığımız ürün bizim hayatımıza değer katmalı.

Bu yüzden bir dahaki sefere alışveriş yaparken kendimize şu soruyu soralım: Ben mi seçiyorum, yoksa benim yerime karar veren markalar mı?

03 Nisan 2025, Perşembe 09:03

Bayram sevdiklerimizle anlamlı

Bu bayram buruk geçti… Eskiden bayram sabahlarına tatlı bir telaşla uyanırdım. Büyüklerimizin evine gitmek için hazırlık yaparken içimde heyecan olurdu. O evler, o sofralar, o sesler… Şimdi hepsi birer hatıra.

Bu bayram ilk kez hiçbir büyüğümüz hayatta değildi. O eski bayram sofraları, mis gibi şeker kokan evler, bize nasihat veren sesler yoktu artık. Bayramın anlamı, büyüklerin dizinin dibinde oturup onlardan feyz almakken, şimdi sanki sadece bir tatil gününe dönüşmüş gibiydi. Oysa biz bayramı onların varlığıyla severdik.

İnsanın sevdiklerini birer birer kaybetmesi, hayatın kaçınılmaz gerçeği belki ama bayram günleri bu gerçeği daha sert çarpıyor insanın yüzüne. “Ellerini öpecek kimsemiz kalmadı” demek, aslında “Çocukluğumun, geçmişimin, aile sıcaklığının bir parçası daha eksildi” demek…

Bayram sabahı sessiz bir kahvaltı yaptım. Eskiden kalabalık sofralarda yükselen kahkahaların yerini derin bir sessizlik almıştı. Çalan telefonlar, gelen birkaç mesaj dışında, o eski bayram heyecanını hissettiren pek bir şey yoktu.

Ama belki de bayramların asıl anlamı burada gizli. Geçmişi özlemek, kıymet bilmek, hatıraları yaşatmak… Biliyorum ki büyüklerimiz yanımızda olmasa da dualarımızda, kalbimizde yaşıyorlar. Onlardan öğrendiğimiz sevgiyi, bayramların ruhunu gelecek nesillere aktarmak bizim sorumluluğumuz.

Belki de artık bayramları onlar gibi yaşatmanın vakti gelmiştir. Büyüklerimiz yok ama biz varız. Bizden küçükler için bir “büyük” olma vakti… Sofraları kurma, bayramın sıcaklığını devam ettirme sırası bizde. Çünkü bayramlar, hatıralarla birlikte yaşar.

Bu bayram buruk geçti, evet… Ama anladım ki bayram sadece kutlanan bir gün değil, içinde sevgi ve anıları taşıyan bir miras. Ve o miras, yaşatıldıkça anlamlı kalacak…

27 Mart 2025, Perşembe 17:57

Kadın olmak: Süper güç mü, tam zamanlı iş mi?

Bazen düşünüyorum: Kadın olmak bir süper güç mü, yoksa tam zamanlı bir iş mi? Çünkü sabah uyanır uyanmaz beynimiz “Bugün ne giyeceğim?” sorusuyla bir moda editörü gibi çalışıyor, kahvaltıda diyetisyen kesiliyoruz, gün içinde terapist, finans uzmanı, lojistik koordinatörü ve tabii ki tam zamanlı bir drama çözümleyiciyiz. Bunların hepsini yaparken de “Her şey yolunda, ben çok iyiyim” gülümsemesini unutmamak lazım!

Mesela, her kadın hayatında en az bir kere şu cümleyi duymuştur: “Kadınlar ne ister, asla bilemeyiz!” Beyler, size sır veriyorum: Bazen biz de bilmiyoruz. Ama en azından bir kahvenin sıcak, mesajların zamanında ve iltifatların içten olmasını bekleyebiliriz, değil mi?

Bir de şu var: Kadın olmak demek, sürekli bir denge oyunu oynamak demek. Çok güçlüysen “fazla erkeksi”, çok duygusalsan “aşırı hassas” oluyorsun. Hem akıllı ol, hem mütevazı. Hem kariyer yap, hem mükemmel bir eş ol. Bir de tüm bunları yaparken kırışıklıkların çıkmasın, formun bozulmasın, yoksa “kendini salmış” derler!

Ama işin güzel tarafı şu: Kadınlar olarak bu “süper güçlerimizi” kullanmayı da iyi biliyoruz. Hayatın tüm kaosunu, tüm saçma beklentileri ve tüm “kadın dediğin…” klişelerini alıp onlardan kahkahalarla çıkıyoruz. Çünkü biz biliriz ki, asıl güçlü olan her şeyi “mükemmel” yapan değil, her şeyi olduğu gibi kabul edip yoluna devam edendir.

O yüzden, sevgili hemcinslerim, bugün bir kahvenizi alın, ayaklarınızı uzatın ve kendinize şu gerçeği hatırlatın: Biz zaten harikayız. Bunu kanıtlamak için kimseye bir şey ispat etmeye gerek yok!

