Yüzüne kezzap atılan sonra da silahla öldürülen Bergen’in meşhur hikayesini sinemalarda izlediğimiz günlerde, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutladık. Kutlamak denirse tabii! Bergen’i öldüren Halis Serbest’in yaşadığı Adana’nın Kozan ilçesinde belediye başkanı filmin gösterilmesine gerek görmedi mesela!!!
Bir kadın öldürüp zerre pişmanlık duymayan erkek müsveddeleri, ona arka çıkan belediye başkanlarının olmasını mı kutladık biz? 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ yapmak isteyen kadınlar yine yürütülmedi. Yine barikatlar, biber gazıyla müdahaleler. Kadınlar yürümek istiyor ama yürüyemiyor, bunu mu kutluyoruz? Ya da…. Adam, karısını 23 yerinden bıçaklıyor ama serbest kalıyor.
Bu ülkede kadından yana işlemeyen adaleti, kadını yok sayan hukuk adamlarının artarak çoğalmasını mı kutluyoruz? Kadınlar gününü kutluyoruz da neyi kutluyoruz gerçekten? Olmayanları, olduramadıklarımızı mı?
***
Tamam, her geçen gün ürettikleriyle, başardıklarıyla, söylemleri ve çalışmalarıyla büyük başarılara imza atan kadınlar var bu ülkede…
Her geçen gün daha korkusuz, daha güçlü, daha dik duran kadınlar var ama sistem umutsuzlukları da üzerimize böyle boca ediyor. İşte kafada bu deli sorularla bir toplantıya gittim pazartesi sabahı. UN Women yani Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin düzenlediği toplantıda, Demet Evgar’ın Türkiye’nin ilk İyi Niyet Elçisi olmasını alkışladık.
Bu işbirliği kapsamında başlatılan #BenKadınım kampanyası; kadınlara, toplumda kendilerine biçtikleri konumları konusunda bilinç kazandırmayı, potansiyellerinin farkında olmalarını, sessiz kalmamaları, şiddet ve ayrımcılığa karşı birlik olmalarını ve gerekli başvuru mekanizmalarını kullanmayı yaygınlaştırmayı hedefliyor. Yani bu işbirliği ile bir kadın dayanışması yaratmak ve gerçek hayat hikayelerinin görünür kılınması amaçlanıyor. Demet Evgar’ın toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadın haklarına verdiği desteği biliyoruz. Dolayısıyla çok doğru bir seçim olmuş.
İnşallah iki sene boyunca sürecek bu işbirliği süresince çok faydalı çalışmalar yapılır. Zaten, kadınların durduğu yerde bir sorun yok… Bence bu ülkedeki adalet mekanizmasında, erkek zihniyetlerinde sorun var. Keşke buralara da acilen el atılsa. Topyekun bir mücadeleye ihtiyacımız olduğu çok ortada.
DERYA SAVCI’NIN İSYANI BİN DERSE BEDEL!
Kanal D’de yayınlanan ‘Yargı’ dizisinin fanıyım. Adalet kavramını tartışmaya açan, bol bol ‘yargı dağıtan’ dizide güncel olaylara yapılan göndermeler de dikkat çekici. Dizinin yayınlanan son bölümünde de kadın savcı-erkek savcı atışması vardı.
Tam Kadınlar Günü öncesinde yapılan o tartışma, yüzlerce makaleye bedeldi bence. Bölümde, Şükran Ovalı’nın oynadığı Savcı Derya, mafyöz bir ailenin dosyasına bakıyor. İfade alınacağı sırada pek de tekin görünmeyen tipleri gören Savcı Pars da (Mehmet Yılmaz Ak) Başsavcı’ya gidip dosyanın kendisine devredilmesini istiyor. Başsavcı da kabul ediyor.
