Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir konuşmasında şöyle demişti: “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir. Sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.”
Bu konuşmanın üzerinden yaklaşık on yıl daha geçti. Herhalde değişen bir durum yok.
Almanlar da benzer bir krizi tartışıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’da sağcılar, uzun yıllar iktidarı ellerinde tuttu. Şubat 2025 genel seçimlerinden de birinci olarak çıktılar. Ancak Almanya’daki entelektüel birikimin etkili temsilcilerinden Die Welt gazetesinin genel yayın yönetmeni Ulf Poschardt, sağcıların kültürel yenilgisine dikkat çekiyor. Onun analizine göre, Alman merkez sağı, Alman Hıristiyan Demokratları, kültür savaşında yenilmiş durumda.
Almanya’da, medyada ve sivil toplumda, sol ve yeşil kültür çok güçlü. Bu gücün bir boyutunu da göçmenler oluşturuyor. Ki bu egemenlik kiliselere kadar girmiş durumda. Seçimleri kazanan Hıristiyan Demokratlar, kültürel alanda kaybeden konumdalar. Poschardt’a göre, Alman Hıristiyan Demokratları; medya ve STK'lardaki sol-yeşil egemenliğine karşı bir “merkez orta-üst sınıf” kültürü, bir nevi Alman burjuva kültürü oluşturmayı denediler. Ancak başarılı olamadılar. Kültürel alanı solculara ve yeşillere, biraz da aşırı sağcı AFD’ye terk etmek zorunda kaldılar.
Hıristiyan Demokratların Almanya’daki son seçim kampanyasında üzerinde durduğu bir konu, kültürel köklere geri dönüştü. Tanınmış bir entelektüel ve tarih profesörü olan Andreas Rödder'in Temel Değerler Komisyonu başkanlığına atanması, partinin milliyetçi-muhafazakar kökenlerine dönüş girişimini temsil ediyordu. Bu politika, sivil toplumu solcu-yeşil STK'ların pençesinden kurtararak, kentli orta-üst sınıf güçlerini yeniden uyandırmayı hedefliyordu.
Ancak 2024/25 kışındaki seçim kampanyası, kamu yayıncılarının ve Almanya’daki “derin devlet”in tek taraflı bir tutum sergilediğini gösterdi. Sosyal medya da bir rol oynadı. “Die Linke” (Sol Parti), TikTok’taki Rosa Luxemburg dövmeli genç bir kadın sayesinde ilgi odağı oldu. Welt Gazetesi’ndeki analize göre, Sol Parti de kültürel egemenliğin bir parçası. Merkez sağ cephenin seçim başarısı da bu kültürü kıramayacak. Birçok kültürel kale onların elinde ve toplumla etkileşimleri yoğun. Sol kültürün egemenliğini sağlayan etkenlerden belki en önemlisi, global karakteri. Uluslararası bir etkileşim söz konusu. Merkez sağ kültür ise bunun karşısına bir alternatif koyamıyor, geleneksel muhafazakar kabuğu kıramıyor.