21 Mart 2025, Cuma 17:10

Konfor alanından çıkmak neden korkutucu gelir?

Hepimiz hayatımızın bir döneminde kendimizi güvende hissettiğimiz bir çemberin içinde buluruz. Bu çember, alışkanlıklarımız, bildiğimiz yollar, tanıdık insanlar ve tahmin edilebilir sonuçlarla çevrilidir. Kısacası, konfor alanımızdır. Ancak ne zaman ki bu çemberin dışına çıkmayı düşünsek, içimizi bir huzursuzluk kaplar.

Peki, neden?

Öncelikle, insan beyni belirsizlikten hoşlanmaz. Yeni bir işe başlamak, farklı bir şehirde yaşamak ya da uzun süredir ertelediğimiz bir hedefe adım atmak… Tüm bunlar, beynimizin “tehlike” olarak algıladığı bilinmezliklerdir. Oysa o kadar da tehlikeli olmayabilirler.

Konfor alanından çıkmak, risk almak demektir. Ve risk almak her zaman başarıyla sonuçlanmayabilir. Başarısız olma ihtimali, toplum tarafından yargılanma korkusu ve hayal kırıklığına uğrama endişesi, bizi olduğumuz yerde kalmaya iter. Ama burada bir paradoks var: Konfor alanında kaldıkça güvenli hissederiz, ancak bir süre sonra bu güvenlik sıkıcılığa ve tatminsizliğe dönüşür. Çünkü gelişim, rahatsızlık hissettiğimiz yerde başlar.

Kendi hayatıma baktığımda, en büyük dönüşümleri konfor alanımdan çıktığım zamanlarda yaşadığımı görüyorum. İlk başta korku ve kaygıyla attığım adımlar, sonrasında özgüven ve cesarete dönüştü. Çünkü insan, değiştikçe büyür. Bazen de tökezler ama önemli olan, kendini hep aynı noktada bırakmamaktır.

Eğer şu an hayatında bir şeyleri değiştirmek istiyor ama adım atmaktan çekiniyorsan, kendine şu soruyu sor: Korktuğum şey gerçekten tehlikeli mi, yoksa sadece bilinmediği için mi bana korkutucu geliyor? Büyük ihtimalle ikinci seçenektir.

Belki de yeni bir başlangıç için en iyi zaman tam da şu andır. Ne dersin?

14 Mart 2025, Cuma 17:03

Bir kalbi kırmak sana ne kazandırdı?

Bir kalbi kırmanın bedeli gerçekten ne kadar ağır olabilir? Başkalarına acı vermek, geçici bir rahatlama sağlasa da, geriye dönüp baktığında sana ne kazandırdığını sorgulamak zor. Kalp kırmak, belki anlık bir öfke ya da kırgınlık sonucu yapılabilir, ancak sonrasında içsel bir boşluk, vicdan azabı ve yalnızlık bırakır.

Peki, gerçekten bir kalbi kırmak sana ne kazandırdı? Bunu hiç düşündün mü?

Bazen, öfkenin ve hayal kırıklığının etkisiyle, o anın getirdiği duygusal yoğunlukla başkasına zarar vermek kolay gibi görünebilir. Düşünmeden söylediğin kelimeler, bir anda boşa harcanmış yılların hatıralarını yıkar. O an kazandığını düşündüğün güç, aslında senin içindeki zayıflığı açığa çıkarır. Kırmak, belki kısa vadede egonu tatmin edebilir ama kalıcı olarak huzursuzluğun artar. Kırdığın kalp, zamanla iyileşse de, geriye kalan senin yıkılmış hislerin olur.

Bir kalbi kırmak, o kişinin güvenini sarsmanın ötesinde, senin de kendine olan güvenini zedeler. Ne kadar haklı olursan ol, karşındaki kişiye zarar vermek, her zaman bir bedel ödetir. Aldığın o kısa vadeli zafer, uzun vadede seni yalnız bırakır. İlişkiler, güven ve empati üzerine kurulur. Bir kalbi kırdığında, sadece o kişiyi kaybetmekle kalmazsın, sen de kendi içinde bir şeyleri kaybedersin.

Kalp kırmak, vicdanınla yüzleşmeyi gerektiren bir deneyimdir. O kırık kalbin sessiz çığlıkları, her zaman seni takip eder. Sonunda, kazandığını sandığın şeyin bir illüzyon olduğunu fark edersin. Gerçek kazanç, başkasını kırmadan, iletişim kurarak ve empati yaparak elde edilen başarıdır. Birinin kalbini kırmaktan çok, o kalbi onarmak, seni gerçek anlamda büyütür.

Aldığınız her kararın, sadece karşı tarafa değil, kendine de yansıdığını unutmamalısın. Empati, sabır ve anlayışla, kırılabilirken bile bir kalbi tamir etmek, aslında sana çok daha fazla kazandırır. Bir kalbi kırmanın bedeli, hayatın içinde en değerli ilişkilerden bile daha pahalı olabilir. Kırdığın kalbin, seni yalnızlaştıran bir yankıya dönüşmesi, her zaman unutulmaz bir ders bırakır.

