Babam (Murtaza Çalışlar) bana soyadımızın hikayesini anlattığında kaç yaşındaydım hatırlamıyorum. Diyelim ki 10 yaşındaydım. Yaklaşık 65 yıl sonra oğlum Reşat’la birlikte soyadımızı aldığımız Çalışlar köyündeyiz.
Bu köyü bulmak o kadar kolay olmadı. Ben bir tane Çalışlar köyüne göre hazırlanmıştım. Ne hikmettir Afyon çevresinde benim öğrenebildiğim Çalışlar adlı üç köy vardı. Biri mermer yataklarıyla ünlü İscehisar’da, diğeri Uşak yolunda, öteki de Sinanpaşa’da. Bir gün önce İscehisar’a giderken şoföre Çalışlar köyünü sordum. “Şu görünen köy Çalışlar” diye eliyle işaret etti. “Ama sizin aradığınız köy orası değil. O köy Sinanpaşa’da.” Bu Çalışlar bolluğu nereden geliyor çözemedim.
Ertesi gün Afyonlu gazeteci meslektaşım Gökhan Kocaarslan, oğlum Reşat Çalışlar’la birlikte Afyonİzmir yolu üzerindeki Sinanpaşa’ya bağlı Çalışlar köyüne yöneldik. 40 km kadar gittikten sonra, uzun yıllar merak ettiğim Çalışlar yazılı tabelayı gördüm. Birkaç kilometre sonra köydeydik. Tipik bir Ege-Orta Anadolu kırması bir köy. Armut, elma, erik ağaçlarının arasında eski kerpiç yapılar kendini gösteriyordu. Arabayla köyün ortasındaki yoldan epeyce gittik. Ne bir meydan, ne bir kahve görebildik. Sokakta insan da görünmüyordu. Biraz daha gidince bir ot biçme traktörüyle karşılaştık.
Gökhan onunla konuştu ne için geldiğimizi anlattı. Traktör şoförü genç adam çok ilgilendi. Muhtarın telefonunu buldu. Muhtar İbrahim tarlada ot biçiyordu. “Bekleyin geliyorum” dedi. Bu arada bir köylü daha merhaba diyerek bize katıldı. Adının Ahmet Şenkaya olduğunu söyledi. Gazeteci olduğumuzu öğrenince köyün dertlerini anlattı.
“Köy yolunun bağlandığı Afyonİzmir otoyoluna bir geçit gerek” dedi. “Her sene 4-5 insan yola çıkış yaparken hızla gelen aracı göremiyor ve kazalarda can kaybı oluyor. Ne olur bir çare bulun” diyerek en önemli dertlerini ifade etti.
Muhtarı beklerken çeşme başına gittim. Zayıf bir su akıyordu.
Kırmızı erik, elma kopardım. Çeşmede yıkadım. Lezzetliydi.
Muhtar İbrahim Güney aynı köyden Celal Yıldız’la geldi. Uzun yıllar şehirde yaşamış, 4 yıl önce köye dönmüştü. Köy kışın 80 hane, yazın 150 haneye kadar çıkıyormuş.
“Burası Dumplupınar Meydan muharebesinin ilk askeri harekatının başladığı Çalışlar köyü mü?” soruma, “Evet” dediler. “Karşı tepede bir mezarlık bulunuyor, büyüklerimiz orada şehitlerin yattığını söylerlerdi. O mezarların Dumlupınar Meydan Muharebesi ile bir ilgisi olabilir” dediler.
Köyde başka bir izden, işaretten söz etmediler. Büyüklerinden dinledikleri Yunan işgali sırasında yaşananlardan akıllarında kalmış bazı anıları aktardılar.
Reşat, “Çalışlar’ın kelime olarak anlamı nedir?” diye sordu. Bilmiyorlar. “İzzettin Paşa’yı bilir misiniz, adını duydunuz mu?” deyince, “Köyümüze adını verdi ya!” deyiverdiler. Yanlış olmuştu, işin gerçeği İzzettin Paşa, soyadını köyden almıştı. “Evet doğrusu böyle” diye onayladılar.
Soyadımızın öyküsünü onlarla paylaştık. Soyadı Kanunu 1934 yılında yürürlüğe girdiğinde Atatürk, bu köyden harekatı başlatan 1. Ordu Komutanı İzzettin Paşa’ya, ‘Çalışlar’ soyadını vermişti. İzzettin Paşa da o sırada askerliğini yapmakta olan babamdan da kendi soyadını almasını istemişti. Bizim soyadı da böylece Çalışlar olmuştu. Köyün kahvesi yoktu, bir meydanı da yoktu. Bitişik köyün kahvesinde buluşuyorlarmış. Köylüler geçimini arpa buğdaydan sağlıyorlarmış.
Köyün dertlerini konuştuk. Gençlerin işsizlik yüzünden köyü terk etmesinden yakındılar. 80 hanenin yıllardır değişmediğini, gelişmediğini anlattılar. Kısa sürede akraba gibi olmuştuk. Bir sorunları olduğunda yazışacaktık. Haberleşmek üzere vedalaştık. Artık benim Afyonkarahisar’da da bir köyüm var. Adı Çalışlar. Babamdan hatıra.