Sinan Akçıl ve Ebru Şallı yaklaşık 1 ay süren ayrılıklarının ardından yeniden barıştı. Akçıl'ın yeni yazdığı 'Vazgeçilmezim' adlı parçanın barışmalarında çok etkili olduğu konuşuluyor. Barışma sürecinde şarkı kadar etkili olan bir isim var: Demet Akalın...
Akalın çok sevdiği ve şarkılarını seslendirdiği meslektaşı Sinan Akçıl'la Ebru Şallı'nın barışma haberlerini duyar duymaz ikiliyi yemeğe çıkarmış.
Rumelifeneri Kahraman Balık'ta Demet Akalın, eşi Okan Kurt ve kızı Hira ile Sinan Akçıl-Ebru Şallı çiftini ağırlamış. Hira gece boyu Sinan Akçıl ve Ebru Şallı'nın ilgi odağı olup ikiliyi daha da yakınlaştırmış.
Reklam iddiaları var
Kulislerde bu ayrılık hakkında reklam iddiaları var. Çok iyi giden bir ilişkinin bir anda bitmesi. İlginç ve ses getiren detayların basına yansıması.
Bu yazımda sizlere 'vahşi doğa ünlüleri'nden bahsedeceğim. Nerede, nasıl yaşarlar? Amaçları, araçları nelerdir? Ters psikolojiyle teknelerini nasıl yürütüyorlar? Beraber okuyup göreceğiz.
Doğaları gereği hayat şartlarının sahil kısımlarına göre daha vahşi olduğu Taksim, Cihangir ve Karaköy gibi yerlerde zaman geçirmeyi seven bu ünlülerimiz, gece başka gündüz başka bir hayat sürerler. Gün ışığında genelde dinlenmeyi ve neşeli, güleryüzlü oldukları sohbet ortamlarını seçerler. Gece olunca ise vahşi doğaları gereği adeta bir yırtıcıya dönüşürler. Kanlarına alkol de karışınca herkes onlar için artık düşman ve avdır. Galalarına, albüm lansmanlarına, dizi tanıtımlarına haber yapmak için gelen magazin gazetecileri, gece karanlığında ise bazen ihtiyaçtan, bazen de zevk uğruna bir düşman ve avdır. Hakaret ederler, küfür ederler. Bazen şahıslarına, bazen de ekmeklerine... Bilmezler ki biri o ekmekle üç çocuk bakar, diğeri hasta annesine. Bir başkası da Anadolu'da ailesini bırakıp gelmiş, İstanbul'da hayat mücadelesi veriyordur. Halbuki saldırıp parçalamaya çalıştıkları kişiler, kendilerine ne hakaret etmiştir ne de taciz. İstemedikleri sorulara cevap vermeden gitmektense kalp kırıp hakaret etmeyi tercih ederler. Çünkü onlar doğası gereği vahşidir.
Bu av süreci, devamlı yaşanır. Sonra kişinin galası, albüm lansmanı, dizi zamanı gelir çatar. Her şey güllük gülistanlık olur. O şahıs gider, yerine melek gibi biri gelir. Bu süreç de hep böyle yaşanır gider.
Yukarıda "Bazen de ihtiyaçtan" diye bir cümle kurdum. Bu vahşi doğa ünlülerinden bazıları, bu durumu o kadar güzel lehlerinde kullanır ki reklamın iyisi kötüsü olmaz der; her yerde haber olur, gündem olur. Sonra gelsin projeler, gitsin projeler...
Uzun zamandır içimden yazmak gelmiyor çünkü ülke olarak yaşadıklarımız ortada... Kafa bu haldeyken dün sosyal medyadan yapılan bir linç kampanyası, beni yeniden yazmaya itti. Oyuncu Hande Soral'ın bir gece gezmesi esnasında başına talihsiz bir olay geliyor. Rüzgardan eteği savruluyor ve poposu görünüyor. Orada olan bir gazeteci de olayı fotoğraflayıp haber yapıyor. Hande Soral da haliyle bu duruma tepki gösteriyor.
Kızcağızın canı yanmış, tepki vermesi çok doğal. Yanlış olan kendisine destek verirken meslektaşlarının kullandığı abuk subuk cümleler. Yok magazin bu muymuş? Yok etik bu muymuş? Bunları yazan insanların sanırım medya kuruluşlarında haber, spor, ekonomi gibi departmanların yanında magazin departmanının da olduğundan haberleri yok. İlk sorularının cevabı evet; tam olarak magazin bu... Kültür sanatla karıştırmayın. Magazin, özel hayatı irdeler. Sansasyon yaratabilecek her şey ve herkes magazinin konusudur. Bu, gün gelir bir aldatma haberi olur gün gelir bir popo.
