‘Bergen’ filmini çok merak ediyordum… Başka merak edilecek Türk filmi de yok bu ara malum! O yüzden salı sabahı kalktım, karla karışık yağmur yağsa da, üşenmedim, Kanyon’da yapılan basın gösterimine gittim. Gittiğime de değdi; film çok iyiydi. Bir an bile sıkılmadan izledim. En önemlisi ajitasyonla dolu bir film çekmemişler. ‘Acıların Kadını’nın hayatını çekip, bundan kaçmak nerden baksanız büyük başarı bence. Bu yüzden hikayeyi kaleme alan Yıldız Bayazıt-Sema Kaygusuz ikilisini, yönetmenler Mehmet Binay ve M.Caner Alper’i canı gönülden tebrik ederim. Filmin en sevdiğim kısmına gelirsek…
Jenerik! Evet jenerik. Çünkü oyuncuların ismi, yanlarında oynadıkları isimlerle birlikte akarken Erdal Beşikçioğlu adının yanı boştu! Bir kadının hayatını cehenneme çeviren, sonunda da onu yok eden o caninin ismi jeneriğe yazılmayı elbette hak etmiyordu. Zaten filmde o pisliğin adının hiç geçmediğini de, jeneriği görünce fark ediyorsunuz. Bu küçük ama anlamlı detay için, ekibi bir kez daha tebrik ederim.
Herkesin merak ettiği başka bir konu… Farah Zeynep Abdullah’tan çok iyi Bergen olmuş, hiçbir falsoya yer bırakmamış. Kendi sesiyle söylediği şarkılar da gayet başarılıydı. Hatta Serenay Sarıkaya olsa (ki ilk başta onun adı geçiyordu biliyorsunuz) nasıl olurdu diye merak bile etmedim, Farah Zeynep o derece iyi! Erdal Beşikçioğlu ise perdede göründüğü ilk an, sadece bakışlarıyla oynadı. O kadar iyiydi ki, ‘Vay be, konuşmadan rol kesti’ dedim. En merak edilenleri bir avazda sıraladığıma göre, şimdi başka detaylara geçelim…
ÖYLE BİR HİKAYE Kİ… ÖLMESE KURTULAMAZDI!
Sanırım, bu tür biyografilerin en iyi yanı, anlatılan kişi hakkında ne kadar az şey bildiğimizi öğrenmek oluyor. Ne biliyorduk Bergen hakkında? Arabesk şarkıcısı. Acıların kadını. Kocası tarafından yüzüne kezzap atılan kadın şarkıcı. Oysa ne çok ayrıntı varmış. Bergen konservatuar okumuş, çok da iyi çello çalarmış. Hatta bir çello markası olan Bergen’i sahne adı yapmış kendine, asıl ismi de Belgin.
Önce şık gece kulüplerinde daha Batılı şarkılar söylerken, arabeskin kraliçesi oluvermiş. Sadece çektiği acılar yüzünden mi? Dönemin arabesk müzik furyasının da etkisi var elbette. Baba sevgisi görmeyen bir çocuk olarak, kendisine kol kanat geren bir adama teslim olmuş. Hayattaki en büyük hevesi sahneyi/şarkı söylemeyi de onun için bırakmış. Adamın en büyük gururu bu zaten.
Bergen’in annesine “Senin kızın benim için dünyadan vazgeçti be” diyerek posta koyabilmiş. Böyle psikopat bir sevme biçimi işte! O ilk günlerdeki özen, oda dolusu kırmızı güller, o sevgi gösterileri hep elde edene kadar tabii. Sonrası yalanlar, eve kapatmalar, dayaklar, kararan/zindana dönen bir hayat. Bergen gitmiş ama sonra ikinci şansı da vermiş. O yüzden kadınlar bu filmi izlesin, hiçbir psikopatın sevgiyle değişmeyeceğini görsün, kimse için önceliklerinden vazgeçmesin.
