Ali Edizer isimli tıp doktorunun tepki çeken çıkışlarının ardından, gündemde Menzil Tarikatı var. Edizer, eski adıyla GATA, bugünün Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı’ydı. GATA’nın açılımı – hatırlarsınız – Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ydi. ‘Askeri’ sağlık kurumu, 15 Temmuz’un ardından ‘sivil’leşti.
Bu örnekten hareketle şunu söyleyebiliriz ki, ‘tarikat ve cemaatler’ mevzuunda ‘çifte standart’lı bir algı var.
Soru şu:
Sıfatı ‘GATA Başhekim Yardımcısı’ olmasaydı, Ali Edizer’in sözleri bu kadar çok ses getirir miydi? Bir düşünün… Edizer, Ankara’nın ilçelerinden Güdül’deki devlet hastanesinde görevli olsaydı, sözlerinin medya ve kamuoyunda yarattığı yankı bu boyutta olur muydu?
Edizer bugün Güdül Devlet Hastanesi’nde pratisyen hekim olarak çalışmaya devam ediyor.
Yani yönetici sıfatı yok ama halen ‘devlet memuru’ olarak görevde. Bu bir.
İkincisi, ‘Edizer vakası’yla birlikte; FETÖ’cülerin kadrolaşması sebebiyle yapısı değiştirilen ve Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinden çıkartılan bir kurumun (Gülhane’nin) iki numaralı isminin bir başka tarikat / cemaatten (Menzil’den) olduğu ortaya çıktı.
İşin bu tarafını pek konuşan yok.
Yani bir kez daha görüldü ki; tarikat / cemaat mensuplarının ‘devlet’e sızması gerçeği, üniformalı kurumlarla kaim bir durum değil.
Mevzu din mi?
Önce şu konuda bir anlaşalım… Konu sadece ‘Ali Edizer’ ve sadece ‘Menzil’ değil. Bunu hepimiz biliyoruz. Daha doğrusu bilmeliyiz.
Konu, bu ülkedeki ‘tarikat ve cemaatler’ gerçeği.
Dine, İslam’a hepimiz sonuna kadar saygılıyız. O ayrı.
Burada mevzu din değil, İslam değil. Mevzu; din üzerinden, İslam’ı kullanarak Türkiye’yi başka bir yola çekme ütopyası.
Mevzu, kendinden olmayanlara yaşam hakkı tanımamak. Mevzu başta ekonomik olmak üzere, her açıdan güçlenmek, muktedir olmak hedefi.
Sadece Menzil mi?
Şu anda gündemde olduğu için herkes ‘Menzil Tarikatı’nı konuşuyor. Oysa farklı isimler altında, benzer yöntemlerle aynı dogmatik, saplantılı hayatı yaşayan ve dayatan onlarca yapı var bu ülkede.
Bugün Menzil, yarın bir başkası... Dönemsel olarak palazlanan, öne çıkanları konuşmak yetmiyor. İş magazin boyutlarıyla tartışılınca, özü kaçırılıyor.
Dün de FETÖ’ydü işte. Önce ‘Gülen Cemaati’, sonra ‘Hizmet Hareketi’ ve en nihayet Fethullahçı Terör Örgütü… Devlet mekanizmasında kendine yer bulan, iktidar gücüne sahip olup bir yerden sonra gemi azıya alan oluşumlar bunlar.
Sorular...
FETÖ örneğinde olduğu gibi, cemaat / tarikat mensupları ellerine silah alıncaya kadar yine anlayış, hatta destek mi görecekler?
Bu tür yapılanmalar dini, İslam’ı yaşama biçimi tercihiyle ilgiliyse; mensuplarının sadece o aidiyetler sebebiyle farklı alanlar ve devlet kurumlarında ne işi var?
Tarikat ve cemaatlerin bana, bize, sıradan insanlara ne gibi bir faydası var?
Bu tür yapılanmaların ülke yönetimini ele geçirme çabalarına karşı çıkmanın; dine, İslam’a karşı çıkmak demek olmadığını hâlâ anlayamıyor musunuz?