Her şeyin sıcaklığını yitirdiği günümüzde, hikayesi olan markalar öne çıkıyor. O markayı diğerlerinden ayıran ise yolculuk hikayesi oluyor. The Bodrum Cup’ın dünyadaki büyük organizasyonlar içinde en büyük farkının da; Bodrum’da denizciliği, yelkenciliği geliştirip dünyaya anlatmak için yola çıktığı, herkesin bir parça kendinden emek koyarak büyüttüğü, yıllardır aralıksız sürdürdüğü bu samimi hikayesi olduğuna inanıyorum. Yıllar önce Akdeniz’in en büyük deniz üstü organizasyonu olmak için yola çıkan The Bodrum Cup bugün o hedefe ulaşmış görünüyor. Her yıl Bodrum’un Sarı Yaz’ı olarak bilinen zaman diliminin en önemli simgelerinden biri artık. Bu sene 21-26 Ekim arasında 36’ncısı düzenlenen Bodrum’un bu denizcilik markasının şimdiki hedefi ise dünyaya yelken açmak. Dünya çapında yapılacak tanıtım ile yurt dışı pazarına daha fazla açılmak ve Bodrum’un en güzel dönemlerinden biri olan ekimde de sezonun devam etmesini sağlamak. Artık The Bodrum Cup, Akdeniz’in en büyük deniz üstü organizasyonu, Bodrum’un dünyaya adını duyuracağı markası… 37’nciye yelken açtı… Pruvası neta, rüzgarı hep kolayına olsun!
BODRUM’DA YILIN EN GÜZEL ZAMANI
Yelken yarışından çok öte olan The Bodrum Cup’ın doğuşu aslında Bodrum’un denizciliğine, Mavi Yolculuk’la bütünleşmiş guletlerine dikkat çekmek ve yaşatmak amacı taşıyor. Yüzden fazla irili ufaklı guletin ve yelkenlinin Ege’nin mavi sularında yarışı bambaşka bir görsel şölene dönüyor. Elbette The Bodrum Cup sadece bunlardan ibaret değil… Mesajları, sosyal sorumluluk projeleri, sanatsal ve kültürel etkinlikleri, kahraman denizcilere vefa örneği taşıyan anma törenleri ile dev bir deniz üstü festival artık. Bu nedenle de “Yılın En Güzel Zamanı Bodrum Cup Zamanı” diye adlandırılıyor Bodrum’da… Her sene bir mesaj belirlenen deniz festivalinin bu seneki mottosu, “Kazanmaya yelken aç”tı…
DENİZCİLİK GENLERİNE İŞLEMİŞ
Bodrumlular 7’den 70’e değil adeta kundaktan son nefese kadar denizci. Zaten genlerine tarih boyunca bu denizcilik kültürü işlemiş. Tarih boyunca, ikisi kadın olmak üzere, üç ünlü amiral çıkartmış Bodrum… Salamis deniz savaşının Herodot’a göre Pers tarafındaki kahramanlarından I. Artemisia, Rodosluları Bodrum limanında bozguna uğratan II. Artemisia ve Akdeniz’de Hıristiyan rakiplerine korku salmış meşhur Osmanlı reis/amirallerinden Turgut Reis’... Yakın tarihimizde de Bodrum’dan geçen Mavi Yolculuk’un babası Halikarnas Balıkçısı’ndan Sadun Boro’ya pek çok denizcinin ismi bu mavi denizlere yazıldı…
DÜNYADA DAHA FAZLA SES GETİRECEK
Yazı, sarı yazı ve alternatif turizm çeşitliliği ile Muğla yöresi özellikle de Bodrum, kendine yeni bir yol haritası belirledi. Yılın nerdeyse 300 günü güneşli olan bölge, Akdeniz’e kadar kıvrılan cennet koyları, gastronomisi, antik kentleri, turizm kadar kıymetli tarımı ve bereketli toprakları ile Akdeniz’in gerçek anlamda parlayan yıldızı artık. Muğla Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere Bodrum Belediyesi ve Bodrum Ticaret Odası sürdürülebilirliği sağlamak, bölgenin potansiyelini 12 aya çıkarmak için çalışmalar yapıyor. Yazların değil tüm yılın yıldızı olmak için agro turizm, gastronomi, doğa turizmi gibi çeşitliliği artıran projeler geliştiriliyor. Yerel ürünlerin markalaştırılma çalışmaları ise en kıymetlileri. Yerel ve kırsal özelliklerini öne çıkararak kendilerini dünyaya tanıtma hedefleri de bir o kadar önemli. Eşsiz kokusu ve lezzetiyle Bodrum mandalini, zeytin ağaçları, Mavi Yolculuk’un simgesi guletleri, tirhandilleri, bağları ile bu cennet dünyanın her köşesinden herkese her mevsim kapılarını açıyor. Geçen hafta tam da sarı yazın ortasında hala cıvıl cıvıl olan bölgede kısa bir tur yaptık, yeni çalışmaları dinledik.