Hülya Avşar çıktı, Tarkan'ın poposunu elledi, hâlâ konuşuyoruz. Hande Ataizi'nin poposu tuvalet camına sıkıştı, hâlâ konuşuyoruz. Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir. Diyorlar ki biz sizi istemiyoruz. O şöhrete kavuşmadan herkes tarafından tanınmayı isterken, lüks araçlara binip güzel semtlerde oturmayı hayal ederken bu hayatın içinde magazinin olduğunu biliyordunuz. O yüzden ne kendinizi ne de takipçilerinizi kandırın. Ayrıca yine bu tarz haberler hep size yol, su, elektrik olarak geri dönmüştür. Yakında Hande Hanım'ı da bir yerde başrolde görürüz.
ŞİMDİ GELELİM ETİK KONUSUNA...
Son dönemde gittiğim film galalarını, orada yaşadıklarımı, gördüklerimi, film hakkındaki düşüncelerimi yazmak adetim oldu. Uzun süredir merakla beklenen Şahan Gökbakar'ın 'Osman Pazarlama' filmi de gala yapınca yazmak gerekti.
ŞAHAN PAZARLAMA
Film 'Osman Pazarlama' fakat ben biraz Şahan Pazarlama'ya değinmek istiyorum. Şahan cidden bir pazarlama üstadı niye mi?
Yıl içinde mutlaka birkaç kez magazin gazetecilerine sallar, "Benim size ihtiyacım yok" der. Kendini yüceltip bizleri ezme çabasına girer. Bunda da en azından kendi takipçileri bazında başarılı olur. Sonra film çekimleri başlar. Şahan bir sempatik bir sempatik öyle böyle değil yani... Sonra vizyon haftası gelir. Şahan basın danışmanı aracılığıyla ihtiyacı olmadığı magazin gazetecilerini arar, röportaj için davet eder. Bizim saf mı dersin, elinden gitmekten başka bir şey gelmeyen mi dersin, ne dersen de. O arkadaşlarımız gider Şahan'ın hiç de ihtiyacı olmadığı halde röportajlar yaparak filminin reklamını yapar. Film vizyona girer. Film vizyondan çıkar. Sonra Şahan tekrar bize sallamaya devam eder. Bu kutsal döngüye de halk arasında 'Paradoks' denir.
BURHAN ALTINTOP ESİNTİSİ
Filmi izledim ve şimdi yazacaklarımın yukarıdaki paradoksla hiç alakası yok. Tamamıyla kendimin ve filmi beraber izlediğim arkadaşlarımın fikirleri doğrultusunda yazıyorum. Osman karakterini Engin Günaydın'la efsaneleşen Burhan Altıntop karakterine benzettim. Burhan'a biraz kilo, yüzde yirmi oranında da Recep İvedik koy, alsana Osman karakteri. Filmde birkaç tane çok güldüren espri vardı. Onun dışında çok da güldürüp eğlendirmedi. İllaki gülen, seven bir kitlesi olacaktır filmin... Recep İvedik'in hem beğeni hem de gişe olarak yanından bile geçeceğini düşünmüyorum. Ayrıca tek başına film çekmiş desek yeridir. Kast, Şahan dışında yeni birkaç yüzden oluşuyor. Bu açıdan çok ucuza geldiği kesin. Birkaç arkadaşım da izlemediğim için fikir sahibi olmadığım 'Ali Kundilli' filmiyle çok benzediğini söylediler. Belki de Şahan esinlenmiştir bilemiyorum.
PARANOYA ZAMANI
Filmi izlediğimiz salonda, hiç gülmediğimiz sahnelerde bile sürekli kahkahalar atan iki bayan vardı. Birkaç arkadaş bir ara birbirimize dönüp kamuoyu oluşturmak için ajanstan tutulmuş olabilirler mi diye espri yaptık. Bu paranoyaya filmden daha çok güldük.
<#comment>#comment>
Burak Özçivit, Murat Boz ve Aslı Enver'in başrollerini paylaştığı 'Kardeşim Benim' filminin seyircili galası yapıldı. Öncelikle film hakkında düşüncelerimi belirtmek isterim. Komedisiyle, dramıyla, iyi kötü yanlarıyla izlenebilir bir film olduğunu söyleyebilirim.
Şimdi gelelim bu yazının başlığına ve bizi ilgilendiren kısmına. Aslı Enver, filmde bizler gibi bir magazin gazetecisini canlandırıyor. Filmin daha ilk dakikalarında Murat Boz'un oynadığı Ozan karakteri gazetecilere 'Çocuklar' diye sesleniyor. Gerçek hayatta yaptıkları bu hatayı, bu terbiyesizliği filmde bile yapıp gözümüze gözümüze sokuyorlar. Yahu bizlerin birçoğu sizle aynı yaşta. Bazılarımız, kardeşiniz olabilecek yaşta. Bazılarımızın sizin yaşınızda çocuğu var. Bu ayıptan artık vazgeçin. Kimse kimsenin çocuğu değil...
