Son günlerde herkes ‘The Social Dilemma’yı konuşuyor. Türkçe ismiyle, ‘Sosyal İkilem’ isimli belgeseli. Muhtemelen çoğumuzun bildiği şeyler anlatılıyor. Yani sosyal medyanın karanlık yüzü ama anlatımlar çok çok iyi. Zira; eskiden Facebook, Twitter, Google, Pinterest gibi sayısız teknoloji şirketinde bizi ‘esir alan’ yazılımları yaratan, geliştiren dahi isimler yani oyunun gerçek oyuncuları anlatıyor olanı biteni, nasıl bir yanılsama içinde olduğumuzu. Öyle sağlam yerden anlatıyorlar ki üstelik; ‘vay be’ diyorsunuz... Hatta izlerken gerçekten panik oluyorsunuz, ‘durum bu kadar mı ciddi?’ diye.
Hepimiz sosyal medyaya, internete bağımlıyız ama bu hale nasıl geliyoruz, onu özetliyorlar. Olay, kişisel bilgilerimizin kayıt altına alınması meselesi de değil sadece.. Yaptığımız her şeyin nasıl yakından izlendiğini, hangi görsellere takıldığımızı hangisi üzerinde ne kadar vakit ayırdığımızı inceliyorlar.
Bu verilerle kişiliğimiz, tüm özel hayatımız biliniyor; bu sayede de bizi artık yönetebiliyorlar. Yani mesele basit bir ‘bizi gözetliyorlar’ durumu değil. Bu verilerle ne yaptıkları, ne kadar ileri gidebildikleri!! İşte o da aşağıdaki yazıda…
Bilgi çağından cehalet çağına…
“Bu sosyal medya araçları muhteşem şeylere önayak oldu. Bilgilendirmesinin yanısıra; kayıplar bulundu, organ donörleri bulundu, yardımlar toplandı. Bunlar iyi ama madalyonun öbür yüzünü hiç düşünmüyoruz” diyor konuşanlardan biri... Mesela bu araçlar; artık sosyal yapıyı bozuyor.
Bilgi çağından dezenformasyon çağına geçmiş durumdayız. Sahte haberlerle besleniyoruz. Giderek daha fazla kutuplaşıyoruz. Bilinçaltı mesajlarla seçimleri etkilemek bile buna dahil. İşte, filmdeki en çarpıcı hikayelerden biri: Google’a girip ‘iklim değişikliği’ yazın. Yaşadığımız yere göre farklı sonuçlar çıkarır. Kimine ‘bu iş yalan’ der, kimine ‘hayatı sonlandırıyor’ der.
Sizin ilgilerinize göre bilgi verir. Bir sihirbaz tarafından manipüle edilmek gibi özetle. Amaç; bir kişinin dikkatini çekmenin yolunu bulmak. Sana ne kadar zaman harcatabiliriz? Bize hayatının ne kadarını verebilirsin? İş modeli bu; dikkat ekonomisi yaratmak ve seni ekranda tutmak. Reklam verenden de para kazanmak.
“Bu durum 20 yıl daha sürerse, kasıtlı cehaletle medeniyetin sonunu getireceğiz” diyor biri. Abartılı bir öngörü mü? Dünyanın haline bakarsak, çok gerçekçi bence.
Ne yapmalı?
Filmde; “Peki, şimdi çözüm olarak ne yapacağız?” sorusu da soruluyor elbette ama filmin en zayıf tarafı da bu. Net bir cevapları yok! “İnsanlar bu teknolojileri nasıl yarattıysa, değiştire de bilir. Her birimiz sömürülebilir bir kaynak muamelesi görmemeyi talep edebiliriz. Bunu herkes sorun olarak görmeli. Toplu irade mucize gerçekleştirebilir” deniliyor. “Bu işe etik tasarımlar getirilmeli” deniliyor ama nasıl olacağı anlatılmıyor. Kişisel önlemler arasında ise şunlar sayılıyor:
- Gelen bildirimlerini kapatın ya da sayısını azaltın. Bu yolla merakımızı sürekli kaşıyorlar ve bizi ekran başına çekiyorlar. Kapatmıyorsak, kendimizi onlara teslim etmişiz demektir.
- YouTube’un size tavsiye ettiği videoları izlemeyin.
- Bir şeyi paylaşmadan önce kaynağını kontrol edin.
- Tıklamalarınızla oy veriyorsunuz, tıklamayın.
- Farklı görüşleri de takip edin, farklı bilgiler aldığınızdan emin olun.
Aileler sınır koysun
- Tüm cihazlar, belli saatte yatak odasından çıkarılmalı.
- Çocuklar liseye gidene kadar sosyal medya yasağı konmalı.
- Çocuklara zaman sınırı koyulmalı. ‘Cihazınla kaç saat geçirmek istiyorsun’ sorusunu sorun, zaman belirleyin ve daha fazlasına izin vermeyin. Bütün sosyal medya mecralarının yöneticileri, çocuklarını bu beladan uzak tuttuğunun altını çiziyor ısrarla. Kulak vermekte fayda var.
Tuhaf ama gerçek!
- Kemal Kılıçdaroğlu şöyle demiş: “Kahvehaneler açık, oyun oynamak yasak. Halbuki her oyunda yeni deste açın, çözüm bu kadar basit!” Ülkenin ana muhalefet lideri kendini aştıkça aşıyor. Keşke ülkenin onca sorunu için de düşünse, böyle keskin ve net çözümler sunsa değil mi?
- Yeni anne olan Ebru Şancı şöyle demiş: “Yüzüme anne sütü sürüyorum. Tonik niyetine kullanıyorum. Buzdolabında saklıyor, yüzümü siliyorum...” Yıllar önce de Ebru Akel, yüzüne hemoroid kremi sürdüğünü söylemiş, olay olmuştu. Anne sütü onu sollar mı izleyip göreceğiz..
- Madonna, hayatının anlatılacağı filmde senarist ve yönetmenlik yapacakmış; şöyle demiş: “Anlatılmamış ve ilham verecek çok hikaye var ve bunları benden daha iyi kim anlatabilir?” Hülya Avşar da aynı yanlışta ısrar etti, hayatını anlattığı ‘Selfie’yi toplamda 2 bin 400 kişi izledi. Tuhaf ama kimse egosunu bir kenara bırakamıyor.
Kaputta emniyete buyrun
Bursa’da otomobiline saldırıp kaputunun üzerine çıkan magandayı, 2 kilometre kaputun üzerinde seyahat ettirip emniyete kadar götüren sürücü Yasemin Erdem; hepimize iyi geldi. Çünkü haberde magandaya pabuç bırakmamak var. Komik haller ve görüntüler var. Kadınlara örnek olmak var. Kendi adaletini aramak var. ‘Oh be, bir maganda da başaramadı’ diye ferahlamak, ve tadını çıkarmak var. Elbette tadını çıkaracağız, ne yapacağız ki başka?