Bizim gazetenin arka sayfa editörü Rükzan Sağır, yine şahane bir habere yer verdi geçen gün. “Şımarık çocuk krizi” başlıklı haber şöyleydi: Uçakta öndeki yolcunun koltuğunu tekmeleyen ve annesinin müdahale etmediği çocuk videosu dünyayı ikiye böldü. Yolcuyu ve anneyi haklı bulanlar karşı karşıya geldi. Detaylara bakalım hemen... 100 milyonun üzerinde izlenen videoda; bir çocuk öndeki yolcunun koltuğunu tekmeliyor. Yolcu önce şakayla karışık uyarıyor, çocuk devam edince de annesine dönüp çocuğu kontrol etmesini istiyor. Anne de “Daha önce bir çocukla üç saat yolculuk ettiniz mi?” diyor ve çocuğa müdahale etmeyi reddediyor. Çocuk aynı şeyi yapmaya devam edince tartışma büyüyor, devreye kabin ekibi giriyor. Bu video yayılınca ‘anne mi, yolcu mu haklı?’ tartışması başlıyor. Birçok kişi çocuğuna toplum içinde nasıl davranması gerektiğini öğretemediği için anneyi suçluyor. Karşı taraf da topluluk içindeki çocukların varlığına tahammül edilmemesini gayri medeni buluyor.
Konu tam benlik çünkü bu konuda kaç kez yazdığımı, kaç kez farkındalık yaratmaya çalıştığımı inanın ben de bilmiyorum! “Tek derdin bu olsun!” demeyin rica ederim... Uçakta arka taraftan birinin sürekli koltuğunuzu salladığını ve tekmelediğini düşünün, kaç dakika dayanırsınız? Aynı şey sinemada da geçerli bu arada! Önündekini rahatsız ettiğini nasıl fark etmez insan, çok şaşırıyorum. Uçağa dönersek, anne büyük haksız bence! Çocuk bu, elbette koltuk tekmeleyebilir ama bunu yapmaması gerektiğini anlatmak, anlamıyorsa dikkatini başka yöne çekmek annenin görevi değil midir? Bu hikayedeki asıl sorun; annenin çabasızlığı, umursamazlığı!! ‘Ben anneyim, bu da bir çocuk, çekeceksin’ diyemezsin. Kimse senin çocuğuna tahammül etmek zorunda değil. Kibar olsan, biraz mahcup olsan; insanlar belki tahammül gösterecek ama mecburiyet dayatırsan bu olur! Birlikte yaşamanın asgari koşulları görgü kurallarıdır ve ne yazık ki o kadar az insan bunu önemsiyor ki… Özgüvenli çocuklar yetiştiriyorum ayağına öyle saygısız bir nesil yetiştiriliyor ki, işte o yolcunun ve benim gibilerin itirazı biraz da buna aslında. Geçen gün tam da bu konuda bir paylaşıma denk geldim, yeri gelmişken onu da paylaşayım...
‘Benim çocuğum en iyisidir’ ebeveynliği!
Yukarıda bahsettiğim paylaşım yazar Can Serhat Halis’e ait. Twitter’da, pardon X’te (buna hiç alışamadım!) benzer konuda farkındalık yaratmaya çalışıyordu. Hislerime tercüman olduğu paylaşmak istiyorum. Yazdıkları özetle şöyleydi: “..Son yıllarda fütursuzca çoğalan tuhaf bir aile içi eğitim anlayışı; yani ‘benim çocuğum en iyisidir’ ebeveynliği Türkiye’de berbat bir insan modelinin yetişmesine neden oldu.
* Kentli orta sınıf, bireysel gelişim kitaplarının yönlendirmesiyle, pedagojik eğitimi olmayan isimlerin kuyruğunda, çocuklarını şımarık bir edayla yetiştirmeye başladı. Bu ebeveynler, çocuklarının en iyi, en zeki ve en güzeli olduğuna hem kendilerini hem çocuklarını inandırdılar...
* ‘Özgüvenli çocuk yetiştirme’ adı altında, her istediğini yapan, çevresinden daha üstün olduğu kanısıyla yetişen, şımarık, nobran ve küstah çocuklar hızla boy göstermeye başladı. Kendisi dışında hiçbir şeye saygısı olmayan bir tip üredi.
* Çevresinden daha üstün olduğu kanısıyla yetiştirilmiş bu nesil, etraflarındakilere karşı acımasızlaştı. Bu profile, kendisi dışındaki kimsenin önemli olmadığı bilinci de aşılanınca, iş çığırından çıktı. Bencil, küstah ve herkesi rakip olarak gören bir insan formasyonu oluştu.
* En trajik durumlarla hatta ölümlerle ve intihar girişimleriyle bile dalga geçen, insanların fiziksel görünüşleriyle ya da eksiklikleriyle alay eden tipler çoğaldı…
* İlginç olan, bu profil, evin dışında istediği şey olmayınca; bunu kabullenemeyen, anında rayından çıkan, öfkelenen tehlikeli bir insana dönüşmeye başladı. Bu tehlike, herhangi bir mekanda istediği şarkıyı çalmadığı için müzisyenleri öldüren bir magandalaşmaya kadar ilerledi..” Yazının özeti bu ve son derece doğru tespitler. Bir annenin çocuğuna edepli davranmayı öğretmesi, toplumun da edepli/saygılı olmasını sağlıyor. Özgüvenli çocuğa tamam ama gereksiz özgüven evlerden ırak!
Bunun adı magandalık!
Bugünkü konumuz birlikte yaşama kültürü, nezaket, saygı madem… Resul Dindar’ın sahnede yaptıklarını da bugün köşeye iliştirmek isterim, ki tavrımız belli olsun! Olaylar malum... Artvin Arhavi Kültür ve Sanat Festivali’nde olay çıksın diye iştahlı iştahlı ‘size çok güzel bir şey söyleyeceğim’ demesi, sahneye çıkmak için kendisini bekleyen Demet Akalın’ı seyirciye şikayet etmesi, “Ben buranın çocuğuyum, sen beni tanımıyorsun” diye tehditvari konuşması ne büyük çiğlik, ne büyük ayıp. Birincisi; Karadeniz çocuğuysan ev sahibisin demektir, ayıp etmeyeceksin. İkincisi; karşında kadın var, aklını başına alacak, onu ezmeye çalışmayacaksın. Ya millet senin gazına gelseydi?!! Allah’tan o saygılı insanlar seni kaale almadılar! Üçüncüsü de; sahne süren bitmediyse bile bunu en naif şekilde söyleyeceksin çünkü karşındaki meslektaşın! Yaptığınla kaldın, seni böyle kaba bir insan olarak tanıdık, iyi mi oldu şimdi?