ARKADAŞLARI BİLE YALNIZ BIRAKTI!
Galada en dikkat çeken şeylerden biri de Murat Boz'un yarışmadan olsun, sosyal hayatından olsun tanıdığımız ünlü dostlarının neredeyse hiçbirinin destek için organizasyona katılmamasıydı. Aynı şekilde Burak Özçivit'in oynadığı 'Kara Sevda' dizisinden de kimse yoktu. Desteğe geldiğini zanneden birkaç part time ünlümüz de kırmızı halı yerine arka kapılardan içeri girince ortaya acayip kötü bir organizasyon çıktı. Part time bu ünlüler, destek yerine köstek oldu desek yeridir.
İlk defa Kanyon'da böyle kötü bir gala organizasyonu gördüm. Basın PR ajansı yine her zamanki gibi iyiydi; ama işin organizasyon tarafına bakanlar sınıfta kaldı. Kapıda çok uzun kuyruklar vardı. Bir ara Oya Aydoğan, ezilme tehlikesi atlattı. Tartışmalar çıktı. Moraller bozuldu. Gecenin en güzel yanı ise, Burak Özçivit-Fahriye Evcen çiftinin uyumuydu diyebilirim.
<#comment>#comment><#comment>#comment>2<#comment>#comment>Burak Özçivit, Murat Boz ve Aslı Enver'in başrollerini paylaştığı 'Kardeşim Benim' filminin seyircili galası yapıldı. Öncelikle film hakkında düşüncelerimi belirtmek isterim. Komedisiyle, dramıyla, iyi kötü yanlarıyla izlenebilir bir film olduğunu söyleyebilirim.
Şimdi gelelim bu yazının başlığına ve bizi ilgilendiren kısmına. Aslı Enver, filmde bizler gibi bir magazin gazetecisini canlandırıyor. Filmin daha ilk dakikalarında Murat Boz'un oynadığı Ozan karakteri gazetecilere 'Çocuklar' diye sesleniyor. Gerçek hayatta yaptıkları bu hatayı, bu terbiyesizliği filmde bile yapıp gözümüze gözümüze sokuyorlar. Yahu bizlerin birçoğu sizle aynı yaşta. Bazılarımız, kardeşiniz olabilecek yaşta. Bazılarımızın sizin yaşınızda çocuğu var. Bu ayıptan artık vazgeçin. Kimse kimsenin çocuğu değil...
ARKADAŞLARI BİLE YALNIZ BIRAKTI!
Galada en dikkat çeken şeylerden biri de Murat Boz'un yarışmadan olsun, sosyal hayatından olsun tanıdığımız ünlü dostlarının neredeyse hiçbirinin destek için organizasyona katılmamasıydı. Aynı şekilde Burak Özçivit'in oynadığı 'Kara Sevda' dizisinden de kimse yoktu. Desteğe geldiğini zanneden birkaç part time ünlümüz de kırmızı halı yerine arka kapılardan içeri girince ortaya acayip kötü bir organizasyon çıktı. Part time bu ünlüler, destek yerine köstek oldu desek yeridir.
İlk defa Kanyon'da böyle kötü bir gala organizasyonu gördüm. Basın PR ajansı yine her zamanki gibi iyiydi; ama işin organizasyon tarafına bakanlar sınıfta kaldı. Kapıda çok uzun kuyruklar vardı. Bir ara Oya Aydoğan, ezilme tehlikesi atlattı. Tartışmalar çıktı. Moraller bozuldu. Gecenin en güzel yanı ise, Burak Özçivit-Fahriye Evcen çiftinin uyumuydu diyebilirim.
Oyuncu Ceren Hindistan, evli İş Adamı Ümit Aslan'la imam nikahıyla evlenip bir de kız çocuğu dünyaya getirmişti. Ümit Aslan'ın işleri dolayısıyla da Antalya'ya yerleşmişti. Şimdilerde ikilinin ayrıldığı konuşuluyor. Bu ayrılıklar ilgili öyle şeyler geldi ki kulağıma, yenilir yutulur cinsten değil.
'METRES' LAFI AĞIR GELDİ
Evli iş adamıyla imam nikahı kıydığı ortaya çıkınca oldukça zor günler geçiren Ceren Hindistan, çocuğu da doğunca Antalya'ya yerleşmişti. Sürekli Ümit Aslan'a baskı yapıp resmi nikah istiyormuş haklı olarak. Çevreden artık 'metres' gibi yakıştırmalar gelmeye başlayınca Hindistan'ın da sabrı taşmış ve kızını alarak İstanbul'a dönmüş.