Aslında Pars’ın yaptığı, ilgi duyduğu Savcı Derya’yı korumak ama yolu yanlıştı işte! Neden yanlıştı? İşte Derya Savcı’nın, Pars’a haddini bildirdiği o konuşma: “Ne hakla! Sırf kadın olduğum için onlarla baş edemeyeceğim fikrine kapılıp beni koruma hakkını size kim verdi?
Benden ne gibi bir üstünlüğünüz var? İkimiz de insanız. Sizin için sindirmesi güç farkındayım ama ben size sindirtmesini bilirim.” İşte budur! Savcı da olsan, başsavcı da olsan; ezber zihniyetler değişmiyor. Bu sahneler, bu diyaloglar o yüzden çok önemli. Sevmeyi bilmediğimizi de çok güzel bir yerden öğretmiyor mu? İyi ki böyle diziler var.
‘Özel’ değil normal bir gün!
Penti’nin yeni reklamını gördünüz mü? Cimnastik Dünya Şampiyonu Ayşe Begüm Onbaşı oynuyor. Regl olmanın ne kadar normal, ne kadar doğal bir durum olduğunun altını çizen, ‘özel gün’ algısını normalleştirmeyi hedefleyen reklama resmen bayıldım.
Kadın pedi alırken hala gazete kağıdına sarılması ya da poşete konulması gerektiğini düşünenlere şahane cevap olmuş. Reklamda dış ses şöyle diyor:
“Karın ağrısı ve sıcak su torbası.. İşte buna özel bir gün diyebiliriz!” Dış sese Ayşe Begüm cevap veriyor: “Yoo regl oldum, tıpkı her ay olduğum gibi. Gayet normal.” Evet regl olmak gayet normal. Kadın pedi almak gayet normal. Bu durumu kabullenmemek ise son derece anormal! O yüzden tabu sayılan konuları normalleştiren işler şart ötesi şart. Bu reklamda oynayan 19 yaşındaki başarılı sporcuyu da, regl destek külodu üreten markayı da, reklamı çeken aRthuR İstanbul’u da tebrik ederim. Bize bunlarla gelin lütfen.
SAHİBİNİN SESİ Mİ OLMALIYDI?
Son günlerin tartışmasına gelelim… Ünlü ses sanatçılarını oynayan oyuncular, filmde onların şarkılarını söylerken neden kendi seslerini kullanıyor? Tartışmayı Mahsun Kırmızıgül başlattı. “Bir şarkıcının hayatını oynayabilirsiniz ama onun gibi asla söyleyemezsiniz.
Milyonlarca insanı etkileyen şarkıcıların filmlerinde kendi sesleri yok. Oyuncu kendi sesiyle şarkı söylediği anda sinemadan çıkıyorum” diyerek tartışmanın fitilini ateşledi. Aynı şeyi ben de düşünüyorum… Müslüm Gürses’i oynayan Timuçin Esen; filmde Müslüm Baba’nın şarkılarını söylerken de aynı şeyi düşündüm…
Dilber Ay’ı canlandıran Büşra Pekin’i izlerken de… Bergen’i oynayan Farah Zeynep Abdullah aynı şeyi yaptığında da. Mahsun gibi filmden çıkmadım, sonuçta bilet olmuş 57 TL, çıkılır mı hiç ama şaka bir yana bunu ben de sorguladım. Bu isimlerin hayatını anlatmak, onları daha iyi tanıtmak için yapılan biyografiler bu filmler, dolayısıyla o isimlerin orijinal sesleri de pekala kullanılabilirdi.
Kaldı ki bu oyuncuların hiçbiri gerçek bir ses sanatçısı değil. O zaman niye bu tercih? Oyuncudan beklenen, tam performans sunması galiba. Seslendirmenin yeteneksizlik sayılması. Sonuçta Mahsun haklı ve yerinde bir tartışma başlattı ama oyuncular da dört dörtlük performansları ile perdede varolma peşinde. Yani herkes kendine göre haklı. Dağılalım mı artık?