Geçen hafta yıllık izindeydim. İzinde, Beşiktaş’ın Avrupa Konferans Ligi’ndeki son maçını yerinde izlemek için İsviçre’ye gittim. Kuralar Eylül başında çekilmişti. Rakipler belli olunca, fikstüre bakıp Lugano ile yapacağımız, grubun son maçına gitmeye karar vermiştim.
Her ne kadar grupta bir iddiamız kalmamış olsa da Zürih’te oynanan maçı Beşiktaşımız 2-0 kazandı. Galibiyet her zaman güzeldir. Hele de Beşiktaş’ın içinde bulunduğu durum düşünüldüğünde… Zürih ve Basel’den oluşan, üç gecedört günlük geziden notlarım var.
MAÇ İZLENİMLERİ
Zürih’in 30 bin 930 kapasiteli Letzigrund Stadı’ndaki maçta Beşiktaş’ı desteklemeye 5 bin civarında taraftar gelmişti. Avrupa’nın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den gelen Beşiktaşlıların yaklaşık 2 bin kişilik kısmı şehir merkezinde buluşup, topluca yürüyerek gittik stada. Yoğun yağmur altında marşlar söyleyerek, meşaleler ve havai fişeklerle geceyi aydınlattık Zürih’te.
Dikkat çekici olan, bu büyük kalabalığın neredeyse 1 saati bulan, yaklaşık 2 kilometrelik yürüyüşü sırasında çevremizde tek bir polis aracı, tek bir üniformalı polis memuru görmememizdi. Zürih Emniyeti, gereken önlemleri sivil ekipleriyle almıştı sanırım. Stada girişte ve maç sırasında da sadece özel güvenlik görevlileri vardı. Türkiye’de maçlara binlerce polis memurunun arasında gitmeye alışık olan bizler için sıra dışı ama bununla beraber gayet sakin, olaysız, güzel bir geceydi.
KURALLAR ÜLKESİ
Gelelim maç için gittiğim İsviçre’den izlenim ve notlarıma… Zürih, ülkenin hem büyük hem de en zengin kantonu ve şehri. Bankacılık, saat, çikolata ve peynir; İsviçre’nin dünyada 1 numara olduğu alanlardan ilk akla gelenler. Nüfusu 8 milyon 700 bin olan ülkede 2 milyon 200 bin yabancı uyruklu yaşıyor. Yani nüfusun yüzde 25’i. Her 4 kişiden birinin yabancı olduğu İsviçre’de, ırkçılık en büyük suçların başında geliyor. Kantondan kantona bazı farklar olsa da trafik başta olmak üzere yaşamın her alanında katı kurallar var ve hemen herkes bunlara riayet ediyor. Kurallara uymayanlara ağır cezalar uygulanıyor ve insanlar bu yaptırımları saygıyla karşılıyor çünkü idare herkese eşit davranıyor. İstisnalar, insan kayırma, ayrımcılık gibi durumlar yok İsviçre’de. “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sorusu da öyle…
EKONOMİ
Uçak biletleri ve oteli yaklaşık iki ay önceden satın aldığım için nispeten ekonomik bir seyahat yaptım. “Nispeten” diyorum çünkü İsviçre dünyanın en pahalı ülkelerinden. Hele bizim gibi parasının değeri düşük ülkelerden gidenler için çok pahalı. 1 İsviçre Frangı yaklaşık 33 TL. Düşünün ki 3 frank verip aldığınız bir şişe su 100 Lira. Neyse ki, İsviçre’de musluklardan akan şehir suyu içilebiliyor. Türkiye’nin gündemindeki başlıklardan biri olan ‘asgari ücret’i sordum İsviçre’de. Kantonlara göre değişse de en düşük saatlik ücret 20 Frankmış. Yani 660 TL. Saatlik! Günde 8 saatten haftada 5 gün çalışan biri, ayda 3 bin 200 CHF (İsviçre Frangı) kazanıyor. Yani 105 bin TL.
Ama hesabı böyle, yani İsviçre Frangı cinsinden asgari ücreti TL’ye çevirerek yapmak gerçekçi değil. (Devam edecek…)