Aynı şeyler yaşanmış, yine gitmiş Bergen. Sahnelere, kendi hayatına dönmüş. Bu kez de malum kezzaplı saldırı! İki yıl süren tedavilerin sonunda gözüne bant takıp tutunmuş hayata. Bu kez kadına şiddetin sembolü olarak sahnelerde. İki milyon albüm satmış, devleşmiş. O cani için itibar meselesi olmuş bütün bunlar tabii. 1989 yılında onu silahla vurduğunda, daha 30 yaşındaydı Bergen.
Ölmeden de, bu adamdan kurtulamayacaktı belli ki! Film bittikten sonra perdede akan yazıları okuyun mutlaka… Bir kadını yok eden bu adamın ‘iyi hal’den serbest bırakıldığını görünce, adaleti sorguluyorsun bir kez daha. Kadın cinayetlerinin 1995’ten sonra kayıt altına alındığını görüyorsun. Ne çok Bergen var bu ülkede, onu düşünüyorsun. O yüzden bu film bir simge, kadına şiddetin sembolü. Ve iyi ki çekildi.
BİRAZ OLGUNLUK ÇOK MU ZOR?
Arabeskin kraliçesi olarak anılan Bergen, kısa hayatına 8 albüm ve 100’ü aşkın şarkı sığdırdı, pek çok sanatçıya da ilham verdi. Şimdi filmle birlikte şarkıları tekrar hatırlanacak ama bu arada bir de ‘Bergen- Saygı Albümü’ çıkacak. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde çıkacak albümde, 8 kadın sanatçı Bergen’in şarkılarını seslendirdi.
Tüm sanatçılar albümde gönüllü yer alırken; Orchestra Content ve Bergen’in ailesi albümün gelirinin tamamını Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na bağışlama kararı aldı. Böyle güzel şeyler olurken, albümde Bergen’in meşhur şarkısı ‘Sen Affetsen Ben Affetmem’i Gülşen’in okuması polemik çıkardı. Ebru Yaşar “Bu şarkıyı en iyi söyleyen benim” deyince, iş ‘kim en iyi söylüyor’ yarışına döndü. Keşke şu filmi izleseniz ve “kadına şiddet için kim nasıl söylerse güzel söyler” diyebilecek olgunlukta olsanız…
YEME İÇME DÜNYASINDA OLANLAR
- Doğal, katkısız lokumları ile meşhur Marsel, tarihi lokanta Pandeli için lokum üretti. Mısır Çarşısı’nın üst katında yer alan Pandeli’nin ruhuna uygun olarak, tarçın-karanfil ve fındıklı üretilen lokumlar enfes. Pandeli’de bulabilirsiniz.
- Nişantaşı The Bono’da Anadolu yemeklerinin çok iyi ve modern sunumları var. Sarmalar, lahmacunlar, pideler dışında siron kebabı, trüflü Trabzon yağlısı gibi imza yemekler de menüde. Yerel şarap kavı da var, benden duyurması.
- Geçen hafta Türkiye’nin en ünlü restoranlarının temsilcileri, ünlü şefler ve gastronomi yazarları; Uluslararası Turizm Gastronomisi ve Ağırlama Zirvesi FSUMMIT için Antalya’da buluştu. Antalya’yı bir gastronomi destinasyonu yapma hedefiyle yola çıkan organizsyonda; ağırlama sektörünün geleceği ve bu alandaki değişimler konuşuldu.
- Karaköy Güllüoğlu, Mutfak Sanatları Akademisi (MSA) öğrenci ve mezunları için bir eğitim programı hazırladı. Programda, Osmanlı saray mutfağından çıkan baklava hamurunun inceliklerini ve baklava ustalığının zanaata dönüşen yolculuğu anlatılıyor. İlki geçtiğimiz ay gerçekleştirilen ve yılda altı kez açılacak eğitim programında; baklavaya dair her şey öğretiliyor. Emeği geçenlere bravo.