ÇEŞİTLİLİĞİ ARTIRIP POTANSİYELİ 12 AYA TAŞIYACAĞIZ
Bodrum Belediye Başkanı Tamer Mandalinci, Bodrum Yarımadası’nın her yıl dünyanın dört bir yanından ziyaretçi ağırladığını belirterek, turizmdeki hedeflerini ve projelerini sıralıyor: “Turizmi 12 aya yaymak; nitelikli, sürdürülebilir bir turizmle esnafımıza, turizmcilerimize rahat bir nefes aldırmak en büyük hedefimiz. Sürdürülebilir bir turizmin en temel yolu alternatif turizm alanlarına yönelmek. Bölgenin turizm açısından dengeli gelişiminin sağlanması için bütünsel bir strateji geliştirmeliyiz. Bütünselliğe ulaşmak da ancak kentimize katkı sunan herkesle iş birliği yaparak olabilir. Bu yıl 36’ncısını düzenlediğimiz The Bodrum Cup, bu iş birliğinin en güzel örneklerinden. İçerisinde birçok kurum, kuruluş ile özel sektör temsilcilerinin varlığını hissettiğimiz The Bodrum Cup, mavi sularda yelken açan teknelerle birçok sporseveri bir araya getiriyor.”
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ÇALIŞMALARI
“Kültür, sağlık, doğa, spor, gastronomi gibi kent kimliğinin özelliklerini taşıyan alternatif turizm ile hem çeşitliliği artıracak hem de turizm potansiyelimizi 12 aya çıkaracağız” diyen Başkan Mandalinci, şunları aktarıyor: “Turizm sektöründe kırsal alanları ön plana çıkararak bölgemizin doğal güzelliklerini dünyaya tanıtırken tarım faaliyetlerinin kentimizde devamlılığını sağlayacağız. Alternatif turizmin bir kolu olan gastronomi turizmi içinde düşünülebilecek agro turizmin gelişmesi için çalışıyoruz. Bölgemizin kırsal yüzünü misafirlerimize anlatmak, özellikle Karaova bölgemizin tarımsal üretimde ne kadar önemli bir noktada olduğunu göstermek için Tarım Ar-Ge ve Yerel Tohum Merkezi, Etrim Garaova Tarım Parkı, Mandalin Uygulama Bahçesi önem verdiğimiz projelerimizden. Tarım Ar-Ge ve Yerel Tohum Merkezi’nde ata tohumlarını sürdürülebilir kılmak için ekim yapıyoruz. Etrim Garaova Tarım Parkı’nda Gençlik ve Tarım Kampı düzenleyerek şehir dışından bölgemize tarım odaklı gelen öğrencilere çeşitli eğitimler veriyoruz. Kırsalı geliştirmek, doğal güzelliklerimiz anlatmak, kentin özgün yapısını korumak için çalışmaya devam edeceğiz.”
NE KADAR YERELSEK O KADAR EVRENSELİZ
Bursa’nın gözde ilçesi Nilüfer, doğal zenginlikleri, kültürel mirası, arkeolojik buluntuları ve modern yerleşimi ile ön plana çıkıyor. Gölyazı, Misi, Ayvaini Mağarası, Aktopraklık Höyük Arkeopark ve Açık Hava Müzesi’yle yerli-yabancı turistlerin ilgisini çekiyor. Türkiye ekonomisine önemli katma değer sağlayan bölgelerin başında gelen Nilüfer, sanayi üretiminin yanı sıra tarımda da söz sahibi. Coğrafi işaretli ürünleri Hasanağa enginarı ve siyah incirin yanı sıra Ürünlü biberi, Konaklı kavunu, zeytin, ceviz önemli tarım ürünlerinden. Kültür ve sanat faaliyetleriyle de birçok organizasyona ev sahipliği yapan Nilüfer; konserler, festivaller, tiyatrolar ile kente dinamizm katıyor.
