İslamiyet, hınzırın (domuz) bakımını, satışını ve tüketimini yasaklamıştır. Bu yasak Osmanlı İmparatorluğu’nda Müslüman tebaaya uygulanmakla birlikte, gayrimüslimlerin hınzır yetiştirip ticaretini yapmaları ve tüketmeleri bazı şartlara bağlı kalarak serbest bırakıldı. Osmanlı Devleti’nde toplanan vergilerden en dikkat çekeni, gayrimüslimler tarafından beslenen hınzırlardan alınan Resm-i Hınzır vergisidir.
Hınzır üzerinden alınan bu vergi, Osmanlı maliyesine gelir sağlama noktasında iktisadi bir mana taşımıyordu, sembolik bir değeri vardı. Osmanlı idaresi, yönetimi altında bulunan gayrimüslimlerin hınzır yetiştirmelerini, yetiştirdiği hınzırları satmalarını ve tüketmelerini birtakım kurallara bağlayarak serbest bıraktı. Yapılan düzenlemeler esas itibarıyla ticaret maksadıyla beslenen hınzırları kapsıyordu. Kişilerin gündelik hayatlarını sürdürmek için besledikleri hınzırlardan vergi alınmıyordu.
Hınzır vergisinin genel itibarıyla Rumeli’den tahsil edildiği, Anadolu ve Arabistan bölgelerinde ilk başta yürürlüğe sokulmadığı, ilerleyen süreçte Anadolu’da da tahsil edildiği görülüyor. Sözü edilen yıllarda hınzır üzerinden alınan vergiler genel itibarıyla Balkanlarda yoğunlaşıyordu. Bu verginin Bağdat, Basra, Hicaz, Suriye ve Yemen gibi bölgelerde uygulanmadığı görülüyor.
Hınzır vergisi, 1867-1877 yılları arasında en çok Tuna ve Bosna’da tahsil ediliyor. Bu yıllar arasında verginin en az tahsil edildiği yer ise Bursa’dır. İstanbul’da hınzır vergisi tahsil edilmiyordu. İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti olması nedeniyle birtakım vergilerden muaf tutuluyordu. İstanbul’un muaf tutulduğu vergilerden birisi de hınzır vergisidir. Bu vergi, Osmanlı’nın ilk dönemlerinde de tahsil edilmiyordu; hınzır vergisinin tahsiline, 1459’da Sırbistan’ın fethi ile başlandığı tahmin ediliyor.
Gelir getirmeyen bu vergi, 1779’da kaldırıldı. Ancak hınzırın, bir defada çok yavru vermesi, bakımlarının masrafsız olması, derisinden önemli düzeyde istifade edilmesi ve sahiplerinin aşırı derecede gelir elde etmesi üzerine 1826’da yeniden yürürlüğe koyuldu. Artan dış borçlar nedeniyle devletin ağır maddi yük altında olması da verginin tekrar gündeme gelmesinde önemli rol oynadı.
Hınzır vergisi, 1907’ye kadar çeşitli değişiklikler ve zamlarla toplanmaya devam etti. Hınzır vergisi, sayım yapılarak alınıyordu. Hınzır sayımına eylül ayında başlanılıyor, sayımın ardından ekim-kasımaralık aylarında üç taksit şeklinde vergi toplanıyordu. Toplanan vergiler bölgelere göre farklılık gösteriyordu. 1858’de vergi uygulamasında değişikliğe gidildi: Üç aylığa kadar yavrular hariç olmak üzere her birinden 10’ar kuruş vergi alındı, verginin adı “canavar resmi” olarak değiştirildi.
Vergideki bu artış, üreticilerin hayvanlarını öldürmelerine sebep olunca vergi 7 kuruşa, 1862’de de 3 kuruşa indirildi. 1878’de canavar resmi de 5 kuruşa çıkartıldı. 1907’ye kadar vergide küçük artışlar yaşandı ve 1907’de vergi tekrar 5 kuruşa indirildi. Akabinde 3 aylıktan 6 aylığa kadar olan yavrulardan 5’er, 6 aylıktan 1 yaşına kadar olanlardan 7.5’er ve 1 yaşın üstündekilerden de 10’ar kuruş vergi alınmaya başlandı.
Hınzır vergisinin miktarında yapılan değişiklikler, mükelleflerin yakınmalarına neden oldu. Bu yakınmalar, Osmanlı arşivine ve İngiliz gazetelerine konu oldu. Üreticiler hınzırların satış aşamasına gelinceye kadar sürekli masrafa neden olmasından dolayı bu verginin indirilmesini istedi. Ancak Osmanlı idaresi, gelire ihtiyaç duyduğu dönemlerde söz konusu verginin miktarını artırmaktan kaçınmadı.