Birçok kıtaya adaletle hükmeden Osmanlı, hakim olduğu topraklarda asırlarca hüküm sürdü. Osmanlı’nın bu denli uzun ömürlü olmasının nedenlerinin başında, uyguladığı adalet sistemi gelir. Adil bir yönetim anlayışını benimseyen Osmanlı, ayrım gözetmeksizin tebaasına adaletle hükmetti. Osmanlı Devleti, adalet üzerine inşa edilmiştir. Devletin güçlenip yükselmesinde ve varlığını sürdürmesinde adalet mekanizması son derece önemliydi.
Padişahların en mühim vasıflarından biri “adil hükümdar” olmalarıdır. Zamanın devletleriyle mukayese edildiğinde oldukça adaletli bir yönetim sistemi oluşturan Osmanlı, toplumun huzur ve güveni için gerekli her türlü tedbiri almaktan geri durmadı. Bu hassasiyet, devleti uzun ömürlü kıldı. Fransız düşünür Voltaire, “Osmanlılarda hukuk düzeni, vatandaşın güven altında yaşamasına, kazanmasına, istikrarlı bir hayat sürmesine olanak veren mühim bir unsurdur” demiştir. Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere Osmanlı’da halkın huzuru, adil yönetimle tesis edildi.
Osmanlı’nın en güçlü döneminde yaşayan Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat olmak üzere, üç padişaha mimarbaşı olarak hizmet verdi. Osmanlı’da adalet kavramının önemini anlamak için, Mimar Sinan’ın evine kurallara aykırı su aldığı konusunda yapılan bir şikayete bakmakta yarar var. Mimar Sinan hakkındaki şikayetin ne olduğunu, Topkapı Sarayı’ndan İstanbul Kadısı’na gönderilen bir yazıdan öğreniyoruz. Osmanlı’da adalet anlayışının önemini vurgulayan bu belgeyi, A. Refik Altınay’ın “Türk Mimarları” adlı kitabından öğreniyoruz…
“İstanbul Kadısı’na hüküm ki: Şimdi bana bir dilekçe sunulup Mimarbaşı olan Sinan için, merhum atam Süleyman’ın imaretinin suyundan bir lüle su alıp kendi kapısı önünde büyük hazneli bir çeşme yaptığı ve çeşme yakınında mermerden bir sandık şeklinde bir nesne yaptırıp çeşme yönünde bir delik bırakarak, öte yana künk döşeyip evlerinde hamamlar ve musluklar yaptırdığını ve dışarıdaki çeşmenin lülesine arslan başı bir oluk koyup, çeşme lülesini berkiderek su haznesini günde iki defa boşalttığı, Kağıthane suyunun uğradığı yere kendi evinde kuyu kazarak o kuyuyu da kullandığı ve kendi evi tarafında dükkanların bittiği yerde üstü kurşun örtülü bir damı kestirip kurşununu ve kerestesini evine taşıtarak vakfa haksızlık eylediği açıklandığı gibi, tıb medresesiyle üç medresenin suyu kalmayıp abdeste ve diğer ihtiyaçlara yetmediği ve bunlardan başka diğer hususlar yazılıp şikayet olunmakta, adı geçen vakfın mütevellisi ile yerli yerinde görülüp bildirilmesi için dilekçe olduğu gibi sana gönderildi.”
Bu belgeden Mimar Sinan’ın yetkisini kötüye kullanarak, kendi çıkarı için su ve malzeme sağladığı iddiası açıkça anlaşılıyor. Bu konuda Topkapı Sarayı’na ulaşan şikayet dilekçesinin örtbas edilmesi düşünülmeden İstanbul Kadısı’na iletildiğini görüyoruz. Söz konusu belgenin sonunda Padişah III. Murat kadıya şöyle sesleniyor: “Buyurdum ki, emrim ulaştığında dilekçede yazılı olan maddeleri yerli yerinde, mütevelli kanalıyla teftiş ettirip göresin. Gerçekten imaretin suyundan bir lüle su alındığı doğru mudur, elinde bir lüle su emri var mıdır, yoksa kendiliğinden mi almıştır?
Çeşme yakınında yaptığı sandığın, adı geçen imaretin suyuna şeriat yönünden zararı var mıdır, niçin kesmiştir, emir ile mi kesmiştir, aslı nedir? Söylenen diğer konular doğru mudur, nedir? Yerli yerinde görüp, her yönüyle aslını ve gereğini anlayıp dinleyip olduğu gibi enine boyuna yazıp bildiresin.” Osmanlı’da, Mimar Sinan gibi büyük bir deha da olsa, tüm yolsuzluk iddialarının araştırılması, sorgulanması, gerçeğin açığa çıkarılması her şeyin başında geliyor...