Aniden bastıran sıcaklar nedeniyle hepimizin dilinde aynı cümle: “Hepsi küresel iklim krizi yüzünden!” Oysaki bilim insanları binlerce yıldır Dünya’nın farklı evrelerden geçtiğini ve iklimin de buna göre değişkenlik gösterdiğini hep söylüyorlar.
MİNİ BUZUL ÇAĞI MI?
Hatırlarsanız daha 2 yıl önce de yaz aylarında maruz kaldığımız sürekli rüzgârlar, ara sıra bastıran olağanüstü sağanak yağışlar nedeniyle “hayatımızda görmüş olduğumuz en serin yaz” diyenler çoktu. Bir önceki kış çok sert geçmiş olduğu için de bir anda “Dünya aslında ısınmıyor, soğuyor’ diyenler ortaya çıkmıştı. Hatta ‘Mini Buzul Çağı’nın kapımıza dayandığını söyleyen akademisyenler vardı. Peki nedir bunun aslı astarı? İçinde bulunduğumuz durum bir kriz mi? Çağlar bu kadar hızlı değişir mi?!
ISINMA SÜRESİ HIZLANDI
Cevabı, ‘iklim’ denilince ilk akla gelen isim olan Prof. Mikdat Kadıoğlu’ndan alıyorum. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü olan Mikdat Kadıoğlu, “Hava durumuyla iklimi birbirine karıştırıyorlar. Temel kavramlar birbirine girmiş durumda! En ufak bir hava değişikliği olunca hemen ‘iklim değişikliği’ diyorlar. Her şeyi iklime bağlıyorlar. Oysa bahsettiğiniz sert kış da, serin yaz da sadece gelip geçici hava değişimleri” diyerek söze başlıyor. “Oysaki ‘iklim değişikliği’ denilen trend çok yavaş gelişir. Eskiden Dünya 150 bin yılda 1 derece ısınırdı. Şimdi ise insan faktöründen dolayı sadece 150 yılda 1 derece ısınıyor” diyerek durumu açıklıyor. Yani 1000 kat daha hızlı bir ısınma süreci... Ancak yine de hâlâ 150 yıl alan bir trend. Yani öyle sert geçen bir kışla falan bozulabilecek bir gidişat değil.
BENZER SÜREÇLER YAŞANMIŞ
Mikdat Hoca ‘Havadan Sudan Doğru Bilinen Yanlışlar’ kitabında havanın havaigeçici bir şey olduğunu, ‘iklim değişikliğinin’ Dünya’nın var olduğundan bu yana hep yaşanmış bir süreç olduğunu özellikle vurguluyor. Mesela 1816 yılında Endonezya’da devasa Tambora Volkanı’nın patlaması sonucunda o yıl yaz mevsimi yaşanmamış. Patlamanın külleri Güneş ışınlarını kestiği için, ‘yazsız yıl’ olarak tarihe geçmiş. Bu da Dünya’nın Buzul Çağı’na geçişini hızlandırmış. Güneş’teki patlamalar ve dolayısıyla Güneş’ten Dünya’ya gelen enerji miktarı, Dünya’nın uzaydaki astronomik hareketleri (yani ekseninin kayması sonucunda mevsimlerin yer değiştirmesi), volkan patlamaları ve tektonik hareketler (depremler) ise iklim değişikliğinin başlıca nedenleri. Hatta tektonik hareketler sonucunda 100 yıl önce koskoca bir kıta olan Hindistan’ın nasıl bir ülkeye dönüştüğü örneğini veriyor Mikdat Hoca.
Mikdat Kadıoğlu
GÖSTERGELERİ BAŞKA
Prof. Mikdat Kadıoğlu, şu an yaşanan bu muazzam ekolojik yıkımın insan faktörü yüzünden olduğuna ise özellikle dikkat çekiyor. 1000 kat daha hızlı değişen iklim yüzünden, yıkımın da en az 1000 kat daha fazla olduğunu söylüyor. Yani bu topyekûn yıkımın sadece sebebinin değil, sonucunun da insan yüzünden çok daha yıkıcı olduğunu vurguluyor. “İnsan olmazsa meteorolojik bir olay afete dönüşmez. Mesela dere yatağı taşsa ne olur ki? Akar gider… Sorun, insanın dere yatağında yaşaması ve o yüzden ölümlerin meydana gelmesi” diyor. Binaların dayanıksız olmaları yüzünden depremlerin can alması da aynı şekilde… “Kuraklık da mesela Dünya var olduğundan beri olmuştur. Ama bizim yaşadığımız doğal bir meteorolojik kuraklık değil ki. 1 kişi olması gereken yere 40 kişi koyarsan, su kıtlığı yaşarsın. Arz-talep dengesini bozuyoruz. İklim o kadar değişti, azıcık da sen değiş!” diyerek sözlerini bitiriyor. Dediği gibi; suçu iklime atmak hiçbir çözüm getirmiyor.
YEREL DEĞIL KÜRESEL BAKILMALI
İklim değişikliğinin göstergelerinin ise hava, su, yağmur, kar vs. gibi yerel olmadığını, resme çok daha geniş, küresel bakmak gerektiğini vurguluyor. Bunlar neler mi? Deniz seviyelerinin yükselmesi, orman yangınlarının artmış olması, aşırı böceklenme, hayvanlardan insana geçen hastalıkların çoğalması, buzulların erimesi, nesli tükenen hayvan türleri (özellikle de narin kuş türleri), şiddetlenen meteorolojik olaylar ve bunların afete dönüşmesi. Tüm bu göstergelere bakınca da Dünya’da bir süredir sürekli bir ısınma trendi olduğu bilimsel olarak ortaya çıkıyor.
ALTINCI YOK OLUŞ
Hep yazıp çiziyorum: Dünya üzerinde insan dışındaki canlı nüfusu son 50 yılda yüzde 68 azalmış. Var olan hayvan ve bitki türlerinin yüzde 75’i yok olmak üzere. Bilim insanları buna ‘Yeryüzünün 6’ncı Yok Oluşu’ ismini takıyor. Zira insanoğlunun var oluşundan bu yana Dünya üzerinde yaşam 5 kez böyle tükenmiş. Ama bu sefer bir fark var: Bir yok oluş ilk kez insan eliyle oluyor! O yüzden çözüm de, tüm insanların beraber harekete geçmesinden geçiyor.