“Herkesin Sesi Hepimizin Nilüfer’i” sloganıyla ortak akılla kenti yönettiklerini dile getiren Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir; kadınlar, gençler, dezavantajlı gruplar ve tarım alanlarının öncelikleri olduğunun altını çiziyor. Nilüfer’in toprağının çok bereketli olduğunu, yüzde 75’inin orman, mera ve tarım alanından oluştuğunu belirten Özdemir, “Bizler de bu bilinçle hareket ederek, tarım alanlarına çivi çaktırmak istemiyoruz. Tarımın yeniden canlanmasını istiyoruz. Kırsalı terk edip kent merkezinde asgari ücrete çalışan gençlerin köye geri dönüşlerini sağlamak ana hedeflerimiz arasında. Bunun için de doğru politikalar üreterek kırsala dönüşü sağlayacağız. STK’lar, özel sektör ve kamu kuruluşları ile iş birliklerini geliştireceğiz. Nilüfer’in köylüsü yine Nilüfer’in efendisi olacak” diyerek projelerini sıralıyor.
TARLADAN SOFRAYA SAĞLIKLI GIDA
Başkan Şadi Özdemir, vatandaşların sağlıklı ve güvenilir gıdaya ulaşması için yaptıkları çalışmaları şöyle aktarıyor: “Nilüfer Tarımsal Kalkınma Kooperatifi (NİLKOOP) iş birliği ile Hasanağa Gıda Merkezi’ni faaliyete geçirdik. ‘Tarladan sofraya sağlıklı gıda’ anlayışıyla üretim yapılan merkezde, kadın dernekleri daha önce kendi evlerinde yıllardır yaptıkları erişte, salça, turşu, menemen harcı, şekersiz marmelat gibi çeşitli ürünleri hazırlıyor. Kadınlar, belediyemize ait arazilerde ekolojik tarım koşullarında yetiştirilen buğday, zeytin, biber, domates gibi ürünleri de kullanıyor. Kent merkezinde yaşayan vatandaşlarımız için de mahalle aralarına bostanlar kurduk. 7’den 70’e her yaştan, her meslek grubundan mahallelinin bir araya gelerek tarımla tanıştığı bostanlarda hem ekolojik tarım yapılıyor hem de binaların arasında sıkışmış yaşamlara nefes alanları yaratılıyor. Nilüfer’de sadece çocukların ekip biçme izni olduğu ‘Çocuk Bostanı’ bile var.”
HEDEF TARIMSAL KALKINMA
Tarıma büyük önem verdiklerini vurgulayan Başkan Şadi Özdemir, “Tarımsal alanlarımızın korunması ve artırılması, ekolojik yöntemlerle tarım yapılması için çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diyerek şu bilgileri paylaşıyor: “Nilüfer Belediyesi olarak 350 dekarda tarımsal üretim yapıyoruz. Meyve, sebze, buğday, ayçiçeği gibi ürünlerin yanı sıra tıbbi aromatik bitki üretimi gerçekleştiriyoruz. Kırsalda çiftçinin üzerindeki mali yükü azaltmak, dayanışma ve yardımlaşma ruhunu artırmak ve çiftçinin kazancının yükselmesi için kooperatifleşmeye destek veriyoruz. Toprak ve su analizlerinde tarım alanlarının hangi ürünlere uygun yapıda olduğunu ve su ihtiyacını tespit ediyoruz. Çiftçilerimiz için eğitimler düzenliyoruz. Kent Bostanları’nda ekolojik tarım koşulları altında ürün denemeleri yapıyoruz. Kurduğumuz Tohum Kütüphanesi’nde 620 çeşit tohum var. Bostanda üretilen ürünlerin tohumları burada saklanıyor. Bu yıl 55 bin paket 32 çeşit tohumu ücretsiz dağıttık.”
Ankara’nın Beypazarı ilçesi, tarihin her köşesinde yankılandığı adeta bir açık hava müzesi gibi. Osmanlı mimarisinin zarif dokunuşlarıyla şekillenen evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve konaklarıyla geçmişin izlerini bugüne taşıyan Beypazarı, aynı zamanda yüzyıllardır süregelen el sanatları ve gelenekleriyle de bir zaman tünelinde hissettiriyor. Beypazarı, üretimin de şehri; geçmişten bu yana tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan halk, toprağın bereketini sofralara taşıyor. Havuç, marul, ıspanak, asma yaprağı başlıca tarım ürünlerinden…
Zengin mutfağı ve eşsiz lezzetleriyle gastronomi alanında adından söz ettiren ilçenin coğrafi işaretli ürünlerinden olan Beypazarı Kurusu, kendine has tadı ve kıtırlığıyla biliniyor. Havuç lokumu, şehrin tatlı geleneğinin en güzel örneklerinden biri. Höşmerim tatlısı da Beypazarı’nın geleneksel tatlı kültürünü temsil ediyor. Yaprak sarması ve cevizli tatlı sucuğu da geleneksel tatları arasında özel bir yere sahip. Şehrin en değerli doğal kaynaklarından biri ise Beypazarı’nın dünyaca ünlü maden suyu...
