Başlıktaki, Prof. Dr. Mustafa Sarı’nın kaleme aldığı kitabın adı. İş Bankası Kültür Yayınları’ndan çıkan kitabın tanıtım metni şöyle: “Ancak Marmara Denizi’ni kapladığında varlığından haberdar olduğumuz müsilaj, denizle kurduğumuz yanlış ilişkinin sonucu. Denizi sihirbaz zannettik.
Yıllardır 25 milyon insanın evsel atıklarını, Türkiye’nin yarısına hizmet sunan endüstrinin atıklarını, denizcilik faaliyetleri sonucu ortaya çıkan atıkları ve yoğun tarımsal üretimden kaynaklanan atıkları yeterince arıtmadan denize boca ettik.
Denizin can damarı olan akarsuları birer atık kanalı haline getirdik. Bu kitap müsilajın oluşumunu, nedenlerini, kirlilik kaynaklarını akıcı bir dille açıklıyor. Müsilajla ilgili akla gelebilecek bütün soruları hepimiz adına sorarak cevaplıyor. Suçu başkalarına atmak yerine bireysel olarak yapabileceklerimizi bize hatırlatıyor.”
MEVCUT DURUM
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Sarı ile kitabını ve müsilaj gerçeğini konuştuk. Üstelik dün dalışını bitirdikten hemen sonra. Yani deniz dibinden en taze izlenimleri ışığında...
- Marmara Denizi’nde şu anda geçen yıl gördüğümüz gibi bir müsilaj yok. Ancak denizin ışıklı bölgesi dediğimiz özellikle 8-18 metre arasında küçük parçacıklar halinde müsilaj var. Yüzeyden itibaren denizde görüş çok düşük. Çünkü aşırı alg çoğalması var. Kısaca geçen yılki gibi olmasa da denizde müsilaj için bütün şartlar hazır. Yeni bir müsilaj yoğunlaşması önümüzdeki zaman dilimi içinde kaçınılmaz. Marmara Denizi geçen yıla göre 1 buçuk, 2 derece daha soğuk. Bu yüzden yoğunluk yok.
- Diğer denizlerimizde de müsilaj riski var ancak Marmara kadar yüksek değil. Oraların atık yükünü de azaltmak zorundayız. Çünkü iklim değişikliğine bağlı deniz yüzeyi sıcaklıkları, önümüzdeki yıllarda da artmaya devam edecek. Krizi değil riski yöneteceksek diğer denizlerin atık yükünü de azaltmamız lazım.
YAPILMASI GEREKENLER
- 22 maddelik Marmara Denizi Eylem Planı doğru yapılan bir uygulamaydı. Bunun 14 maddesi doğrudan atık yükünün azaltılmasıyla ilgili. Yani yapılması gerekenler çok net: Denize giden kirlilik kaynaklarını kesmek!
Zira deniz yüzeyi sıcaklıklarını düşüremiyoruz. Marmara’nın yapısını değiştiremiyoruz. Yönetilebilir tek parametre atık yükünü azaltmak. Bunun için bütün atıkların ileri arıtmadan geçmesi lâzım. Marmara Denizi ile ilişkimiz yanlış. İklim değişimini dikkate alan, kirlilik kaynaklarının kesildiği yeni bir ilişki şekline ihtiyacımız var. Deniz sonsuz, bitmez, tükenmez değil. Onun da bir sınırı var ve biz bu sınırı aştık.
- Aslında bir anlamda kamunun yapması gerekenin ne olduğunu da ifade etmiş oluyoruz. Halen atıkların yarısı arıtılmadan Marmara’ya gidiyor. Üç yıl zaman tanıdık ileri biyolojik arıtma tesislerinin kurulması için. Denizin zamanı yok ki ! Bu yüzden bireysel çabaları, denize yardımı önceliklendirmek zorundayız.
- Ülke çapında kampanyalara, seferberliğe ihtiyacımız var. Sayın Bakanla yaptığımız toplantıda da ben bunu gündeme getirdim. Hemen yapalım diye arkadaşlarına talimat verdi ama henüz bir şey yok. Bu kadar uzun beklememizi, bu kadar zor karar vermemizi gerektirecek bir konu değil bu. Hızlıca denize hepimizin yardım edeceği bir kampanya yapabilmeliydik bu bir yıllık süre içinde.