‘Son Akşam Yemeği’ filmi, şu an vizyonda. Atatürk’ün “Efendiler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz” dediği akşam yemeğinin hikayesi anlatılıyor. Detaylarını aşağıda yazacağım ama şu sahneden bahsetmem lazım önce: Latife Hanım, Çankaya Köşkü’nde Gazi Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına sunulacak akşam yemeğinin menüsünü oluşturmak için baş aşçıyı yanına çağırır ve onun da görüşlerini alarak bir menü oluşturur. Sonra bir an durur ve “Peki siz..” der merakla baş aşçıya, “Siz, Cumhuriyet hakkında ne düşünüyorsunuz?” O da “Ben cahilim, anlamam hanımefendi” diye cevap verir. Latife Hanım da ona “Olur mu, bakın siz yemek konusunda fikrinizi söylediniz, ben fikrimi söyledim, sonra ortak bir kararla menüyü oluşturduk. Her şeyi birlikte inşa ettik. Cumhuriyet tam da bu!” Baş aşçı da “Cumhuriyet ne güzel şeymiş” diye cevap verir sevinçle. Kelimeleri tam hatırlamasam da diyalog aşağı yukarı böyleydi. O akşam yemeğinde ilanına karar verilen Cumhuriyetimizin 100. yılını kutluyoruz bugün.
Ülkenin dört bir yanında marşlar, balolar, etkinlikler, bayraklar, konserler, filmlerle kutlanıyor 100’üncü yıl. İyi ki de yapılıyor bunlar ama Cumhuriyet’e sadece kutlayarak, bayrak sallayarak sahip çıkılamaz. Cumhuriyet sadece bir yönetim biçimi değil çünkü. Adalet, demokrasi, eşitlik, hoşgörü, erdem, ahlak, insana yatırım, eğitim, bilgi, inanç demek aynı zamanda. Tüm gereklerini yerine getirerek sahip çıkabiliriz bu Cumhuriyet’e. 100 yıllık Cumhuriyet’iz ama 100 yıldır karmakarışığız. Çok genciz ama çok yorgunuz. Asla yıkılmıyorsak, Cumhuriyet’in temelleri çok sağlam olduğu için. Bu sağlam harca güvenerek ama gereklerini yaparak devam etmeli mutlaka. Nice 100 yıllara. Çünkü Cumhuriyet güzel şey.
EN İYİ ATATÜRK KİM?
100. yılın hakkını en iyi veren, sinema sektörü bence. Atatürk’ü ve o dönemde yaşananları anlatan sağlam filmler yapıldı çünkü. Haftaya vizyonda olacak ‘Atatürk’ filmi, merakla bekleniyor mesela. İki hafta önce ‘Zübeyde, Analar ve Oğullar’ görücüye çıktı. Bu hafta da ‘Son Akşam Yemeği’ girdi vizyona. Diğerlerini izlemedim ama Levent Onan imzalı ‘Son Akşam Yemeği’ni izledim ve fikri çok beğendim. Zira meseleye cepheden falan değil, mutfaktan bakmış. Mutfağın/sofranın birleştirici gücünden ilham almış. 28 Ekim 1923 akşamı Çankaya Köşkü’nde verilecek akşam yemeği ve öncesindeki mutfak hazırlıklarıyla başlıyor film. Baş aşçının kaza geçirmesi sonucu, yemekleri o akşam saray mutfağında çalışmış, geçmişin ve Osmanlı’nın hatıralarıyla yaşayan, yaşlı ve engelli aşçı pişiriyor. Bunların hepsi bir metafor aslında. Cumhuriyet’in hangi temeller üzerine kurulduğunun altı çiziliyor. Osmanlı ile Cumhuriyet’in bağları anlatılıyor. ‘Geçmişi unutmayalım ama geleceğe bakalım’ mesajı ortaya konuyor. Nerden bakarsanız bakın, fikir olarak şahane! Filmin sanatsal yönü, dekorları, oyunculukları da çok başarılı. Onur Tuna’nın daha uzun ve ince olması dışında Atatürk’e çok ama çok benzediğini söylemeliyim. Bence vizyondaki en iyi Atatürk! Filmin müzikleri Fahir Atakoğlu imzalı. Sezen Aksu sesini duymak ise kulağa çok iyi geliyor hâlâ. Bu arada filmde ikram edilen yemekler de hayal mahsülü elbette… Çünkü o gece sofrada ne yenildiğine dair herhangi bir belge/kayıt yok; sadece rivayetler var yapımcı Selim Tuncer’in söylediğine göre...
PEKİ EN İYİ MARŞ KİMİN?
100. yıl şerefine müzik sektörü de harıl harıl üretim yaptı, bravo gerçekten. Erol Evgin, ‘100 Yılda Yüz Akıyla’ marşını besteledi ve okudu. Fazıl Say, Ayten Mutlu’ya ait ‘Ver Elini’ şiirini besteledi. Kenan Doğulu, ‘İkinci Yüzyıl’ marşını görücüye çıkardı. Tarkan, ‘Sen rahat Uyu’ adlı bir eser yazıp besteledi. Kıraç, Ege, Soner Arıca, Aysun-Ali Kocatepe çifti de başka şarkılara imza attı. Ama sanırım en çok rapçi Norm Ender’in ‘Parla’ adlı marşı beğenildi. Elimde bir ölçüm cihazı yok ama paylaşımların sayısından ve yapılan övgülerden edindiğim izlenim bu; Norm Ender ipi göğüslemiş görünüyor. Yine de... Başıma bir şey gelmeyecekse eğer, ben bunların hiçbiri için ‘budur, olmuş’ diyemiyorum naçizane. Herkesin çabalaması şahane, herkesin emeğine sağlık ama bu karışıklığın içinde hiçbiri öne çıkmıyor, dillere pelesenk olmuyor, tüyleri diken diken etmiyor! Keşke güçler birleştirilse, herkes duygusunu, bilgisini katsa ve ortaya muazzam tek bir eser çıkarılsaydı... Hem Cumhuriyet’in birleştirici gücüne yakışır, hem de çok daha güçlü bir eser çıkardı belki, kimbilir.
UFUK AÇICI SÖYLEŞİLER MARKA’DA
Türkiye’nin önde gelen iş ve fikir platformlarından Marka Konferansı, bu yılki buluşmasını Cumhuriyet’in 100. yılına adadı. 20 yıldır Yapı Kredi World’ün ana sponsorluğunda gerçekleştirilen Marka Konferansı, Türkiye’nin yeni yüzyılını şekillendirecek fikirleri ortaya çıkarmayı ve iş dünyasının geleceğine ışık tutmayı hedefliyor. Atatürk Kültür Merkezi’nde 2-3 Kasım tarihlerinde gerçekleştirilecek konferansta; iş hayatındaki cinsiyet eşitsizliği, eğitim ve mülteci sorunu, azınlık psikolojisi, ötekileştirme ve iklim krizi gibi konular mercek altına alınacak ve çözüm önerileri sunulacak. Konferansta ayrıca; hipergerçeklik, sürdürülebilir moda, mikro tarım teknolojisi ve derin uzay iletişimi gibi kavramlar üzerinden yenilikçi konseptler ve yaratıcı fikirler de paylaşılacak. Türkiye ve dünyadan birçok özel ismin de katılacağı buluşmada, 60’ı aşkın konuşmacı yer alacak. Ufkunuzu açmak için yerinizi ayırtın.