Haberi olmadan kanseri atlattı, sosyal medyayı ikiye böldü... Bilmek ya da bilmemek işte bütün mesele!
İngiltere’de kansere yakalanan bir kadının yakınları, hastalığı atlattığını cenazesinde öğrendi. İşin ilginç yanı, ölen kadın da hastalığından habersizdi. Bilen tek kişi kocasıydı. Peki kanser hastalarına hasta olduğu söylenmeli mi? Sosyal medyadaki anket sonuçlarına göre kullanıcıların çoğu ‘Bilmemek daha iyi’ diyor. Uzman Klinik Psikolog Derya Yalçınkaya “Negatif düşünen kişiler hastalıklarının geçmeyeceğine inandıkları için süreci daha ağır yaşarlar” diyor. Doç. Dr. Ömer Yanartaş ise, “Hastanın hastalığını bilmemesi uygun değil. Böyle bir durumda sessiz tutum sergilemek en uygun tabirle ‘görmedim, duymadım, söylemedim’ şeklinde üç maymunu oynamak hastalar için olumsuz sonuçlanabilir!” diyerek önemli uyarılarda bulundu.
Elif Bayram / Posta.com.tr - İngiltere’de meme kanserine yakalanan Rosie Gamp’un yakınları, onun hastalığı atlattığını cenazesinde öğrendi. Rosie, teşhisten sonra 21 yıl daha yaşadı ve 90 yaşında böbrek yetmezliğinden öldü. Rosie’nin bu durumdan haberdar olmamasının nedeni ise 67 yıllık kocası Melvin Gamp’in kararıydı. Melvin, karısı hakkındaki gerçeği çocuklarına ve torunlarına cenazesinde söyledi. Melvin, “Rosie bunu bilseydi, kaldıramazdı. Onu yaşatmak için elimden geleni yaptım” dedi.
'BİLMEMEK DAHA İYİ'
Bu haber, sosyal medyada tartışma konusu oldu. Posta.com.tr’nin sosyal medya hesabından konuyla ilgili bir anket yayınlandı. Kullanıcıların çoğu ‘Haberi olmadan kanseri atlattı. Siz olsanız ne yapardınız?’ sorusuna ‘Bilmemek daha iyi’ yanıtını verdi. Peki kanser hastalarına hasta olduğu söylenmeli mi? Konunun detaylarını uzmanlara sorduk.
“ÇOĞU KİŞİ ÖLÜMDEN KORKTUĞUNU SÖYLER”
Uzman Klinik Psikolog Derya Yalçınkaya, konuya ilişkin sosyal medya kullanıcılarının anket yanıtlarını değerlendirdi:
İnsan varoluşunu sorgulayan bir varlık. Kime sorsanız çoğu kişi ölümden korktuğunu söyler. Bu oldukça sağlıklı bir duygudur. Çünkü ölüm peşinde bilinmezlik barındırır. Dolayısı ile kaygı ve korku duygusu kaçınılmazdır. Kanser maalesef birçok kişinin hayatını sonlandıran, hastalığın şiddet seviyesi yüksek olduğunda ölümün kaçınılmaz olduğunu düşünürsek, bu konu ile yüzleşmek istemeyen birçok kişi olacaktır. Anket cevapları yaşamadığı bir durumun nasıl olabileceğini sadece tahmin edebilir. Var olan korku yaşanması durumunda başa çıkma gücünün olmayacağını düşündürecektir. Zor sürecin yaşanacağını bilmek hazır olmayan bir bünye için oldukça yıpratıcıdır.
“NEGATİF DÜŞÜNENLER DAHA AĞIR YAŞIYOR”
Kanser hastalarının psikolojik destek almaları gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Derya Yalçınkaya, “Ruh ve beden sağlığı bir bütündür. Kişinin hastalıklarla başa çıkma kapasitesi süreci ‘iyi’ ya da ‘kötü’ yönetmesi ile sonuçlanır. Negatif düşünce eğilimi olan kişiler ya da bilişsel çarpıtma dediğimiz genelleme, etiketleme, facialaştırma şeklinde düşünce sistemine sahip kişiler, hastalıklarının geçmeyeceğine inandıkları için ‘hastalıktır geçecek’ şeklinde düşünen bireylere göre süreci daha ağır yaşarlar. Çünkü aklınızdan sıkça geçen düşünce sizin duygunuzu şekillendirecektir. Bu duygu negatif bir düşünce ile pozitifte kalamaz. Kaygınızı yüksek tutan bir düşünceniz, süreci atlatmanızı zorlaştırır. Kesinlikle kanser hastaları bu konuda psikolojik destek almalıdır” dedi.
“KANSER HASTALARINA HASTA OLDUĞU SÖYLENMELİ”
Uzman Klinik Psikolog Derya Yalçınkaya, ‘Kanser hastalarına hasta olduğu söylenmeli mi?’ sorusuna şöyle yanıt verdi:
Bireyin kendine özel olan her durumu gibi hastalığını bilip önlem alması açısından (varsa bir kötü alışkanlık bırakılmalı) kendisine bu bilginin verilmesi gerekmektedir. Kanser hastalarına hasta olduğu söylenmelidir. Bireysel olan her durumun sorumluluğu gibi, hastalıklarımızın da tedavisi konusunda sorumluluklarımız şahsımıza aittir.
