Donald Trump’ın Kamala Harris karşısında elde ettiği seçim zaferini ben böyle yorumluyorum. Gerçekten dünya siyasi tarihinde önceki dönem liderlik yapmış bir siyasetçi muazzam bir mücadeleden sonra ‘görkemli bir dönüş’ yapmış oldu. Cumhuriyetçi aday Trump ile Demokrat Kamala Harris arasında inanılmaz bir yarışa tanıklık ettik.
Trump, defalarca suikast girişimlerine göğüs geren, medyanın aleyhte kampanyalarına direnen ve onlarca farklı suç dosyasıyla yargılanan bir isim olarak tarihe geçti. Kamala Harris, medyanın daha önce görülmemiş desteğine rağmen kaybetti. İngiliz The Economist dergisi bile geçen haftaki kapak konusunda “ABD’de oy kullanıyor olsaydık Harris’e verirdik” gibi hayli iddialı ve tartışmalı bir editoryal tercihle çıkmıştı.
The New York Times’tan CNN International’a kadar ciddi ve güçlü yayın organlarının çoğu Harris’in yanında durdu, açıklama ve söylemlerine daha fazla yer verdi. Harris’i olumlayan analizler paylaştılar.
Kamala Harris’in kampanyasını büyük oranda eski Başkan Barack Obama yürüttü. Hatta Harris adına o kadar çok miting yaptı ki sanki kendisi Trump’a karşı yarışıyor gibi bir durum oluşturdu. Aynı şekilde eşi Michelle Obama, eski Başkan Bill Clinton ve eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Kamala Harris’e çok büyük destek verdi. Eğlence dünyasının ünlü yıldızları Jennifer Lopez’den Harrison Ford’a ve hatta George Clooney’e kadar tanınmış simalar Harris’e destek çağrısı yaptı.
Ünlüler dünyasından Trump’a en net destek veren neredeyse tek isim iş insanı ve girişimci Elon Musk oldu. Trump için kesenin ağzını açtı, neredeyse 500 milyon dolarlık kampanya harcaması yaptı.
Sürecin bir başka ilginç yönü daha var. Trump hakkında onlarca farklı tipte dava açıldı. Bunların sonucunda adaylığının düşebileceği hatta hapse girebilecek ilk Amerika başkanı olacağı bile söylendi. Trump bir anlamda bu süreçten de -en azından siyaseten- güçlenerek çıktı.
Bir yandan yargı, diğer taraftan medya ve siyaset elitleriyle tek başına çarpışa çarpışa yol yürüdüğü gibi bir izlenim oluşturdu. Bu mağduriyet görüntüsü, ona orta halli Amerikalı seçmenin sempatisini kazandırdı.
Kabul etmek gerekir ki Kamala Harris, çok tecrübeli bir siyasetçi olan ve hayli bilenmiş halde kolları sıvayan Trump karşısında zayıf bir aday olarak kaldı. Kendisini yeterince iyi anlatamadı. Çaylak bir görüntü verdi. Joe Biden’ın başkanlığı sırasında başkan yardımcısı sıfatıyla dişe dokunur hiçbir işe imza atamaması onun aleyhinde tablo oluşturdu.
Bu seçimin kaybedilmesinde kuşkusuz Joe Biden’ın son birkaç yıl sağlığı ve performansı nedeniyle Demokratlara çok zemin kaybettirmesinin de etkisi var. Özellikle son bir yıl Biden ‘var mı yok mu’ hiç belli değildi. Bu durum Demokratlar’dan daha büyük performans bekleyen kesimlerin güvenini sarstı.
Trump’ın seçim zaferinin hangi sonuçları doğuracağını bilahare yazacağım. Ancak özellikle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun biraz daha rahat nefes aldığını söyleyebilirim. Avrupa için ise farklı bir durum söz konusu.
Avrupalı devlet ve hükümet başkanlarının çoğu olası bir Kamala Harris yönetimine kendilerini hazırlamış hatta bu yöndeki arzularını paylaşmışlardı. Avrupa’da Trump’ın seçimini zaferle kutlayan bir başka isim Macaristan Başbakanı Viktor Orban olacak. Zira Trump’a çok açık destek verdiğini ilan etmişti.
Trump’ın kazanmasının Türkiye bakımından olası sonuçlarını ayrıca analiz edip paylaşacağım.