4 TRİLYONLUK ARABA PARÇALANMIŞ
İstanbul'a dönmeden önce Ceren Hindistan, Ümit Aslan'a ait galeriye gitmiş. Bentley marka bir aracı parçalamış. İki Ferrari ve bir jipe de zarar vermiş. Yaklaşık 4 trilyonluk maddi hasar vererek galeriden ayrılmış. Sonrasında İstanbul Ataşehir'deki evine yerleşen Ceren Hindistan, çocuğunu da babasına göstermiyormuş.
Harbiye'de son dönemde oldukça iş yapmaya başlayan bir mekan var 'Klein'
Konsept nedir? Neden bu kadar iş yapıyor? Şeklinde düşünürken, cevabı yakın zamanda yaşanan bir olayla anladım.
Mekana gelen tanınmış müşterilere, basını uzaklaştırma garantisi veriyor olacak ki, birkaç gece önce gazeteci arkadaşlarımı tehdit etmişler. Sakat olduğu gerekçesiyle bir süredir Beşiktaş'ın maçlarında yer alamayan Gökhan Töre, birkaç gece önce Klein'de sabaha kadar eğlenmiş. Bu esnada kendisini dışarıda iki gazeteci bekliyormuş. Gazeteci arkadaşlar, kamuya açık alan olan kaldırımda ve yolda kazandıkları paranın hakkını verip, haber yapabilmek adına bekliyormuş. Mekan çalışanları zaman zaman kendilerini tehdit edip, çekim ve haber yapmamaları adına telkinlerde bulunmuşlar. İki arkadaşım da bekledikleri haberin bu kadar önemli olmadığını düşünerek oradan ayrılmışlar.
Sonrasında, yaşananlardan habersiz başka bir gazeteci, Gökhan Töre'yi beklemeye başlamış. O esnada iddiaya göre, Gökhan Töre'nin çevresinden bir şahıs ve mekan çalışanları arkadaşımızın çantasını ve fotoğraf makinesini yere atıp parçalamış. Mekan çalışanları da baştaki fevri tavırlarına devam etmiş.
Şimdi ey Gökhan Töre... Madem sakatsın diye maçlara çıkmadığın bu dönemde, bu haberlerle gündeme gelirsen taraftarın vereceği tepkiyi biliyorsun. Neden çıkıyorsun dışarı eğleniyorsun?
Ey Klein çalışanları ve yöneticileri... Sizler ne hakla yasaların bize izin verdiği, çekim yapabileceğimiz alanlara karışabileceğinizi sanıyorsunuz. Neye güvenerek insanlara çekilmeme garantisi veriyorsunuz. Mekancı mısınız? Eşkıya mı? Karar verin.
Başrollerini Ahmet Kural, Murat Cemcir ve Rasim Öztekin gibi isimlerin oynadığı 'Düğün Dernek 2 Sünnet' filminin galası nihayet yapıldı. Zorlu PSM' de gerçekleşen gala, biraz alışılmışın dışındaydı. Genelde şatafatlı ve bol ünlü yüzlerle galalar izlerdik. Bu sefer farklı oldu. Haftalar önce satılan biletleriyle galaya gelen, yaklaşık 3 bin seyirciyle oyuncular aynı salonda filmi izledi. Bu seçimde, ilk filmde insanların yaptığı ağız reklamından gelen, yaklaşık 7 milyon gişenin etkisi olduğunu düşünüyorum.
Biz Çok Eğlenduk
Sivas'ta geçen ve sürekli Sivas şivesiyle konuşulan film, ' Çok eğleneceyuk' söylemiyle yola çıktı. Filmi ilk gün izleyen şanslı kişilerden biri olarak ben kendi adıma çok eğlendum. Filmdeki her karakter o kadar iyi yazılıp, o kadar iyi oynanmışki yazar, oyuncu, set elemanı ve hatta set ekipmanlarına bile teşekkür ederim. Bize bu güzel komediyi izleme imkanı verdikleri için...
Filmle alakalı bir diğer detayda, yaklaşık iki saat boyunca tek bir cümlede küfür bile sayılmayacak iki argo kelimenin geçmesiydi. Tüm salon her dakikasına ayrı kahkaha attık ve hiç küfür yoktu. Demek ki küfretmeden de güldürülebiliniyormuş.
Ahmet Kural ve Murat Cemcir yine harika bir ikili olmuş. Bu adamları birilerine benzetme sevdamıza da uyuz oluyorum. Önce Zeki Alasya-Metin Akpınar dendi. Sonra Ahmet Kural Jim Carey oldu. Kendisini çok beğeniyorum ama kolaysa Jim Carey gelsin Suvaslu Tüpçü Fikret'i oynasın.