Hollywood’un süper starı, aksiyon kahramanı Tom Cruise tombul yanaklarıyla ‘ailemizin sempatik amcası’ olarak ortaya çıktı. Estetik kazası iddiaları geldi. Tom Cruise’dan bahsediyoruz. Bir kontrol bağımlısından yani. Daha birkaç ay önce film ekibine pandemi kurallarını ihlal ettiği için nasıl esip gürlediğini kulaklarımızla duyduk. Ortada ne bir estetik kazası var ne de kontrolsüz kilo alma. Tom Cruise, başka bir stratejiden ilerliyor. Cruise, bir süredir İngiltere’de yaşıyor. Amerika’dayken büyük bir gizlilik içinde yaşayan oyuncu, burada hep göz önünde. Düşük bütçeli Hint restoranında yemek yemesi, insanların arasına karışması, hayranlarıyla fotoğraf çektirmesi, ‘dokunulmaz Tom’ imajına taban tabana zıt. California ve Florida’daki malikanelerini bırakıp İngiltere’nin sakin, yeşil mahallelerinden birinde yaşıyor. Tabii yine helikopterini ve özel jetini park edebileceği lüks bir bölgede, ama gösterişten uzak.
Bazen helikopteriyle vatandaşların bahçesine inerek şaşırtıyor. Oysa biz onu kankası David Beckham’ın maçlarına yetişmek için helikopteriyle sahaya inen Tom Cruise olarak tanımıştık.
SIRADAN BİRİ OLMA ÇABASI
Bu ılımlı değişim, yaşlılığın getirdiği tontonlaşma mı gerçekten? Değil. Tom Cruise, dünyanın en kirli tarikatlarından Scientology’nin reklam yüzü. Artık adı bu tarikatla yan yana neredeyse hiç gelmiyor. En az iki yıl daha İngiltere’de kalacak. Film çekimlerini tarikattan uzak kalmak için bahane olarak kullandığı söyleniyor. Tarikatın korkunç kuralları yüzünden eski eşlerine yaşattıkları ile kendisi de karanlık biri haline gelmişti. İşte o da bu sicilini temizlemeye çalışıyor. Sıradan biri gibi davranması ve ulaşılmaz imajından vazgeçmesi, bu yüzden. Ponçik yanakları da bunun bir parçası. Bir filmde babacan bir role bile hazırlanıyor olabilir. Kendini ‘iptal kültürü’nden korumak için bir savunma stratejisi geliştirdi. Malum, onun dönemindeki ünlülerin çoğu kariyerini üstünlükçü, ayrımcı, ırkçı, kadın düşmanı davranışlarla inşa etti. Yeni nesil sinema müşterileri, geçmişiyle yüzleşmeyen, hesap vermeyen, çağa uymayan oyuncuların gözünün yaşına bakmıyor. Akranı Johnny Depp bu kültürün en ağır kurbanı oldu örneğin. İşin özü, Cruise üstünün çizilmemesi, yaptığı filmlerin boşa gitmemesi, kendini sonsuz kılabilmek için yeni kurallara göre oynuyor...
'MARS'A SENİ ALIRLAR MI?' KENDİNİ AŞIRI CİDDİYE ALANLARA KAPAK OLACAK KRİTER
Cem Yılmaz’ın konuk olduğu Nilay Örnek podcast’i hayat dersleriyle dolu. Cem Yılmaz’ın verdiği bir örnek zihnimde şimşekler çakmasını sağladı. “Sözelciler olarak uğraştığımız şeyler hayatın devamlılığı için lazım olan şeyler değil. Yarın Mars’ta koloni kurulacağı zaman seçilecekler arasında olmadığımızı kabul etmek lazım. Sayısalcılar olmadan biz yaşayamıyoruz. Bize ihtiyaçları yok, bizi yeryüzünden silebilirler” diyor. Kendini fazla ciddiye alan ama hayata elle tutulur hiçbir faydası olmayan insanlara karşı kullanılabilecek harika bir argüman. Cem Yılmaz sonra sözelcilerin hakkını da verdi, “Jules Verne ‘Arzın Merkezine Seyahat’i yazdığı için bilim insanlarının zihnini açtı” dedi. Sözelciler hayal güçleri ve hayatın gidişatına dair öngörüleri sayesinde vazgeçilmez kabul edilebilir...
ÜZERİNE PARA VERSE ALMAZLAR
Sonuçta iklim krizi gerçeği yaşanırken, dünya felaketlere sürüklenirken yaşamın korunması için insanın ürettiği her değer kıymetleniyor. Dilerim Mars’a gitmek zorunda kalmayız. Ama bir gün Mars’a kalkan araca üzerine para verse bile alınmayacak kişilere hak ettiğinden fazla önem verip vermediğimizi düşünmeye değer... Ve Mars aracına en önce alınacak insanlara vermediğimiz değeri düşünmeye de tabii. Bu arada bu hafta Jüpiter’e doğru kalkan uzay aracı Lucy’nin Orhan Pamuk’un sözlerinden alıntılar taşıdığını, aracın adının Beatles’ın şarkısından geldiğini, Mars’a fırlatılan Tesla aracında David Bowie’nin uzayı konu alan şarkısının çaldığını hatırlatırım. Sayısalcıların sıkıcı dünyasına sanatın kattığı anlam böyle bir şey.