Gökyüzünü renk cümbüşü içinde görünce heyecanlananlardan mısınız? Ben bulutların şovundan, gün doğumu ve batımında oluşan renklerden hep razıyım. Yeni ay veya dolunay veya yıldızlarla dolu bir gökyüzüne hep aynı şükranla bakarım. Hatta bunun isimleri de var. Örneğin Ay’ı görünce sevinenlere Yunanca ‘selenophile’ deniyor. Güneş çıkınca mutlu olanlara da ‘heliophile’, günbatımı renklerinden etkilenenlere ‘opacarophile’... Meğer ben kendi kendime terapi yapıyormuşum. Koçluk psikoloğu Paul Conway’in geliştirdiği ‘skychology (gökoloji) pratiği’ dünyayı sarmaya başladı. 1990’ların sonunda çıkan ‘pozitif psikoloji’ akımı, “İçimizde var olan güce, kapasite ve potansiyellere ve bunları yaşam kalitemiz için nasıl kullanabileceğimize’ odaklanıyor. ‘Mutluluk bilimi’ olarak da biliniyor.
MİNNOŞ BİR PRATİK DEĞİL
Ama malum, günümüzde içsel bir yolculuk ve keşif epey pahalıya mal oluyor. Sayısız terapi ve pratikler var bunun için. Ancak gökoloji, ücretsiz ve sınırsız! Çünkü bu pratik, “Tek yapmanız gereken gökyüzüne bakmak” diyor. Dünyanın neresinde olursanız olun, 7/24 yararlanılabiliyor, bulunduğunuz yerden bağımsız olarak her yerde yapılabiliyor! Her zaman ve her hava farklı bir farkındalık vadediyor. Çünkü gökyüzü, nasıl hissettiğimizi yansıtıyor ve bize duygularımız dahil her şeyin nasıl sürekli değişim içinde olduğunu hatırlatıyor. Bu, sadece gökyüzünün masmavi olduğu günleri kapsayan bir teknik değil. Kulağa minnoş gelen bu pratik, ciddi bilimsel araştırmalara dayanıyor. Paul Conway, 2019’da bir araştırma yaptı ve gökyüzüne bakmanın ferahlatıcı, yaratıcı etkilerini ortaya koydu.
SADECE 60 SANİYE
Gökyüzüne bakma eylemi, bir bakış açısı, odaklanma ve sakinlik sağlayabiliyor, karşılaştırıldığında kişinin sorunlarını ve endişelerini küçük hissettirebiliyor. En önemlisi de huşu, hayranlık ve merak duygusunu tetiklemesi. Gökyüzüne bakınca kendimizden çok daha büyük bir şey karşısında merak, şaşkınlık ve küçüklük duygusunu; haşmeti deneyimlemek, beynin olumlu duygu ve sosyal bilişle ilişkili belirli alanlarını harekete geçiriyor. Conway, aynı zamanda insanın gökyüzüne bakarak ‘köklendiğini, bastığı yeri daha iyi hissettiğini’ söylüyor. “Gökyüzünü görebileceğiniz rahat bir pozisyonda istediğiniz gibi durun, derin nefes alın, ne gördüğünüze odaklanın ve bunu günde sadece 60 saniye yapmanın bile ne kadar fark yarattığını kendiniz görün” diyor. Bunu her bunalmış, stresli veya kısa bir mola ihtiyacı hissettiğinizde yapmayı öneriyor. Denemesi bedava!
DÜNYAYA YAYILAN SİHİR: URFA’NIN SİYAH GÜLLERİ
İtalyan moda devi Gucci, 2014’ten bu yana güzellik ve makyaj sektöründe. Türkiye pazarında da bir süredir var. Gucci’nin makyaj koleksiyonunu özel kılan ise ürünlerin içindeki siyah gül özleri. Bu güller, dünyada sadece Şanlıurfa Halfeti’de yetişiyor. Mikro iklim şartları istiyor ve siyah rengi sadece o iklimde kazanıyor.
Başka yerlerde de yetiştirmeye çalışılmış ama başarılı olamamışlar. Oradan başka yerlerde denenirse siyah rengi tutturamıyorlar; mora, kırmızıya dönük bir renk alıyor.
Siyah gül içeriği, ürünlere gün boyu nemlendirme, süper hafiflik ve ışıltı özelliği kazandırıyor. Pazar değeri 13 milyar dolar olarak hesaplanan Gucci’nin ülkemizdeki bir değeri alıp markasının imzası olarak kullanmasından gurur duydum.
DÜĞÜNLERDE KIRMIZI GİYMEYİN
Ben demiyorum. Ama İngiltere merkezli düğün organizasyonu şirketi Unfiltered Bride’ın uzmanları Georgie Mitchell ve Bethany Smith söylüyor. Yayınladıkları bir podcast’te kadın davetlileri düğünlere kırmızı giyerek gelmemeleri konusunda uyarıyorlar. Bunun bizim kültürümüze uygun bir gerekçesi yok. Ama Batı kültüründe kırmızı, geçmiş inanışlara göre ‘damatla yattım’ anlamına geliyormuş. Evlerden ırak! Ayrıca kırmızının dikkat çekme isteği ve seksi temsil etmesi nedeniyle de düğünlerde gelinden rol çalma riski taşıdığını söylüyorlar. Giyimde sevdiğim bir renk olmadığından tüm kültürlerde bu etiketten muaf olmakla teselli buldum.