TikTok, 10 dakikaya kadar videoya izin veriyor ancak anketler, kullanıcıların neredeyse yarısının bir dakikadan uzun süreli herhangi bir videodan sıkıldığını gösteriyor. Bir Instagram videosu 90 saniyeye kadar olabilir ancak uzmanlar etkileşimi en üst düzeye çıkarmak için ideal sürenin 15 saniyeden daha kısa olduğunu söylüyor. X, 2017’de tweetlerin uzunluğunu 280 karaktere çıkardı ancak anketler ortalama tweet uzunluğunun en çok 33 karakter olduğunu gösteriyor…
Neden böyle oluyor, neden sözcükler bu kadar kısalıyor? Modern dönemin hastalıklarından biri olarak gördüğümüz sabırsızlık hastalığını ortaya çıkaran nedenlerin başında, kitap okumamak ve tahammülsüz oluşumuz geliyor. İfade ve iletişim kurabilmek için kolaya kaçıyoruz ya bağırıyoruz ya da kavga ediyoruz, çünkü söyleyecek bir çift sözümüz yok! İfade yeteneğimiz teknolojinin gelişimiyle büyük boyutta kayboldu.
‘Sonsuz kaydırma’ özelliği sayesinde kelimeler daraldı, bakışlar donuklaştı. Hayatı kaydırılan bu ekranlardan yakalamaya çalışıyoruz. Daha önceleri sayfaları çeviren parmaklar, şimdilerde ekranları kaydırıyor. Kaydırılan ekranlar tatminsizlik, mutsuzluk, ilgi açlığı, iletişimsizlik, yalnızlık olarak bize geri dönüyor. En kısa sürede en fazla haz alma isteği her şeyin önüne geçti.
İnsanların kelime haznesi daraldı, kelimeleri küçüldü. Gelişen ve değişen dünyada o kadar hızlı yaşamaya başladık ki her şey anında ve istediğimiz şekilde olsun istiyoruz. Kısaltmalar, emojiler kelimelerin yerini aldı. Yeni nesil kelimeleri daha da tasarruflu kullanıyor, dertlerini en kısa kelimelerle anlatmaya çalışıyor. Söylemek istediklerini en hızlı ve kısa şekilde söylemek istiyor. Kelimeler daraldıkça, zihinleri de daralmaya başladı! Normal bir insan günlük konuşmasında yaklaşık bin ila 3 bin dolayında farklı kelime kullanıyor. Bu sayı kişinin yaşı, eğitim seviyesi, mesleğine göre değişiyor.
Türkçede 80 bin dolayında ana kelime olmasına karşın, nüfusun büyük bölümü günlük yaşamda ortalama 300 kelime kullanıyor. Kelime hazinesi bakımından oldukça zengin bir dil olan Türkçe’nin sadece binde 5’ine hakimiz. Dilimiz daraldıkça zihnimiz de daralmaya başladı. Eski yazarlar 10-15 bin kelimeyle roman yazarken, şimdiki zamanlarda bu sayı yavaş yavaş düştü. Şimdiki yazarlar daha dar bir kelime kadrosuyla yazıyor, 5-6 bin kelimeyle romanlar yazılıyor.
Düşünceyi törpüleyen, farklı ses ve görüşleri yok eden, kendine öğretilenden başka türlü düşünmeye izin vermeyen eğitim sisteminin yetiştirdiği gençliğin durumu daha da vahim! Bu eğitim sistemi ‘sen kendi cümleni kurma, verdiğim kalıpları öğren ve bunları yaşam boyu kullan’ diyor. Sistem, okuma alışkanlığı kazandırmıyor. Test sisteminin kaybettirdiği okuma alışkanlığını, yine test sistemi ile gidermeye çalışıyoruz.
MEB’in ‘2024-2028 Stratejik Planı’nda, ilkokulda okunan kitap sayısının 25, ortaokulda 8 ve lisede 1 olduğunu görüyoruz. Ne yazık ki bu sistemde yetişen genç, kitap okumaya gerek duymuyor. Kelime dağarcığını genişletmeye önce ders kitaplarıyla başlamak gerekir. İlk ve ortaokulda ders kitapları 600 kelimeyle yazılıyor. Lisede ise bin kelimeyi geçmiyor. İlkokuldan itibaren batı ülkelerinde 2 bin kelimelik ders kitapları yazılıyor. Son yıllarda okuma becerisinin tüm ulusal sınavlarda kritik nokta haline geldiğini görüyoruz.
Bu yıl da hemen hemen her testte okuma becerisi, yorum gücü ve analiz yeteneklerinin ölçüldüğü sorular olacak. Adayları en çok uzun paragraf soruları zorluyor. Okumaya ve yoruma dayalı yeni nesil sorular, adaylara daha önce uygulanan sınavlardaki sorulara göre daha karmaşık geliyor. Yeni nesil sorular okuma ağırlıklı ve daha uzun, önceki yıllarda çıkan sorular gibi tek boyutlu yanıt isteyen sorular değil. Yeterince okuma alışkanlığı olmayan öğrenciler, ne yazık ki sınavın yarısında ayılmaya bayılmaya başlıyor…