Yeşil alanların korunması ve doğanın kent yaşamına entegrasyonuna büyük önem verdiklerini belirten Belediye Başkanı Dr. Özer Kasap, yerel üreticilerin yanında durarak, tarımın ve kırsal ekonominin kalkınmasına öncelik vermekte ve bu çabaların her daim desteklenmesi için projeler geliştirmekte olduklarını söylüyor. Şehrin kültürel dokusunu yaşatmayı ve yerel değerleri desteklemeyi kendine misyon edindiğinin altını çizen Başkan Özer Kasap ile Beypazarı’nı sadece bir turizm merkezi değil, aynı zamanda bir kültür ve yaşam merkezi haline getirmeyi hedefledikleri projelerini konuşuyoruz.
YEREL ÜRETİME DESTEK
Başkan Özer Kasap, üretime verdikleri desteği şu şekilde aktarıyor: “Bereketli topraklarımız ve çalışkan çiftçilerimizle tarımsal üretimde büyük potansiyele sahibiz. Büyükşehir Belediyesi ile yürüttüğümüz koordineli çalışmalarla, mahallelerimizde ilk defa kapsamlı toprak analizleri yaptık ve organik gübre kullanımı konusunda çiftçilerimize rehberlik ettik. Bununla da kalmadık; küçük çiftçilerimiz, ürettikleri mahsulleri zamanında toplayamadıkları için ürünlerini tarlada satmak zorunda kalıyorlardı. Bu derde deva olmak için 2 adet havuç söküm makinesini kullanıma sunduk. Bunun yanı sıra, 2 adet tohum eleme makinesi, 2 adet taş toplama makinesi ve 2 adet gübre atma makinesini, küçük üreticilerimizin hizmetine sunuyoruz. Ayrıca Hayvansal Sulama Göleti Projesi ile gelecekte daha fazla hayvanın su ihtiyacını karşılayarak, şehrimizi hayvancılıkta da öncü bir merkez haline getirmek için var gücümüzle çalışıyoruz. Hedefimiz, tarlada kalan ürün bırakmamak ve çiftçilerimizin emeğini sonuna kadar değerlendirmesini sağlamak.”
DAYANIŞMA VE YARDIMLAŞMA ŞEHRİ
İnsanoğlunun beyaz altını olarak bilinen pamuk, yaklaşık 7000 yıldır yetiştirildiği ve işlendiği her medeniyete ve her yöreye katma değer sağlayan stratejik ve kadim bir bitki. ‘Yün ağacı’ da denilen pamuk, aynı zamanda lifi işlenen ilk bitki. Göçlerle Orta Asya’dan Hindistan, Çin, Türkistan, İran, Arap Yarımadası ve Mısır’a geçmiş. M.Ö. 7000 yıllarında dokunmuş kumaşların kullanıldığına dair Anadolu’da Çatalhöyük’te arkeolojik bulgulara rastlanmış.
ÖNEMLİ GEÇİM KAYNAĞI
Bugün binlerce dekar alanda ekilen pamuk, tarihten bu yana anılarımızı ilmek ilmek işlemiş. Dünyanın önemli pamuk üreticileri arasında yer alan Türkiye, üretimde 7. sırada, tüketimde ise 4. sırada. Türkiye’nin, 2019-2020 sezonunda 1 milyon 17 bin ton, 2020-2021 sezonunda 1 milyon 160 bin ton, 2021-2022 sezonunda 1 milyon 203 bin ton, 2022-2023 sezonunda 912 bin ton pamuk ithalatı yapıldı. Üretimin yüzde 88’ini Şanlıurfa, Aydın, Hatay, Diyarbakır, Adana ve İzmir gerçekleştiriyor. Şanlıurfa, tek başına tüm üretimin yüzde 42'sini karşılıyor. 2023’te ülkemizde 4.7 milyon dekar alanda 777 bin ton lif pamuğa karşılık gelen 2.1 milyon ton kütlü pamuk üretimi yapıldı. Pamuk tarımı Akdeniz Bölgesi’nde Adana, İçel, Hatay, Kahramanmaraş ve Antalya ile Ege Bölgesi’nde Aydın, Manisa, İzmir, kısmen de Denizli ve Muğla’da halkın önemli geçim kaynaklarından birini oluşturuyor.
