Malum yasaklar nedeniyle davetler epeydir askıya alındı. Bu durumda tabi yeni alınan çantalar, kombinler de evde dolap bekliyor...
Fakat yeterince kıdemli bir jet sosyeteyseniz bu sizi üzemez..
Geçtiğimiz hafta Rusya’da Cartier markasının kraliyet ailelerinin kullandığı özel üretim parçalardan, dünyadaki ender taşları bir araya getirdiği yeni koleksiyonuna çok önemli bir davet gerçekleştirdi.
Bu davette yer almak siz de tahmin edersiniz ki öyle her “ben sosyeteyim” diyenin harcı değildi !
Dünyanın bir çok farklı Cartier mağazasından alışveriş yapmış (baya yüklü bir alışverişten bahsediyorum) olmanız, özel koleksiyonların sizin kasanızda yer alması ve tabi yeni koleksiyondan da alışveriş yapma ihtimalinizin olması gerekiyordu.
Muhteşem bir sarayda yıldızlı şeflerin hazırladığı lezzetleri deneyimleyip, kraliyet mensuplarının kullandığı mücevherler ile aynı ortamda bulunmak, yeni koleksiyonu ilk gören olmak adına Türkiye’den de 3-4 isme davetiye gönderildi.
İsim vermem pek mümkün değil ziraaaa kendileri yakinen ahbabım olur ama bu özel davete bizim kaymak tabakamızdan katılanlarla ilgili bir ipucu vermem gerekirse 3 kız kardeş diyebilirim.
Off bizde de yasaklar bitse de artık herkes yürüyen vitrin şeklinde dolaplarını dökse...
Bazen biri bir kuyuya bir taş atar ve kuyuya taş atma birden hepimizin önceliği haline gelir. İşte o kuyuya ilk taşı atan sanırım Netflix oldu.
Hem Türkiye’de hem de globalde kullandığı isimler, ürettiği içeriklerle hepimizi kendine müptezel etti.
Bu durum tabii ki yatırımcıları, üretken isimleri ve Acun Ilıcalı’yı (ki tüm özellikler mevcut) online platformlar yaratmaya ve bazen isimlerle bazen de içeriklerle rakiplerin arasından sıyrılmaya teşvik etti.
İlk olarak Exxen ile baya yoğun bir gündem yaşadık. Her sabah 'acaba bugün kim Exxen ile anlaşmış?' gibi bir durum olmaya başladı.
Aleyna Tilki ve Cemal Can’ın algımı hipnoz ederek, sebebini bilmeden izlediğim lise dizisi, hemen devamında Zeynep Bastık ve Konukları ki sabahların sultanından beri en merak ettiğim konuklu show programı kesinlikle bu, beni Exxen kullanıcısı yaptı.
Sonra bir sabah Burak Altındağ WhatsApp grubunda -o zamanlar daha Mark Zuckerberg konuşmalarımızı okumuyordu- Gain ile bir dizi anlaşması yaptığını, senaryo yazacağını söyledi . İşte tam o an ilk başrol deneyimimin hayalini kurarken, -malum en yakın arkadaşım senarist olmuş-, dizinin içeriğini ve konseptini öğrendim. Tabii ki dizide bana yer olmadığını da. Gain merakım başlar mı diye düşünürken Engin Günaydın da Gain ailesine girdi. Birden herkes Gain içeriklerini konuşmaya başladı. Gain içeriklerini daha cool bulanlar kadar kısıtlı ve tüm kitleye hitap edemeyeceğini söyleyen de oluyordu.
İnanılmaz komik, bir o kadar da enteresan ve korkunç bir konuyla yazıma başlıyorum.
Biliyorsunuz ki son 10 yıldır özellikle ‘futbolcu eşi’ sıfatından sıkılan sosyetik kadınlarımızın hepsi çeşitli alanlarda markalar oluşturmaya başladı. Bu markalardan da inanılmaz bir sektör oluştu.
İşte bu sektörden yararlanan bir kızımız, çeşitli yalanlar söyleyerek, tanınmış kişilerin markalarına kermes ve davetler düzenlemeye başlamış. "Markanı yurt dışına taşıyacağım" vaatleri, milyon liralık satış teminatları derken, herkesi ağına düşürüp davetler düzenliyor. Tabii ne yurt dışı geliri, ne de büyüyen markalar var ortada!