“SADECE HASTALAR DEĞİL YAKINLARI DA DESTEK ALMALI”
Kanserin psikolojik olarak tüm aileyi etkilediğinin altını çizen Uzman Klinik Psikolog Yalçınkaya, hasta yakınlarının kanserle nasıl başa çıkmaları gerektiğini sıraladı:
- Kanser hastası bireyin motivasyonu kanseri atlatma konusunda oldukça mühimdir. Bu yüzden hastanın ve hasta yakınlarının psikolojik destek alması oldukça önemlidir.
- Bu konuda yapılması gereken en önemli davranış kaygınızı kontrol etmeniz ile şekillenecektir.
- Hastanın, teşhis ve tedavi sürecinde neye ihtiyacı olduğu sorgulanmalı ve bireye ihtiyaçlarına yönelik davranılmalıdır. Sevginizi, ilginizi, şefkatinizi hastanıza mutlaka gösterin.
“HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ GİBİ DAVRANILMAMALI”
- Hasta ile açık iletişim kurulmalıdır. Bazen hasta yakınları ‘hiçbir şey olmamış’ ve ‘her şey yolundaymış’ gibi davranırlar bu da aile üyelerinin ve hastanın duygularını bastırmasına ve birbirlerine rol yapmalarına neden olur.
- Bu süreçte aile üyeleri, hiçbir şey olmamış gibi davranmak yerine hastanın duygularına eşlik etmeli ve hastanın duygularını ifade etmesine olanak sağlayacak ortamı hazırlamalıdır.
- Aile üyeleri gerçekçi bir yaklaşımla bireyin bu süreçte her zaman yanında olacaklarını hissettirmelidir.
“TÜM AİLEYİ ETKİLİYOR”
Diğer yandan kanserin psikolojik olarak tüm aileyi etkilediğine dikkat çeken Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü'nden Doç. Dr. Ömer Yanartaş, kanser hastası yakınlarının tanı ve tedavi sürecinde nelere dikkat etmeleri gerektiğini anlattı.
Doç. Dr. Ömer Yanartaş, “Bu süreçte aile bireyleri anne, baba, kardeş ve akrabalar da depresyon ya da kaygı belirtileri yaşayabiliyorlar. Hasta yakınları yoğun keyifsizlik, isteksizlik, sürekli ölüm düşünceleri, kaygı ve korku gibi sorunlar, uykusuzluk, iştahsızlık, hayattan zevk alamama, yoğun suçluluk duygusu, öfke patlamaları ve umutsuzluk gibi belirtiler yaşıyorsa tedavi almaları uygun olacaktır” dedi.
“HASTALIĞINI BİLSE BU DURUMU KALDIRAMAZ”
Doç. Dr. Ömer Yanartaş, “Özellikle yaşlı hastaların aileleri bazen hastalarının tanısını öğrenmesini istemiyor ve ‘Annem veya babam hastalığını bilmiyor, bilse bu durumu kaldıramaz’ gibi sürece müdahil olabiliyorlar. Tabii ki tanıyı hastanın kendi onkoloji doktoru söylemesi uygun ancak bu noktada tedavi ekibiyle hastanın ailesi arasında problem yaşanabiliyor. Hasta yakınlarının bu noktada özellikle dikkatli olmaları önemli. Hastanın hastalığını bilmemesi uygun değil ve tanısını saklama çabasının olumsuz sonuçları olabiliyor” diye konuştu.
“SON KARARI HASTALAR VERMELİ”
Doç. Dr. Ömer Yanartaş, “Yetişkin hastalar tedavi süreçleriyle ilgili kararları öncelikle kendileri almalılar (Özellikle akıl hastalığı ya da demans gibi bir tablo olmadığı sürece) Aileler yardımcı olabilir ama son kararı hastalar vermeli. Bu karar hastaların en temel hakkı. Belki hastalar kendince ailesinden farklı bir tercihte bulunabilir” ifadelerini kullandı.
Hastalık sürecinde ailelerin durumu hastadan gizlemelerinin olumsuz sonuçları olabileceğini belirten Doç. Dr. Ömer Yanartaş, sözlerine şöyle devam etti:
Kanser tanısının hastayla paylaşılmamasının bir başka sorunu da şu, bu durum hastadan ne kadar saklanırsa saklansın, hastalar saç dökülmesi gibi yan etkilerden, tedavi ünitesinden (kemoterapi radyoterapi ünitesi) bir şekilde kanser olduklarını zaten anlıyorlar. Böyle bir durumda sessiz tutum sergilemek uygun tabiriyle “görmedim, duymadım, söylemedim” şeklinde üç maymunu oynamak yani aile içinde sessiz tutum sergilemek, hastaların hislerini paylaşmasını engelleyebilir. Ya da gerçeklikten uzak bir şekilde “pembe tablo” çizilebilir. Bu açıdan bakıldığında hasta ve ailelerin birbirlerine açık ve yakın davranmaları, hastaya karşı destekleyici bir şekilde davranmaları çok önemlidir.
- Hititler döneminde beri herkese şifa oluyor! Mağara deyip geçmeyin: Astım ve KOAH hastalarının uğrak noktası
- 10 yetişkinden birinde görülüyor! Sigara içmeyenler de risk altında
- Kalp krizi gittikçe yaygınlaşıyor! Her 15 saniyede bir insanda görülüyor
- Akciğer tomografisi ile kanserde erken teşhis mümkün
- Prematüre bebekleri korumak için eve misafir kabul etmeyin