Müzede bir tane bulunan kupanın ikincisi için çıkılan yolda bertaraf edilmesi gereken Sparta Parg’dı. İlk maçta rövanşın rahat geçmeyeceği çok belliydi. Nitekim ilk yarı kelimenin tam anlamıyla kıran kırana geçti. Bu yarıda sadece üç sarı kart çıkması ‘Avrupa faul standartları’nın bizim ligimizden ne kadar farklı olduğunu gösterdi. Dayının kaptırdığı top kalemizde gol oldu.
Abdülkerim tam zamanında kafayı vurdu ve oyuna geri döndük. Aktürkoğlu ve Torreira kötü vurdu, Icardi kafayı vuramadı, rakibin golü santimlerle ofsayttı derken ilk yarı bitti. Değişiklikler maalesef orta alan direnci tamamen düşünce geldi. Başa baş oynamaya çalışırken Kaan olmayacak pozisyonda kırmızıyı yedi. 20 küsur dakika bu şartlarda 10 kişi mücadele etmek hiç kolay değildi. Bu kart kırılma anı oldu. Üstüne pis bir gol yedik. Şanssızlığın bu kadarına da ne denebilir ki?
Güç dengesi bozulunca bir top kaybı ile bir gol daha yedik. Umutlar zaten çökmüşlen Zaha’nın şımarıklığından bir gol daha gördük kalemizde. Prag’da baharı yaşamak isterken kışı gördük. Değişikliklerin yanlışlığına mı yanalım, bu vasat takıma elenmemize mi, yoksa bir türlü tutturamadığımız oyuna mı? Bir sol beki Avrupa’ya yetiştiremediler. Devşirme beklerle de olmadı, olamadı. Ne diyelim? Canınız sağ olsun diyeceğiz de çok yazık oldu. Bu Prag’a elenecek takım değildik. İlk yarıda bulduğumuz fırsatlarla bu işi bitirebilirdik. Şimdi taraftarın düşüncesi; bu moral bozukluğunun lige yansımaması. Artık bu maçı acilen unutmalı ve mevcut hedeflere odaklanmalı Galatasaray