1984’te başlayan PKK terörünün tamı tamına 40’ıncı yılında, hâlâ aynı bölgelerde şehitler vermesek,
Şu hayat pahalılığı biraz yavaşlasa, cebimizdeki paranın alım gücü azıcık artsa,
Sevdiklerimizin kıymetini onları kaybetmeden bilsek,
Kadın ve çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve cinayetler bitse,
Herkes tarikat ve cemaatler konusunda yakın geçmişten ders alsa,
Trafikte sürücüler yayalara daha fazla yol verse, yol veren sürücü arkasındaki araçtan tepki görmese,
Medyada işini hakkıyla yapanların sayısıyla birlikte okur ya da izleyicinin medyaya olan güveni artsa,
Atılan çamurların izi kalmasa,
Din ve diğer kutsal değerler siyasete alet edilmese,
Samimiyet ile hadsizlik arasındaki ince çizgiyi herkes görebilse,
Okumuş, iyi yetişmiş olanlar da cahil ve eğitimsizler kadar cesur olsa,
Otoparklarda engellilere ayrılmış yerlere pervasızca park edenler cezalandırılsa ama daha önemlisi utansalar,
Sürekli empati yapmaktan bahsedenlerin sadece yarısı empati yapsa,
Daha fazla kitap okusak,
Dünyanın merkezinde bizden başkalarının da bulunabileceğini düşünsek,
Yalancılığın bir müeyyidesi olsa,
Efendilik ‘acizlik’ olarak algılanmasa,
Herkes sadece işine gelen yargı kararlarına saygı duyup medyada da sadece işine gelen haberleri referans kabul etmese,
Türkçeyi düzgün kullanmak gibi bir kaygımız olsa,
İnsan hayatı önceki yıllardaki kadar ucuz olmasa,
Sükûtun her zaman ikrardan gelmediğini, bazı insanların bazen değmeyeceğini düşündüğü için sustuğunu fark edebilsek,
Her şeyi bu kadar kolayca unutmasak,
Teoride var olan “İddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir” ve “Bir kişi, hakkında kesinleşmiş yargı kararı olmadığı müddetçe masumdur” prensipleri uygulamada da geçerli olsa,
“Başarı ya da para için her yol mübah” anlayışını benimseyenler takdir değil tenkit edilse,
Daha çok resim sergisi gezsek, daha çok konsere gitsek,
Bardağın sadece boş kısmını görmesek,
Sadece Beşiktaş’ın değil, herkesin ‘Şeref’iyle oynayıp ‘Hakkı’yla kazanmak gibi bir derdi olsa,
Daha çok ezber bozulsa,
Daha az şiddet haberi duysak,
Kendimiz için ‘hak’ gördüklerimizi başkaları için ‘lütuf’ saymasak,
Her alanda ve herkesin gerçekten ‘liyakat’ diye bir derdi olsa,
Yargı adil olsa,
Verdiği sözü tutmayanlar ifşa edilse,
Bu ülke insanı devletine her konuda güvenebilse,
Bütün kötülere aynı şekilde ve aynı şiddette tepki gösterebilsek,
‘Çifte standart’, standart haline gelmese,
Haksızlığa, sadece kendimize yapıldığında değil, her zaman ve herkes için isyan etsek,
Emek hırsızları itibar görmese,
Yaşamın her alanında daha ‘özenli’ olsak ve
Yeni yılda daha az “Keşke” desek.
NOT: Bu benim geleneksel yılbaşı yazım… 20 yıldan uzun süredir her senenin son ya da ilk yazısı böyle. Bazıları aynı, bazıları değişiyor ama hiç azalmıyor, maalesef hep artıyor ‘keşke’ler. 2024 gönlünüze göre bir sene olsun.