Pandemi travması içindeki dünyanın rahatlaması gerektiğini düşünen Hollywood üzerimize süper kahramanlık filmleri yağdırdı. Ama yanıldı. İnsanlar daha fazla hayalperestlik, belirsizlik istemiyor. Başı sonu belli, empati kurulabilen senaryolar daha rahatlatıcı geliyor. Bunu nereden biliyorum? Bir Güney Kore dizisinin fenomene dönüşmesinden. ‘Squid Game’ isimli dizi henüz üç haftadır hayatımızda. Ama Netflix’in en çok izlenen dizisi olmak üzere. ‘Kalamar Oyunu’ isimli yerel bir çocuk oyunundan adını alan bu dizi tutunamayan, adaletsizliği aşamayan, iflas etmiş insanların çaresizliğini, sonuçları çok acımasız olan oyunlar zinciriyle anlatıyor. 38 milyon dolar kazanmak için hayatlarını ipotek ettirenlerin savaşı işleniyor.
‘BİZE CESARET VERİYOR’
Bu diziye olan çılgın ilginin nedenini Klinik Psikolog Serkan Elçi’ye sordum. Şöyle özetledi:
“Saldırganlık dürtüleri bu tür diziler, filmler ile bastırılıyor. Bu dürtü dans etmek, spor yapmak, enstrüman çalmak gibi eylemlerle de bastırılabilir. Ama insanların bu dürtüyü gerçekleştirebileceği alanlar kısıtlandı. Bir başka neden de pandemide ölümle yüzleşmiş olmamız. Diziyi izleyenlerin temel arzusu karakterlerin hayatta kalmasıdır. Bize benzeyen birilerinin kurtulacak olması, izleyicilere de kurtulabilme cesareti veriyor. Hayat mücadelemizin süreceğine dair güdüyü harekete geçirmiş oluyoruz.”
Denk geldiğim yorumlardan birinde, “Pandeminin en karanlık anlarında hayatıyla kumar oynamaya hazır sayısız insan vardı. Bu oyuna katılacak kadar tükenmişlik eşiğine gelmişlerdi” yazıyordu. Haklı... Üstelik dizideki maskeli tetikçiler, kaybeden kimseyi ayırmıyor. Herkesin eşit şartlarda ölmesi de bu oyunu cazip kılıyor. Malum, gerçek dünyada ölüm bile adil değil.
10 YIL ÖNCE KİMSE YÜZÜNE BAKMADI
Squid Game dizisini yazan ve yöneten Güney Koreli sinemacı Hwang Dong-hyuk, 10 yıl önce kimsenin yüzüne bakmadığını söylüyor. 2009’da bitirdiği dizinin senaryosunu yazarken o kadar darlığa düşmüş ki bir süre ara vermiş. Laptopunu 675 dolara satmak zorunda kalmış. Bugünkü başarısı tesadüf değil. 10 yıl önce saçma gelebilecek durumlarla bugün bağ kurabilmemizle alakalı...
BİR SEVGİ GÖSTERİSİ OLARAK 'KARİZMAYI ÇİZDİRMEK'
Ortamın en ‘bad boy’unu (kötü çocuğu) alıp tepemize çıkaranlar utanır mı? Sanmam. El ele, göz göze aşklarını coşkuyla yaşayanlar kazanıyor. Geçen hafta Orlando Bloom, sahnede korsesi sıkan nişanlısı Katy Perry’nin imdadına yetişti. Bu küçük centilmenliğiyle modern ‘Beyaz Atlı Prens’ mertebesine erişti. Bir fotoğraf çekmeyi karizmayı çizdirmek sanan erkeklere geçmiş olsun. Bu konuda erkeklerin zincirini kıran Leonardo DiCaprio oldu. Evet, geçmişin hızlı çocuğu, sevgilisi Camila’nın gönlü olana kadar fotoğraflarını çekerek başlattı bunu. En son bu hafta Başak Dizer, paylaştığı fotoğraf için “Kıvanç Abi’ye zorla çektirmedin değil mi?” yazan takipçisine, “Çektirdim” diye yanıt verdi. Sosyal medya ilişkilerden beklentilerimizi de dönüştürdü. Kalabalığa aldırmadan sevdiğin insanın fotoğrafını çekmek, gerekirse eğilmek, çömelmek, gerçek sevginin ölçülerinden biri oldu.