Depremin ilk gününden beri bölgede yemek pişiren şef Mehmet Yalçınkaya demiş ya, “Dünyanın ne kadar boş olduğunu anladım” diye… Yaşadığımız kocaman boşluk daha iyi özetlenemezdi herhalde. Bizi kurtaracak, iyi hissettirecek tek şey var; o da dayanışma. Hele de bölgedeki kadınlar için hayat çok daha zorken. İşi, gücü, kariyeri falan da geçtim…
Her şeyini kaybetmiş, çocuklarıyla bir çadıra mahkum kalmış kadınların çaresizliğini düşünebiliyor musunuz? Çocuklarına istediği yemeği yapamamak, yıkayıp paklayıp okula gönderememek, bulaşığını yıkayamamak, duş alamamak onlarca imkansızlık içinde kadın ve anne olmaya çalışmak… Yerlerine koysanıza kendinizi, ne kadar zordur kimbilir. Bölgedeki binlerce kadın böyle yaşıyor bir aydır. O yüzden bu yıl kutlanan Dünya Kadınlar Günü; dayanışmanın, yaraları sarmanın, birlikte iyileşmenin ve kız kardeşliğin 8 Mart’ıydı. Bu konuda o kadar çok ve güzel mesaj gördüm ki, ‘yaşasın kadınlar’ dedim..
Biliyoruz ki, bu ülkenin yürekli, vicdanlı, kız kardeşliğe inanan kadınları bölgeden elini çekmeyecek, kadınlara omuz verecek, yaraları sarmak için elinden geleni yapacak. Hepimiz sıra sıra bunu yapacağız, bu yardımlaşmayı uzun vadeye yayacağız, kolay kolay unutulmasına da izin vermeyeceğiz. Çünkü yıllarca kapanmayacak bir enkaz var ortada. O yüzden… Bir gün gecikmeli de olsa, depremzede kadınların 8 Mart’ını kutluyorum; sabırları için, kendilerini bırakmadıkları için, hayata tutundukları için, içlerindeki güç için. Şahanesiniz siz.
KADIN ŞEFLERİN DAYANIŞMASI
Kadın dayanışması demişken… 8 Mart Kadınlar Günü vesilesiyle gastronomi dünyasının önemli 6 kadın şefi, bir dayanışma yemeği verdi dün. Ben son dakika katılamadım ama elini taşın altına koyan herkese desteğim tam. Kim bu 6 kadın şef? Aylin Yazıcıoğlu, Çiğdem Alagök, Çiğdem Seferoğlu, Suna Hakyemez, Yaren Çarpar ve Yeşim Erol. Her biri, Kadın Şeflerin Dayanışma Yemeği için kendilerine özgü 6’şar tabak hazırladılar. FoodinLife dergisi ve Hodan isimli mekanın ev sahipliğinde, Metro Türkiye desteğiyle gerçekleştirilen bu özel yemeklerden elde edilen tüm gelir de KAGİDER aracılığıyla deprem bölgesine ulaştırılacak. İşte 8 Mart’ı anlamlı hale getirmenin en güzel yolu. Kimse depremzedeleri unutmasın lüften.
BU KLİP ‘KADINLARIMIZ’ İÇİN…
Kadınlar Günü için bir çalışma da usta belgeselci Nebil Özgentürk’ten... Nazım Hikmet’in ‘Kadınlarımız’ şiiri eşliğinde, hem 8 Mart Dünya Kadınlar Günü hem de Cumhuriyet’in 100. Yılı’na özel bir çalışma hazırlamış Özgentürk. Bu klibin hayat bulması için de tamamen gönüllü bir çalışma yürütülmüş. Haluk Bilginer, Selçuk yöntem ve Mehmet Aslantuğ’un seslendirdiği klipte; Meltem Cumbul, Salih Kalyon, Hakan Bilgin ve Onur Akın performanslarıyla yer alıyor. ‘8 Mart’a, Kadınlarımıza Saygıyla’ isimli klibi, tüm dijital mecralarda izleyebilirsiniz.
OLAYA BAKIN…
Deprem felaketinin ardından, Tekirdağ İl Emniyet Müdürlüğü, Gaziantep’in İslahiye ilçesinde görev yapmak üzere çevik kuvvet personeli görevlendiriyor. Personelin başında bulunan 4. sınıf emniyet müdürü Y.I., görevlerini tamamlıyor ve 26 Şubat’ta Tekirdağ’a dönerken, depremzedeler için gönderilen yardım malzemelerini resmi otobüse yükleyip evine götürüyor. İhbar üzerine yakalanıp adliyeye sevk ediliyor ancak adli kontrol şartıyla serbest bırakılıyor. Olayın neresinde tutsan elinde kalıyor!
- Birinin depremzedeler için yollanan yardımları çalacak kadar vicdansız olmasına mı,
- Bunu yapanın güvenilmesi gereken üst düzey bir emniyetçi olmasına mı,
- Onu serbest bırakanlara mı, hangisine şaşıralım bilemedim. Allah’tan sonra savcılık karara itiraz ediyor, şahıs tutuklanıyor ama suçluların bırakılması işi nereye kadar gerçekten? Mahkemelerin iş yükü, gereksiz yoğunluk bir tarafa… Adalete inancımız kalmadı yahu! Biz ne yaşıyoruz bilen var mı gerçekten?
VİZYONDA NE VAR?
YİYEREK KENDİNİ ÖLDÜREN ‘BALİNA’
Önce pandemi, ardından kar kış, derken deprem felaketi.. Evlerimizdeyiz, mutsuzuz, sıkıntılıyız ve terapi niyetine pişirip pişirip yiyoruz. Etrafımdaki herkes aynı dertten muzdarip, ordan biliyorum. Anlayacağınız yeme işleri biraz psikolojik bu aralar! Umarım, yemek yiyerek kendimizi öldürme noktasına gelmeyiz diyeyim ve konuya gireyim… Yemek yiyerek kendini öldürmeye çalışan bir adamı izledim geçen gün...
3 dalda Oscar adayı olan ‘Balina’ filmi; yiyerek kendini öldürmek isteyen bir obezin hayatını anlatıyor. Tükenmişlik sendromu yaşayan, yalnızlık, umutsuzluk sorunlarıyla boğuşan 270 kiloluk ‘Charlie’yi de meşhur ‘Mumya’ filmlerinden tanıdığımız Brendan Fraser oynuyor. Aldığı kilolarla ve protezlerle müthiş bir fiziksel değişim geçiren oyuncu, resmen kariyerinin en akılda kalıcı performansını sergiliyor. Eşcinsel sevgilisi yüzünden ailesini terketmenin suçluluğu, sevgiliyi kaybetmenin acısı, yağlı bedenine bakıp ‘iğrençsin’ diye suratına haykıran kızı ve onunla arasını bir türlü düzeltememesi…
Durmadan yiyerek kendini ölümün eşiğine getiren bu adamı izlerken o kadar üzüldüm, o kadar acı çektim ki… Aşırı duygusaldı. Fraser’ın, ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülüne aday olmasına şaşmamalı. Hikaye tek mekanda geçtiği halde asla sıkılmıyorsunuz çünkü müthiş bir psikolojik drama. Kaçırmayın derim.