Son söyleyeceğimi en baştan yazayım: Seçim bir yarıştır. Savaş değil. Siyaset de mücadeledir. ‘Ölümkalım’ meselesi değil. Kazananların da kaybedenlerin de en başta bu gerçeği görmesi gerek. Politikacılar bu işi kendileri ve yakın çevreleri için değil -gerçekten dedikleri gibi- toplum ve ülke için yapıyorsa; nöbet değişimlerini de normal karşılamaları gerekmez mi? Siyasi partiler bazen galip, bazen mağlup olur. Toplum ve ülkeye hizmet sadece iktidardayken değil, muhalefette de mümkündür. Demokrasi de zaten bu demek değil mi?
UMUT
31 Mart 2024 seçim sonuçları üzerine tarafların yaptığı açıklamaları bu açıdan değerlendirince, ben ülke adına umutlandım doğrusu. Umutlandım çünkü, kazananların şımarıklık ya da intikam duygusuyla hareket etmediğini gördüm. Umutlandım çünkü, kaybedenlerin sonucu sükûnet ve olgunlukla karşılayıp ‘özeleştiri’den bahsettiğini izledim. Cumhuriyet Türkiye'sinin genlerinde aslında zaten var olan demokrasi kültürünün yerleşmesi, hatırlanması adına önemlidir bu tablo.
BUNDAN SONRASI
Seçim sonuçlarıyla oluşan atmosfer çok yakında dağılacak. Başta CHP olmak üzere muhalif cenahtaki coşku, yerini dingin ve gerçekçi bir özgüvene bırakacak. Benzer şekilde, başta AK Parti olmak üzere iktidar kanadı da mevcut moral bozukluğunu geride bırakmak için adımlar atacak. Özetle Türkiye, kısa bir süre sonra, başta ekonomi olmak üzere rutin gündemine dönecek. 31 Mart’ta sandıktan çıkan sonuç, dün itibariyle başlayan yeni dönemin dinamiklerini muhakkak ki etkileyecek, hatta belirleyecek olsa da yerel yönetimler ile merkezi idarenin mesaileri kendi kulvarlarında devam edecek.
MESAJLAR, DERSLER
Bu sütunun takipçileri bilir; toplumun, parti farkı gözetmeksizin, siyaset kurumuna olan güveninin ciddi bir erozyona uğradığını defalarca yazdım. Bu bağlamda 31 Mart sandığına katılımın düşük olacağı yönündeki tahminimi de… Nitekim öyle de oldu. Ülke insanı, siyasetçilerin dertlerine deva olacağına pek inanmıyor artık. Bu, yakın vadede politikacıların üzerinde kafa yorması gereken bir nokta. Siyasete, dolayısıyla da demokrasiye olan inancın zedelenmesi, orta ve uzun vadede tehlikeli bir durum. Klasik ifadeyle bütün partiler şimdi seçmenin kendilerine verdiği mesajları irdeleyecek.
Yeni sınavlara da seçim sonuçlarından çıkartacakları derslere göre hazırlanacaklar. AK Parti-CHP ikilisinde örnek vereyim. CHP’nin yüzde 37 nokta 8’i ‘tarihi bir zafer’, AK Parti’nin yüzde 35 nokta 5’i ‘büyük bir yenilgi’ olarak adlandırılıyor. Arada yüzde 2 buçuk fark yok ama sonuç bu. Demem o ki; bütün partiler işte bu gerçek ışığında bakmalı geleceğe. CHP, zafer sarhoşluğu yaşamadan, AK Parti’nin bunca sene hep kazanırken bu defa neden kaybettiğini irdelemeli; AK Parti ise rakibinin bunca yıldır hep kaybederken bu sefer nasıl başardığını (tek bir kişi ya da faktöre indirgemeden) analiz etmeli. Çünkü…
Galibiyetler; elbette emek verip çalışmanın sonucudur ama biraz da rakibin kaybetmesidir.