3-5 kişi derken bu kızımız İstanbul’un yarısını tuzağına düşürüp dolandırmış.
Geçen hafta tüm WhatsApp gruplarında bu konu konuşulurken, ben de sizin için birkaç telefon hakkımı kullanarak olayın aslına indim.
Bu dolandırıcı kızımız tehdit-şantaj-küfür kafir ne pislik varsa herkese karşı kullanıyormuş.
İşi erkek arkadaşının babasını dahi korkutacak boyuta getirmiş. Adamcağızın telefonundan bilgiler alıp adamı köşeye sıkıştırmış.
Uydurduğu hikayedeki kişiyi oynamaya kaptırmış kendini. Ailesinden işine, evinden ilişkilerine kadar, kendine yalandan bir dünya yaratmış; herkesi de içine düşürmüş.
Uzun zamandır duyduğum ve merak ettiğim konulardan birini anlatacağım şimdi. Satır atlamadan okumanız gerekiyor... Ciddi derece yaptığım yabancı kaynaklı araştırmalarımın sonuçları... Bunu Uğur Dündar bile yapar mı bilemem!
Biliyorsunuz Kanye West ve Kim Kardashian çifti uzun zamandır evliliklerinde problem yaşıyor. Kavgalar, tehditler gırla.
Zaman zaman bunların asıl sebebinin Kanye’nin bipolar hastalığı olduğu söylendi. Bazı yabancı gazeteler Kanye’nin Kardashian ailesini çileden çıkardığını yazdı.
Neyse ben bilmem, karı koca arasına girmem, günahlarını almam. Ama net şekilde boşanmaya karar verildi ve şu an avukatlar protokol hazırlamaya uğraşıyor. Bu da o kadar kolay olmuyor.
Özellikle beraber yaşadıkları ev, sınırlı sayıda araba içeren koleksiyonları, tarihi ve sanat eserleri çifti tazminat savaşına sürükledi.
Toplamda 130 milyon dolarlık bir boşanma davası var ortada. Paylaşılamayan kısmı 130 milyon dolar, Allah bilir paylaşılan kaç milyon!
Pandemi uzadıkça, evde geçirdiğimiz süreler arttıkça TV dizilerinin de değeri artıyor. Her gün yeni bir dizi projesi geldiği gibi dizi ve filmler için TV kanalları dışında platformlar da hayatımıza dahil oluyor.
Şimdi konuya böyle girdim ama korkmayın! Exxen’den veya Acun Ilıcalı’dan bahsetmiyorum konumuz, Burak Altındağ ve yeni yazdığı senaryosu ile Gain adlı bir platforma çekilen dizi.
Bizim bir makara grubumuz var sabahtan akşama konuştuğumuz işte oraya geçen hafta Burak şöyle bir mesaj attı “Senaryo yazıyorum”. Emin olmak için 3 kez okudum ve sonra aşırı sık boğazlar sonucu öğrendim ki gerçekten günlük hayat üzerine kurgulardan oluşan ve komedi türünde kısa bölümler ile ilerleyen bir dizi yazmaya başlamış ve sanırım ortalama 1 ay içinde çekimler yayınlanmalar başlayacakmış. Şöyle Avrupa Yakası kıvamında bir şey gelse keşkeeee.
Hafta sonları hem İstanbul’dan hem de ev karantinasından kaçmak adına bir pilot misali şehir dışına gidiyorum ki bunu hem paylaşımlarımdan hem de burada anlattıklarımdan az çok biliyorsunuz.
Bu hafta da hem değişiklik olsun hem de kayak yapalım diye Rıfat Yüzüak ile Palandöken’de Sway Otel’e geldik.
Otel aşırı samimi ,yemekleri inanılmaz başarılı hele bir kaz tandırı var ki 'öff' diyorum.
Her hafta bir parti vakası yazdığımın farkındayım ama valla her hafta yeni yeni şeyler duyuyorum. Size söylemeden keyfi kalmıyor.
Aslında eskiden daha çok konu çıkıyordu ama maalesef pabuç küçük geldi, partiler en minimal hallere dönüştürüldü.
