'Mustafa Kemal Atatürk'ün 'Benim naciz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar (ölümsüz) kalacaktır!’ sözüyle ne demek istediğini burada anladım Verda Hanım. Ben ‘millet’in gerçekten ne olduğunu ve bu milletin neden ölümsüz olduğunu burada anladım! İstiklal Marşı sanki bugünler için yazılmış” diyor Ebru Baybara, telefonda sesi titreyerek.
İskenderun’dan Hatay’a doğru yoldayken bana, depremin ilk gününden bu yana bölgede nasıl hızla örgütlendiklerini ve sıcak yemekerzak dağıttıklarını -zaman zaman duygulanıp karşılıklı konuşmakta zorlanmamıza rağmen- anlatıyor.
MUTFAK OPERASYONU
Mardinli bir kadın, Topraktan Tabağa Tarımsal Kalkınma adlı Türkiye’nin ilk sosyal kooperatifinin kurucusu ve şef olan Ebru Baybara, depremi telefonda haber alır almaz kendini Adana’ya atmış.
“Eşim Mardin’den arayıp haber verdiğinde ben İstanbul’daydım ve hemen atlayıp havaalanına gittim. Birçok şehre uçak bileti yoktu; sadece Adana’ya tek bir bilet kalmıştı. ‘Demek benim şu an olmam gereken yer Adana’ dedim ve soluğu orada aldım” diyor. Aynı dakikalarda yakın dostu, tanınan şef Türev Uludağ da ailesini kaybettiği İskenderun’dan arayarak “ben de geliyorum” demiş ve Osmaniye’de buluşmuşlar.
Elbette öncelikle; nerede yemek pişirebileceklerini hızla yoklamışlar. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın desteğiyle de Osmaniye’deki KYK kız öğrenci yurdunda hemen tencereleri kurup işe koyulmuşlar. İlk gün yurtta bulunan 4 kişiyle birlikte (yurt müdürü, bulaşıkçısı vs.) tam 25 bin kap yemek hazırlamışlar.
Gelen gönüllü şefler ve bakanlık personeliyle birlikte buradaki sistemi oturtunca; burayı bir şefe emanet edip Kahramanmaraş’taki KYK Avşar Kız Öğrenci Yurdu’na geçmişler. Burada da kendilerine katılan gönüllü şeflerle birlikte kurdukları 3 mutfakta günde 100 bin kap yemek pişirip dağıtmaya başlamışlar. Buradaki düzen de oturunca bu sefer İskenderun’da bir KYK erkek öğrenci yurduna geçmişler.
Şu an 4 ayrı şehirdeki mutfaklarda günlük ortalama 300 bin kap yemek dağıtılıyor. Bugüne kadar da toplam 6 milyondan fazla kap yemek dağıtılmış.
TÜRKİYE GÖNÜLLÜLERİ
Bu arada mutfaklarda çalışan gönüllülerin hikayeleri birbirinden vurucu. “Tüm ailesini depremde kaybetmiş, yine de bizimle günlerce uyumadan çorba pişiren teyzeyi unutamıyorum. Ya da depremin ertesi günü kimseyi tanımadığı halde cebindeki 10 TL ile Kayseri’den trene atlayıp gelen ve Adana’da tren istasyonunda günün ağarmasını bekleyip bir şekilde bizleri bulan bir diğer teyze. İşte Türkiye’yi Türkiye yapan bu insanlar. Bu yüzden bu organizasyonumuza ‘Gönül Mutfağı’ dedik” diyor Ebru Baybara.
HIZLA KURULAN SİSTEM
Gönül Mutfağı’nın sadece birkaç gün içinde; yemek pişirip dağıtmaktan çok daha geniş bir projeye evrildiğini anlatıyor. Sistem şöyle işliyor: Kooperatif, deprem bölgesindeki mutfaklarda ihtiyaç olan ürünleri satışa açmış. Böylece web sayfası üzerinden satın aldığınız ürünleri, yine bölgeye yakın belirlenmiş olan 4 yüklenici firma mutfaklara ulaştırıyor.
Aynı zamanda birçok marka, kurum ve kuruluş da ürün desteği sağlıyor. Gelen malzemeler ise -gıda mühendisi gözetiminde- paketlenip ihtiyaç sahiplerine götürülüyor. Bu lojistik operasyon için de özel bir şirketin sağladığı 10 araç, Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın araçları ve gönüllü motor-kuryeler çalışıyor. Kurulan koordinasyon ve çağrı merkezinde de e-mailler ve kurulan WhatsApp hattı üzerinden vatandaşlardan gelen ihtiyaçlar sürekli kaydediliyor.
GENÇLERE İSTİHDAM
Bu sistemin sürdürülebilir ve kalıcı olması için Ebru Baybara, “Bize insan lazım” diyor. “Maraş’tan İskenderun’a geçerken yollar kapalıydı ve yolu soracak ortalıkta tek bir insan bile yoktu. O zaman anladım ki yardım etmek/yemek yapmak yetmez. Bu sistemin işlemesi için bize insan lazım!” diyor.
İşe de gençlerden başlıyor:
“Bir yerde afet olduğunda önce gençler şehri terk eder. Onları kazanmalıyız çünkü ancak gençlerle iyileşebiliriz” diye devam ediyor. Gençlerin bölgede kalmaları için de Mustafa Kemal Üniversitesi ile birlikte bir proje yürütmeye başlamışlar. Gastronomi bölümü öğrencileri stajlarını bu mutfaklarda yapabilecekler. Aynı zamanda yerel üreticiye destek olmak için üniversitenin gıda mühendisliği, tarım teknikerliği, ziraat mühendisliği gibi bölümlerindeki öğrenciler istihdam edilecek. Şimdiden 28 genç Hatay’da işe alınmış.
KAOSTAN YARATILAN DÜZEN
2012’de kurulan Topraktan Tabağa da zaten Mardin’de küçük çiftçinin ve yerel halkın kalkınması için çalışan, gönüllülük esasına dayalı bir oluşum. Ebru Hanım sanki o modeli tam da bugünler için yaratmış ve olgunlaştırmış.
“Kaostan bir düzen yarattık. 3 ila 6 aylık planımızı da yaptık. Ama asıl iş şimdi başlıyor, Verda Hanım. Yemek, buradaki yaşamın sürebilmesi için bir araç sadece. Şimdi, kurduğumuz bu sistemi kalıcı kılmalıyız. Çünkü değişimlerin çok hızlı olduğu bir coğrafyadayız ve bunu yönetebilmek zorundayız” diyor. İşte bu yönetim de 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda gösterdiği büyük kahramanlıklarla nam salan, 22 yaşında gencecik bir anne olmasına rağmen bebeğini beşikte bırakıp Erzurum’da cepheye koşan Nene Hatun gibi Türk kadınlarının omuzlarında yükseliyor. Bu “savaştan” da onların el ele verip, hep birlikte pişirdikleri aş sayesinde çıkıyoruz.
NOT: Mutfağa gönüllü olarak katılmak isterseniz 05340888947’den iletişime geçebilir, kooperatifin web sitesindeki ‘deprem yardımı’ bölümünden destek olabilirsiniz.