Bazılarımız, benim gibi evden işe, işten eve yaşamı seviyor olabilir. Ancak artık işe gitme olayı geri gelmeksizin hayatımızdan çıkıyor. Siz istediğiniz kadar ‘yok mok’ deyin. İş hayatı evden çalışılabilir hale geldikçe şehirler de değişiyor, dönüşüyor. Artık ev, iş ve eğlence hayatının ayrı ayrı semtlerde olduğu, bizim arada koşuşturduğumuz yaşam modeli kalkıyor. En azından dünyanın önde gelen mega kentleri için böyle. Şehirler, oturanları ve turistler için birer oyun bahçesine, akıllı teknolojik yaşam alanlarına dönüşüyor.
Herkes sabah kahvesini köşedeki kafede yudumlayıp, internete bedava bağlanıp, evinden çalışıp, çocuğunu mahalle okuluna gönderip, akşam da yine mahallesindeki restoran ya da bara gidip eğlenmek, gece de Netflix izlemek istiyor. Dikkat edin son dönemde dev alışveriş merkezlerinin üstüne ya da dibine konuşlandırılan gökdelenler, hemen oralara kurulan hastaneler, açılan bulvarlar metrolar, oluşturulan yaşam habitatları tam da bu değil mi? Ve böyle olunca ofisler boş kalıyor.
Mesela New York’ta evden çalışmaya geçilince tam 26 adet Empire State gökdeleni (102 katlı) kadar ofis alanı şehirde boş kalmış. Özetle kentteki ofislerin yarısı şu an boş ve tutulmuyor. California’nın teknoloji şirketlerinin kalbinin attığı yer olan Silikon Vadisi’nde boş ofis sayısı 2019’dan bu yana 3 kat arttı. Ofislerin yüzde 25’i boş. Google, Meta (Facebook), Apple hepsi ‘evden çalışın’ diyerek personeli geri yolluyor. Google en son haftada 3 gün ofise gelme zorunluluğunu bile kaldırdı.
SİLİKON VADİSİ BOŞALDI
Silikon Vadisi’nde artan boş ofisler, bölgedeki perakendecileri, restoranları ve teknoloji çalışanlarına bağımlı diğer küçük işletmeleri de etkiliyor. Bu da kaçınılmaz olarak kentsel dönüşümleri başlatıyor. Artık şehir içinde o ilçeden başka bir ilçeye her gün seyahat etmek sona ermeli. Kütüphaneleri, ofisleri, sinema salonları, bakkalları, okulları bir araya getiren karma kullanımlı, karma gelir modeli olan mahalleler yaratmalıyız.
Parklar, restoranlar ve kulüpler hepsi birbirine daha yakın olmalı. Şehri, uğruna evden ayrılmaya değecek bir deneyime dönüştürmeliyiz. Bir zamanlar işe gidip gelen kalabalıklarla dolu olan sokaklar, gerçekten orada olmak isteyenlerce yeniden canlandırılabilir. New York, Londra, Paris, Roma, San Francisco, Houston, Los Angeles, Tokyo, Singapur gibi şehirlerde bu dönüşüm başladı ve hızla ilerliyor.
Bu şehirler endüstriyel, üretim, fabrika, liman, ithalat, ihracat kentleri olmaktan çıkıp, yaşam ve zevk alanlarına dönüşüyor. Start-up firmalar, finans ve alışveriş merkezleri, restoran ve parklar, akıllı yaşam aygıtları (elektrikli scooter’lar ve arabalar, bedava internet ve şarj istasyonları, hızlı metro vs.) ile birleşiyor. 1970’lerde Robert de Niro’lu Taksi Şoförü (Taxi Driver) filmini ya da Sylvester Stallone’nin ilk Rocky’sini hatırlayın.
Suça bulaşmış çeteleriyle ünlü karanlık New York sokaklarını... Bir de 2000’lerde çekilen alışveriş ve yeme içme üzerine kurulu Sex and the City’yi... Şehrin imajının nasıl değiştiğini anlarsınız. Bugün New York yılda 56 milyon turisti ağırlıyor. Kiralar artıyor. 500 bin New Yorklu daha kaliteli yaşam için kenti terk etmiş halde... Bayram trafiği sonrası döndüğünüz evinizde bunları bir düşünün.