Not: Kalp kırmak, her zaman kaybettirir.

07 Mart 2025, Cuma 17:47

Yeşilçam’ın göz alıcı ışıltısı: Turkish Delight Makeup

Güzellik ve makyaj dünyasında bazı akımlar vardır ki, yalnızca bir trend olmaktan öteye geçer; bir ruhu, bir dönemin estetiğini ve zarafetini yansıtır. İşte Turkish Delight Makeup da tam olarak böyle bir dokunuş…

Yeşilçam’ın o büyüleyici kadınlarının ihtişamından ilham alan bu makyaj stili, günümüzde hala ilham vermeye devam ediyor. Ve elbette, bu ışıltıyı en güzel taşıyan isimlerden biri de Türkan Şoray…

Bu makyaj stilini düşündüğümüzde aklımıza ilk gelen şey: sıcak tonlar, belirgin gözler ve kusursuz bir zarafet… Adeta bir lokumun pudralı dokusunu andıran porselen ten, derin bakışlar ve yumuşak, romantik dudaklar… Bu stilin en güçlü noktası, doğal ve zamansız bir çekicilik sunması.

Gözlerde dumanlı bakır ve altın yansımalar, incecik eyeliner dokunuşları ve dolgun, kıvrık kirpikler… Yana hafifçe dağıtılmış allık ile sağlıklı, canlı bir ifade… Dudaklarda ise hafif parlak, şeftali veya gül kurusu
tonları…

Makyajın sırrı ise: Aşırıya kaçmadan büyüleyici olabilmek!

Yeşilçam’da iz bırakan birçok kadın oyuncu vardı ama Türkan Şoray’ın güzelliği yalnızca dış görünüşüyle değil, aynı zamanda bakışlarının içine sakladığı hikâyelerle etkileyiciydi. Makyaj onun için sadece bir tamamlayıcıydı; asıl mesele, ruhun gözlere yansımasıydı.

Bugünün güzellik anlayışında; Turkish Delight Makeup

21 Şubat 2025, Cuma 17:38

Kış aylarında nasıl makyaj yapılmalı?

Soğuk hava makyaj rutinlerimizi de değiştirmemize neden olur. Cildimiz, nem kaybı yaşar daha kuru ve mat bir hale gelebilir. Bu yüzden kış makyajında, cildin ışıltısını ve sağlığını korurken, aynı zamanda soğuk havaya uygun tonlarla da kusursuz bir görünüm yaratmak önemlidir.

Cildin ihtiyacı olan nemi sağlamak. Kış aylarında cildin kurumasını engellemek ve makyajın daha uzun süre kalmasını sağlamak için nemlendirici bazlar kullanmak oldukça önemli. Cilt nemlendirildikçe, fondötenin ve diğer ürünlerin daha pürüzsüz bir şekilde uygulanması sağlanır. Ayrıca, cildin doğal ışıltısını ortaya çıkaracak aydınlatıcı bazlar ve ışıltılı fondötenler de kış makyajında öne çıkan seçeneklerdir.

Göz makyajında ise kışın genellikle sıcak tonlar tercih edilir. Bronz, kahve ve altın tonları, soğuk havalarda hem zarif hem de sıcak bir etki yaratır. Özellikle kahverengi tonlarında farlar, kışın soğuk atmosferine karşı sıcak bir denge kurar ve her göz rengini ön plana çıkarır. Kışın, göz çevresindeki cilt hassaslaştığı için suya dayanıklı ürünler kullanmak da oldukça akıllıca olacaktır.

Dudaklar ise kışın en çok özen gösterilmesi gereken alanlardan biridir. Soğuk hava ve rüzgar, dudakları kurutur ve çatlatabilir. Bu yüzden kış makyajının vazgeçilmezi, nemlendirici özellik taşıyan rujlar olmalı. Mat rujlardan kaçınıp, daha krem formülasyonlar tercih edilebilir. Eğer daha koyu tonlardan hoşlanıyorsanız, bordo, vişne ya da kahverengi tonları hem kışın havasını yansıtır hem de şık bir görünüm sağlar.

Yanaklarda ise daha doğal bir ışıltı tercih edilebilir. Pudra formülasyonlarından ziyade krem allıklar, kışın soğuk havasına karşı cilde daha canlı ve taze bir görünüm kazandırır. Hafif ışıltılı allıklar da cildin doğal ışıltısını ortaya çıkararak, soğuk havada bile sağlıklı ve parlak bir cilt görünümü sağlar.

Soğuk hava makyajın daha kısa süre dayanmasına neden olabilir, bu yüzden makyaj sabitleyiciler ve uzun süre kalıcı ürünler kullanmak da oldukça etkili bir çözüm sunar.

Bu önerilerle soğuk havaya karşı ışıltılı ve sıcak bir görünüm elde etmek hiç de zor değil!