Avrasyacılık, Sovyet Devriminin (1917) ardından yurtdışına çıkan ilk Rus mültecilerinin ideolojik ve toplumsal politik hareketidir. Bu hareket, Rus kültürünü Avrupalı bir kültür olarak görmez. Rus kültürünün, Batı ve Doğu kültürlerinin eşsiz bir karışımı olduğunu ifade eder ve onu “hem Batıya hem de Doğuya ait olmakla beraber, her iki kültürün de dışında bir kültür” olarak tanımlar. Sovyetlerin kurulmasıyla ortaya çıkan bu akım, Sovyetlerin dağılmasıyla, “Neoavrasyacılık” olarak yeniden canlandı. Avrasyacılık, Batıyla arasına mesafe koymak isteyen, kendisini Batı karşıtlığı üzerinden tanımlayan bir dalga olarak, ülkemizde de taraftar bulabiliyor.
Rusya’dan alınacak S-400 füzeleri, Türkiye ile ABD arasında tartışma konusu oldu. NATO’nun Avrupa kanadı bu alışverişi Türkiye'nin doğal hakkı olarak yorumlarken, Washington, bunu “sistem dışına çıkma eğilimi” olarak okumaya eğilimli. Türkiye’nin, asıl yöneliminin Batı demokrasileri olduğu, arada sorunlar çıksa ve krizler yaşansa da, bu rotanın ana ekseninin değişmesinin çok kolay olmadığı, bir gerçek. Geçen ayın başında dört bakanın katılımıyla yapılan Reform Eylem Grubu (REG) toplantısının ardından yayınlanan bildiri, Türkiye'nin, AB üyeliğine ilişkin tutumunu net bir dille ifade ediyordu: “9 Mayıs, Avrupa bütünleşmesinin temellerinin atıldığı gündür. REG toplantıları da ülkemizin Avrupa Birliği’ne adaylık sürecinde gerçekleştirilen reformlara kaynaklık eden en önemli mekanizmadır. Bu nedenle, toplantımızın 9 Mayıs Avrupa gününde düzenlenmesi AB sürecindeki kararlılığımızı ortaya koymaktadır.Türkiye AB üyeliği hedefine sıkı sıkıya bağlıdır.”
Batı’ya eleştirel yaklaşmak
Batı’nın çifte standartlarına, kibirli yaklaşımlarına tepki göstermek, eleştirel bir tutum almak; özellikle, yıllardır AB kapısında bekletilen Türkiye’nin hakkı. Bu noktada her hükümet değişik sorunlarla yüz yüze gelmiş ve gerilimler yaşamıştır. AK Parti hükümetleri de, önceki hükümetler de, “AB tam üyeliği” hedefinden vazgeçmedi. Çünkü bu stratejik bir yönelim. AB ile ABD, Batı kampı içinde yer alsalar da; pozisyonları ve kültürleri tam olarak aynı değil.
Avrupa; demokratik değerlere, insan haklarına, sosyal eşitliğe, barışa, topluma, farklılıkların yaşatılmasına daha fazla vurgu yapılan bir kıta. Tabii bu alanlarda AB’ye de yöneltilebilecek çok fazla eleştiri var.
Doğu’yu küçümsemek
Türkiye onyıllarca maalesef Doğu’ya sırtını döndü. Doğu’yu küçümseyen bakış açısının teorik bir egemenliği oldu. Bu konuda son dönemde bir farkındalık yaratılmış olsa bile, hâlâ “küçümseyen gözler” etkisini sürdürüyor.
Doğu’nun derinliğini önemsemek başka şey, Batı’yla ilişkileri kopuşa kadar vardırmak isteyen “radikal Avrasyacılık” başka. Batının demokrasi ölçütleriyle, Doğu’nun tarihini ve kültürünü yok saymayan yeni bir yaklaşım, mümkün olabilmeli.