Vallahi “özel hayatı dolayısıyla işine son verilen oyuncu” meselesine iki çift lafım olacak. Bizde ya da dünyada şöhretlerin özel hayatı diye bir şey yoktur. Her şey kamuya açık yaşanır...
Bizde ya da dünyada şöhretlerin özel hayatı reyting getirir ve bu yaptığı işe de yansır. Ha, üzüm yemek varken bağcı dövmek meselesi bize mahsustur, o ayrı! Dolayısıyla yolun açık olacak Deniz Çakır. Net...
AZ BİLE SÖYLEMİŞİM!
Dün bütün medya manşetlerinde verdiğim demeç konuşuldu. “Yeni sezon başlar başlamaz 8 dizi sona erecek” demişim. Dedim vallahi...
Ama yazılanların eksiği var. O rakama üç dizi daha eklemek gerekiyor. Çünkü o üçü başlamadan bitti bile! Etti mi daha yolun başındayken 11 veda? Etti... Peki, bunu kim yaptı? Televizyonculuğu tak çıkar kasetten ibaret sayan çok sayın yöneticiler. Hesabını kim verecek peki? “Çok sayınların” dışındaki herkes. Yazık!
TEMENNİLERİM VAR...
Sevgili dostum Hayko Cepkin evlendi. Allah eşiyle bir ömür boyu mutlu etsin... Sevgili kardeşim Erkan Kolçak Köstendil evlendi. Allah ayırmasın... Sevgili ağabeyim Cem Özer annesini yitirdi. Başı sağ olsun. Sabır dilerim... Sevgili hocam Atilla Sarıkayalı vefat etti. Büyük ustaydı, Allah rahmet eylesin!
AH ŞU SES SORUNU!
Çoktandır sesini duymadığımız okurumuz Engin Nur, “Nefes Nefese” (Star TV) dizisinde kendisini yeniden gösteren bir ortak sıkıntıya dikkat çekmiş. “Dizide sesler çok boğuk. Bunun yanında fondaki müzik sesi yüksek. Miksaj denilen iş, sorunsuz bir şekilde, izleyiciye ulaşmadan önce halledilemez mi?”...
Okurumuz haksız değil. Yayına yetişme çabasındaki pek çok dizide ya kurgu ya renk ya da miksaj hatası gibi çeşitli aksaklıkları ezber ettik. Biri çıkıp ezber bozsa ne güzel olur aslında!
Evler sinema salonuna döndü
Bu yaz evlerin içi açık hava sineması gibi oldu. Geçen kışın vizyon filmleri birbiri ardına TV’de yayına girdi. Çoğu “TV’de ilk kez” anonsuyla yayınlanan filmlerde rekor TV8’in oldu. Ayrıca FOX, Kanal D ve Star TV de kıran kırana yarıştaydı...
Filmlerin içinde gün birincisi olan pek çıkmadı ama günü kurtarmaları açısından fena olmadı. Bir de ayrıntı verelim...
Kanallar bir sinema filmini iki türlü satın alıyor. Birincisi ortak yapımcı olarak. Burada işe kimi zaman milyonlarca liraya varan yatırım yapılıyor. Ve yayın hakkı sınırsız frekans şeklinde kanalın elinde oluyor...
İkinci yöntem daha riskli ama daha düşük maliyetli. Kanal filmi en az altı gösterim hakkıyla arşivine koyuyor. Bunun için 400 bin TL’den başlayıp 1 milyon TL’ye varan rakamlar ödeniyor. Yayın hakkı bitince de yapımcının ikinci ya da üçüncü kez para kazanma şansı doğuyor... İşte bu yüzden Türk Sineması dolaylı da olsa patlıyor. Ama iyi anlamda mı; onu kestiremiyorum?
Bari bu sezon olsa...
Geçen sezonun başlangıcında “bu sezona aile dizileri damgasını vuracak” demiştik. Ancak durum gösterdi ki geleneksel televizyon izleyicisi geçtiğimiz sezonda da entrika ve aşk ekseninde dönen dram işlerine yüz verdi. Ve birçok sempatik aile işi içeriği dram eksenine çevirerek reyting listelerine intihar dalışı yaptı...
Bu sezona girerken yine aynı kehanette bulunma niyetindeyim. Çünkü TV yöneticilerinin yapım şirketleri ve senaristlere “temiz aile komedileri istiyoruz” minvalinde siparişler verdiğini duydum. Bu kez olacak mı, göreceğiz...
Yola koyulan işlere baktığımızda insan “bu kez olabilir” hissiyatına kapılıyor. Mesela Birol Güven imzalı “Keşke Hiç Büyümeseydik”in (Show TV) setinden gelen ilk kareler beni bu fikre itti. Açelya Akkoyun ve Ege Aydan’ın başrolünde olduğu dizi kalabalık bir aile komedisi olacak. Birkaç dizi daha aynı eksende sete çıktı. Dilerim hepsi “Keşke Hiç Girmeseydik” demeden mevcut eksenlerinde yürür giderler!