Koronavirüs vakaları arttı, yeni yasaklar geldi. Böyle giderse devamı da gelecek belli ki. Fakat açıklama yapıldıkça kafalar da epey karıştı bu arada… Saat kaçla kaç arası çıkmak serbest, nereye gitmek serbest, AVM’lere kaçta gidilecek, nasıl gidilecek, restoranlar ne yapacak onlarca soru uçuştu beyinlerde. Milyonlar bir korona metninde ne denildiğini anlamaya çalıştı. Neyse ki dün net bir şekilde her şey anlatıldı, tekrar gerekli açıklamalar yapıldı. Elbette olacak bunlar...
Cahili var, eğitimsizi var, yaşlısı var, kurallara uymak istemeyeni var, en önemlisi de insanların mavra yapası var. Bu da işin ayrı boyutu işte! Bu kadar ciddi bir virüs salgını var, vaziyetler karışık ama biz hala geyik peşindeyiz, bu da gösteriyor ki hiç iyi değiliz! Ya da iyiyiz belki, bilmem. Akıl sağlığımızı böyle koruyoruz belki de, kimbilir. Bir psikolog bize bu yaptığımız nedir anlatsa keşke...
Korona kuralları ve yasaklarıyla böyle eğlenen başka bir ülke var mı hakikaten? Açıklamanın yapıldığı günden beri acayip mavra dönüyor sosyal medyada. WhatsApp gruplarında herkes birbirine önlemlerden ne anladığını anlatmaya çalışıyor.
Kimi ‘Anlayamayacak ne var?’ diyerek olayı iyice saptırıyor… Kimi grafiklerle çize çize anlatıyor ama içinden çıkamıyor. Kimi de bütün bunlara kızıyor; ‘ortada bu kadar ciddi bir durum varken neyin mavrası bu?’ diye. Bakınız o da aşağıdaki yazıda…
Bu kadar zor mu?
Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Mustafa Necmi İlhan, mavranın patladığı akşam şöyle bir şey yazdı Twitter’da:
“Bu kurallarla dalga geçmek, ‘saat kaç ile kaç arası çıkacağım anlamadım’ demek yerine; ‘nasıl daha iyi uyarım ve çevremi motive ederim” demek gerekiyor...”
Hoca yüzde yüz haklı. Kurallara uymak bu kadar zor olmamalı. Taş taşımıyoruz sonuçta!
Evet meraklı ve soruşturmacı olalım ama onca bilim kurulu üyesi, onca uzman ve yetkilinin de bu salgını yok etmek için çabaladığını unutmayalım. Yaşadığımız şey korkunç. Önümüzü göremiyoruz, ne kadar sürecek bilemiyoruz. Çok canımız sıkılmış olabilir, artık bıkmış, bunalmış olabiliriz. Bu gerçeği yumuşatmak için eğlenmek bir çözüm elbette; belki sorunlarla böyle baş ediyoruz ama sulandırmayalım ve kimsenin sağlığıyla oynamayalım lütfen.
Sağlıkçılara sabır dilerim
Biz işin dalgasındayız ama önemli bir konu var: Daha doğru düzgün nefes alamadan, kendilerine gelemeden ikinci kez ciddi bir mesaiye başlayan sağlıkçılara Allah gerçekten kolaylık versin. Tüm doktorlara, hasta bakıcılarına, hastane güvenliğine, filyasyon ekiplerine, ambulans görevlilerine yani tüm sağlık çalışanlarına sabır diliyorum, metanet diliyorum. İşleri gerçekten zor. Biz dikkat etmedikçe onlar durmadan çalışıyor. Bunu düşünüp biraz özen, biraz dikkat gösterelim lütfen.
Nasıl bir kuşak yetişiyor?
Sağlıkçılar kadar çocuklara da çok üzülüyorum… Eğitim hayatlarının en önemli döneminde, her şeyi temelden öğrenmeleri gereken bu yaşlarda, hatta okulda sosyalleşmeleri gerekirken; evde yalan dolan bir eğitim alan çocuklara çok yazık oluyor. Ebeveynlerin paylaşımlarını okuyorum. “Okul yok, oyun yok, arkadaş yok; her şeyin sanal olduğu, gerçek ile hayalin birbirine karıştığı çok tuhaf bir dönem yaşıyorlar. Umarım hiçbirinde ağır psikolojik sorunlar kalmaz” diyorlar. Hasar kalmaması mümkün mü hiç? Sosyal olmayan bir çocuk nasıl gelişecek ki? İşte önceki gün olanlar... 13 yaşındaki bir çocuk, eve oyun oynamaya gelen arkadaşını çekiçle öldürdü. Olayın sebebinin bilgisayar oyunları olduğu tespit edildi. Ailelere çok iş düşüyor. Çok dikkatli olmak, çocuklarının ruh sağlığını düşünmek zorundalar.
Bu arada, eğitimle ilgili başka bir sorun daha var: Arkadaşım soruyor: “Kimi okullar haziran ayına kadar açılmazsa, iki yıllık üniversite okuyanlar, okula gitmeden mezun olacak!” Gelecekteki eğitimsiz eğitimlilerin farkında mısınız? Nasıl bir kuşak yetişiyor izliyor musunuz? Bu konularda kalıcı çözümler üretmek, ciddi ve radikal önlemler almak gerekmiyor mu artık?
Beğenelim ama lütfen abartmayalım!!
İstesek de, istemesek de online yaşıyoruz artık... ‘Şu zoom’dan ne zaman kurtuluruz, online konser, tiyatro, sergi izlemeyi ne zaman bırakırız’ diye umutla beklerken hoop başa döndük. Yine online platformaların esiriyiz, hem de öyle böyle değil. Öyle ki, bu platformlarda yayınlanan her yeni şeyin üzerine vahşice atlıyor, anında tüketiyor, avını bekleyen hayvanlar gibi yenisini bekliyoruz.
Bu öyle bir bir bombardıman ki, sürekli bahsedilen bu iş ne, anında öğrenmek istiyoruz. İşte Berkun Oya’nın dizisi ‘Bir Başkadır’ onlardan biri. Günlerdir herkes bu diziden bahsediyor, bu diziyi yazıyor, bu dizinin kritiğini yapıyor. Türkiye’deki insan manzaralarından kesitler diyebiliriz özetle... Ama televizyonda bize sunulan insanlar değil bunlar.
Gerçek. İşe parti elbisesiyle giden, yataktan topukluyla çıkan kadınlar yok. Hepsi gerçekten aramızda olanlardan. Mesela bir türbanlı, ona karşı önyargılı bir psikiyatrist. Arada kalmış başka bir psikiyatrist. Laik ve muhafazakâr kesim arasındaki uçurumlar, eşcinsellik, ilişkilere dair çok gerçek şey var. Ve oyunculuklar çok iyi. İzledim, çok da beğendim.
Hatta Öykü Karayel gerçekten olağanüstü oynamış ama ‘yeter’ diye bağırasım geldi! ‘Fazla abartmadınız mı ya?’ diye... Sonra düşündüm; o kadar az gerçekçi şey izliyoruz ki; bizimki tam bir açlık hali! Sürü psikolojisini de ekleyin üzerine, olan budur işte. Yeni bir dizi başlayana kadar cümleten geçmiş olsun.