Kabul edelim, İstanbul’da büyük bir taksi sorunu var. Eskiden trafik saatlerinde taksi bulmak zor olurdu, artık günün her saatinde durum aynı. Bu nüfusa yetmiyor taksiler demek ki! Taksicilerin isyanı, itirazı, pastayı bölüşmek istememesi vatandaşın sorunu değil, buna artık bir çözüm bulunması gerek. Geçenlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Twitter hesabından bir soru sordu: “İstanbul’daki taksi işletmeciliği hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye… Hemen sıraladım aklımdakileri: “Taksi yetersiz. Olan mesafeyi beğenmiyor. Klima asla açmıyorlar... Hele Taksim’de asla taksiye binemiyorsunuz çünkü boş olsalar da, sizi beğenmiyor, Arap turist bekliyorlar.”
Bir çözüm bulmak için mi, Twitter hesapları boş durmasın diye mi yaptılar bu anketi bilmiyorum tabii… Ben vatandaş olarak görevimi yaptım, şikayetimi ilettim. Sonra dün Posta’da okudum; artan şikayetler üzerine polis turist gibi davranıp taksileri denetlemiş. Kural ihlallerini gizli kamera ile tespit etmiş. 50 liralık mesafe için 50 Euro isteyen taksiler bile varmış!
Polis, çok sayıda taksiciye ceza uygulamış, bir aracı da bağlamış. Geçen gün de bir arkadaşım, Taksim The Marmara otelinin önünde taksi aramış. Yok araç değişim saati, yok rezervasyon diyerek hiçbir taksici almamış onu. Hemen karşıda duran turizm polisine şikayet etmiş bu taksileri. Polis de bizzat gelip kendisini taksiye bindirmiş. 3 tanesine tutanak tutmuş, ancak 4’üncüye binebilmiş! Hale bak! Taksiye binmek için bile torpil arayacağız resmen! Ne yapalım yani, sürekli polis eşliğinde mi taksi çağıralım? Bize çözümle gelecek birileri var mı acaba?
OLİMPİYAT’TAN AKILDA KALANLAR
2020 Tokyo Olimpiyatları sona erdi. Aklımızda neler kaldı peki?
- Öncelikle 2 altın, 2 gümüş, 9 bronz madalya ile Türkiye’nin rekora imza atması.
- Mete Gazoz’un altın madalya getiren ok atışından sonra yaptığı hareket. Çok yayılır benden söylemesi!
- Türkiye’de belki de ilk kez voleybolun bu kadar izlenmesi… Voleybol Kadınlar Milli Takımı’nın maçları Türkiye’de en çok izlenen yayınlar olmuş.
- TRT spikerinin güreşçi Yasemin Adar’ı canlı yayına alırken “Bronz kazandı ama olsun” diyerek ayıp etmesi…
- Ve en unutulmaz görüntü; altın madalya kazanan İngiliz yüzücü Tom Daley’in; diğer maçları tribünden takip ederken örgü örmesiydi. Harıl harıl ördüğü kazak, atkı, bere gibi el emeği göz nuru ürünleri madewithlovebytomdaley isimli hesapta satıp, beyin tümörü hastalarına bağış toplaması da madalyalık hareket değil mi?.
MESSİ’Yİ BILE AĞLATAN HAYAT…
Futboldan anlamayan herhangi biri bile Lionel Messi ismini biliyordur bence. Arjantinli futbolcunun, 21 yıllık takımı Barcelona’dan sözleşmesi yenilenmediği için gözyaşları ile ayrılması gündeme damga vurdu malum. Tüm dünya bu ayrılığı ve Messi’nin salya sümük ağlamasını konuşuyor.
Bense görüntüleri izlerken şunu geçirdim içimden: Futbolun efsanesi Messi’yi bile, “Ailem ve ben burada kalmak istiyorduk, ayrılmaya hazır değilim” diye ağlatan hayat bize neler yapmaz ki! Hakikaten hayata biraz böyle baksak, hepimiz için iyi bir terapi olmaz mı?
İŞTE HAYAT BÖYLE BİR ŞEY!
Jennifer Lopez bir süre önce nişanlandığı Alex Rodriguez’den ayrılmış ve hemen arkasından 17 yıl önceki sevgilisi Ben Affleck ile olmaya başlamıştı. Alex öpüşürken bile gözü dışarda olan, etrafı dikizleyen bir adamdı. Zaten mutlu da edemedi; ayrıldılar. Sonra Ben Affleck döndü.
Adam yılların acısını çıkartırcasına sarılıyor, öpücükler konduruyor, kadının yanından yöresinden ayrılmıyor. Dolayısıyla iki hikaye hep kıyaslanıyor. womenslook isimli bir Instagram hesabı da bu karşılaştırmayı fotoğraflarla yapmış ve altına “Hayat bu!” demiş. O kadar anlamlı ki… Gerçekten de hayatın matematiği böyle.
İlgi, sevgi, özen görmediğin yerden uzaklaştığında, bir narsistin egolarına teslim olmadığında; hayat sürpriz yapıp, sana o istediğin öpücükleri, ilgiyi, sevgiyi getirip önüne koyuyor. Yeter ki ilgi görmediğin yerde durma, bekleme yapma! Hep derim, magazin haberlerine magazin diye bakıp küçümsemeyin. Doğru bakarsanız, hayata dair öyle çok şey söyler ki…
NİKAH ŞEKERİ YERİNE KİTAP
Düğünlerde nikah şekeri modası yavaştan kalkıyor. Kimi tohum veriyor, kimi kedi köpek maması, kimi lavanta torbası. Geçen gün evlenen bir çift de davetlilerine dünya klasikleri vermiş nikah şekeri yerine. Görünce ‘Aa ne şahane’ dedim. Sonra haberin altındaki yorumları okudum. Kimi ‘On numara hareket, ne şahane’ derken, kimi de şunları yazmıştı:
- Şahane de, şeker 3.5 TL, kitabın ucuzu ne kadar ki? Masraflı düğün.
- Saçmalık, okumaya gönlü olan gider alır..
- Haber değeri mi var bunun?
- Neden insanlar evliliklerini bir sosyal sorumluluk projesi gibi görmeye başladı? Her an, her konuya bir sosyal mesaj iliştirme çabası ne kadar sıkıcı.
- Güzel ama popülist hareketler
- Düğün sahipleri imaj çalışması yapmış, arkadaş ortamında 30 yıl satıp, torunlara anlatırlar artık.
Böyle onlarca yorum. Hiç şaşırmadım. Kitaba, okumaya, öğrenmeye, bilgiye bu kadar karşı bir toplumda, elbette hoş karşılanmayacaktı bu iş. İnsanlara hoş bir anı bırakmak bile bazen kabahat olabiliyor.