Olayımızın kahramanı, geçtiğimiz hafta eve arkadaşlarını çağırmış. Muhabbet, müzik, gelenler, gidenler derken; ertesi sabah uyandığında cartier bilekliğinin evde olmadığını fark etmiş.
Arama kurtarma çalışmaları, WhatsApp grupları, hatta Demet Akalın’ın meşhur kayıp eşya bulan falcısı bile kafi gelmemiş. Ama önemli bir bilgi sızmış ortamlara.
Son birkaç ev toplanmasında böyle vakalar olmuş. Şüpheli isimler belirlenmiş, yargı makineleri çalıştırılmış, lakin net sonuca varılamamış.
Ben söyleyeyim; çember daraldı. Yakında çıkar bu işin kokusu.
Geçtiğimiz hafta sonu sokağa çıkma yasağını daha verimli ve biraz bile olsa keyifli geçirmek için küçük bir grup Cunda’ya gittik.
Hep şanslıyımdır; yağmur yola çıktığımız an itibariyle hiç durmadı.
Son zamanlarda kiminle konuşsam, kiminle otursam konu dönüp dolaşıp iki erkek kardeşe geliyor.
Ünlüsü, ünsüzü, influencer'ı, sosyetiği herkes bu aşırı yakışıklı klip yıldızı erkek kardeşleri konuşuyor.
Biri yıllarca ünlü bir oyuncu kızımızın aldatarak ayrıldığı eski sevgilisi olmasına rağmen, şimdiye kadar böylesine popüler ve takip edilen bir isim olmadı.
İkisi de çok ünlü kadınların kliplerinde oynadı. Biri Hadise, diğeri ise İrem Derici’nin klip partneri oldu. Ve bom! Bir o partide bir bu partide, bir o ünlünün bir bu ünlünün story'sinde, bir YouTuber’ın videosunda boy göstermeye, takipçi arttırmaya ve fazla yakın ilişkiler kurarak ertesi sabah dedikodu gruplarında yorumları yapılan kişilere dönüştüler.
Şu an popülerite sarhoşluğu mu desem, yılların acısı mı desem; bir refah içinde takılıyorlar.
Üzerine konuşup yazıp çizip hatırlatmak, yaraları deşmek istemediğim bir konuydu bu aslında. Hatta geçtiğimiz hafta yazı bile girmedim sırf prim yaptı denerek yanlış anlaşılmamak için. Gördük ki benimle aynı fikirde olmayan çok insan varmış.
Desteğin, yardımlaşmanın, bir noktada paylaşımların çok önemli olduğu bir süreçten geçtik. Başkaları adına üzülmeyi bırakıp "Bir şey yapmam lazım" dediğim bir an oldu. Oradakilere üzülmek yerine, "Orada olsam ne hissederdim?" diye düşündüm ve "Yardım etmem lazım" dedim. Tam nereden başlarım bilmiyorken, Lal&Selin Denizli kardeşlerimin çok etkin şekilde başlatıp ilerlettiği yardım kampanyasına dahil oldum.
Birçok firma ve varlıklı isim de büyük yardımlarla sürecin hafifletilmesi için çabaladı. Bunu gördüm, buna inandım. Fakat bir reklamcı olarak hep içten içe "Bir marka politikası mı acaba?" diye de fitneledim kendimi.
Bir noktadan sonra susmak bilmeyen içimdeki kenafir haklı çıktı ve bu durumdan sosyal medya üzerinde rant sağlandığını gördük. Markalar bütçeli paylaşımlarla duyurdu 'YARDIM' ettiklerini. Reklam ajansları proje yazar gibi düşündü 'YARDIM'larının en ses getirecek şeklini ve zamanını.
Yani bir noktada tamam anlıyorum, herkes anlıyor da, bu kadar deşelemezsiniz- olmaz veya keşke olmasa...
Bunu ilk benden duyuyorsunuz. Hem değerimi bilin hem gözler açılsın, bilgi edinilsin.
Dün akşam her salı rutin hale getirdiğimiz bir ev oturması aktivitemizdeydim. Aktivite falan dediysem abartmayın, biraz zorlasak altın günü...