Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pazartesi günkü kabine toplantısının ardından ‘Kur Korumalı TL Vadeli Mevduat’ modelini açıkladı. “Türk Lirası’na ve bize güvenin” mesajını verdi. O güne kadar anormal yükselen döviz kurları, Erdoğan’ın açıklamasının hemen ardından yine anormal şekilde düştü. Hatta, konuşma sırasında başladı kurdaki düşüş. O saat itibariyle de, adeta başka bir şey konuşamaz olduk. Herkes yeni modeli, bu ‘ürün’ün artılarını-eksilerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hamlesini ve bu adımın muhtemel sonuçlarını konuşup tartışıyor.
Ekonomideki gelişmeler ve yaşananların siyasi boyutuyla ilgili farklı yaklaşımlar gözleniyor. Konuya ekonomik parametrelerden ziyade politik, hatta ideolojik pencereden bakanlar ikiye ayrılıyor: İktidarı kayıtsız-şartsız destekleyenler ve iktidara her şekilde karşı çıkanlar. Süreci bir de, siyasi/ideolojik saplantıların uzağında, ekonometri bağlamında, gerçekçi şekilde değerlendirmeye çalışanlar var. Bu kesim maalesef azınlıkta.
İşin esası olan bitenin günlük yaşamımıza yansıması. Hem iktidar hem de muhalefet partilerinden siyasetçilerle ve bürokratlarla konuşmak yetmiyor. Ankara’da, sokaktayım sürekli. Bakkal, market alışverişinin yanında gıda toptancılarına gidiyorum mesela düzenli olarak.
Döviz bürolarındaki trafiği yerinde izliyorum. Bankacılarla konuşuyorum. İkinci el otomobil piyasasını galericilerden dinliyorum. Esnafla konuşuyorum. Kafelerde, restoranlardaki vaziyeti görüyorum. İhracatçı neler yaşıyor, ithalatçı gümrükten mal çekme aşamasında neleri hesaplıyor… Özetle, piyasada durum ne, ona bakıyorum sürekli.
Gördüğüm şu: Piyasa, aynı insan vücudu gibi… Yüksek tansiyon kötü. Rahatsız ediyor bünyeyi evet. Keza düşük tansiyon. O da kötü. Ama doğru teşhis ve tedaviyle, her ikisiyle de yaşamaya alışıyor bünye bir süre sonra. En kötüsü, tansiyonun bir inip bir çıkması. Stabil olmayan, dengesiz, oynak tansiyon, düşük tansiyondan da kötü, yüksek tansiyondan da.
Döviz kuru, faiz, enflasyon üçgeni de insan vücudundaki tansiyon gibi işte. Öngörülebilir, dengeli, oturmuş bir tablo olmadığında (vücudun bütün organları gibi) piyasadaki herkes yıpranıyor. Belirsizlik, kafaları karıştırıyor. Kurdaki aşırı hareketlilik ve kırılgan yapı kaygı yaratıyor. Piyasanın yönü belli olmayınca beklentiler alt-üst oluyor.
Ekonomide de, siyasette de herkesin aradığı; güven ve istikrar. İnsanlar iktidardan, uygulanan politikalarda şeffaflık, öngörülebilirlik ve süreklilik bekliyor. İktidara talip olan muhalefetten de ayakları yere basan alternatif politikalar ve gerçekçi vaatler bekliyor aynı insanlar.
Özetle herkes önünü görmek istiyor. Yarınını bilebilmek istiyor. Siyasetçisine, bürokratına, diplomatına, hukukçusuna, iş insanına, akademisyenine, gazetecisine, eğitimcisine, din adamına inanmak istiyor insanlar. Bu ülkenin insanı devletine güvenmek istiyor. Benim gördüğüm budur.