ÇUKUROVA’NIN BEYAZ TARİHİ
Adana, Mersin, Osmaniye il sınırlarında yetişen pamuk, Türk Patent ve Marka Kurumu’nca “Çukurova pamuğu” coğrafi işaret olarak tescillendi. Çukurova pamuğunun en önemli özellikleri, veriminin yüksek ve erkenci olması. Çukurova pamuğunun ilk hasat edilen pamuk olması da ürünün en ayırt edici özelliklerinden… Ekim alanı geçen yıla göre yüzde 36 artan pamukta bu yıl 250 bin ton civarında rekolte bekleniyor.
Pamuk denilince akla ilk gelen Adana olduğunu söyleyen Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, “Tarımsal üretimle ilgili destek vermekten kaçınmıyoruz. Bir sonraki ekim döneminde, 10 bin dekar alana uygulanacak 2 bin litre organik sıvı mikrobiyal gübre desteği ile verimde artış hedefliyoruz” diye konuşuyor.
İzmir’in 35.5’u Karşıyaka… Tatlı rekabeti hep dile gelmiş… İzmir’in koynunda bir gerdanlık gibi parlayan bu ilçenin tarihi Küçük Yamanlar Tepesi üzerinde Neolitik çağın geç safhasına (İ.Ö. 5000) dayanıyor. Eski İzmir’den daha eski bir tarihsel geçmişe sahip olduğu biliniyor. İzmir’in işgali ile Yunan himayesinde kalan Karşıyaka, 1954’te ilçe oluyor. 18. yy.’ın sonuna kadar bu bölgeden gelip geçmiş ünlü batılı seyyahlar Cordelio denilen bu cennet yeşili sahili anlatmadan edememiş.
YILLARIN İZİNİ TAŞIYOR
Karşıyaka, eski Levanten evleri ve tarihi yapılarıyla geçmiş yılların izlerini taşırken, modern yüzüyle de kent estetiği açısından özel yere sahip. Her zaman hareketli ve renkli çarşısı, İzmir Körfezi’nin kolyesi diye anılan sahil boyu, köşkleri ve kiliseleri ile tarihten bu yana ilgi çekerken, günümüzde de kentin öne çıkan modern yerleşim yerlerinden biri. Türkiye’nin en gelişmiş 7’nci ilçesi olan Karşıyaka’nın tarıma katkısı ise çok bilinmez. İlçenin toplam tarım alanı 446 hektar. Karşıyaka’da üretilen tüm sebze miktarının hemen hemen yarısını domates oluşturuyor. İlçede meyve ağaçları sayısı bakımından çoğunlukla armut, erik ve mandalina var. Tarım arazisinin yüzde 38.1’i zeytin alanı olarak kullanılıyor. Tarıma elverişli boş alanın tarım arazisine oranı ise yüzde 50.9.
ÜÇ GÜN SÜREN YANGINDA KARAYA BÜRÜNMÜŞTÜ
Kentin kurulduğu ve yüzyıllarca yeşilliğini korumuş Yamanlar hepimizin içini yaktı. Bu yaz ortası İzmir için kabus gibiydi… Tam 3 gün süren yangında en çok etkilenen bölge Karşıyaka/Yamanlar oldu… Yamanlar Dağı’nın zirvesine yakın Yamanlar Köyü de kabusu yaşadı. Oysa şehrin nefes aldığı bu köyde, yüksek rakımda 150 yıldır Yamanlar domatesi yetiştiriliyor, 50 haneli köyün halkı tarımdan vazgeçmiyor. Karşıyaka Belediyesi Yamanlar Domates Şenliği’yle yangın bölgesinde dayanışma ve kalkınmayı desteklemek istiyor. Geçen hafta düzenlenen şenlik Yamanlar’da umut tohumları yeşertip, İzmir’in dağlarında yine çiçekler açtırmayı amaçlıyor. Yamanlar’da şenliklerde bir araya geldiğimiz Karşıyaka Belediye Başkanı Yıldız Ünsal ile hem ilçeyi hem de Yamanlar’ı konuşuyoruz.
YAMANLAR DOMATESİ İLE YENİDEN DOĞUŞ
Başkan Yıldız Ünsal, geçen hafta ‘Renk, Tat ve Dayanışma ile Yeniden Doğuyoruz’ sloganı ile düzenlenen ‘Yamanlar Domates Şenliği’nde bir dayanışma örneği sergilendiğini söylüyor. Yamanlar yangını ile İzmir tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşadıklarını vurgulayan Başkan Ünsal, “Umudu yeşertmek, küllerimizden yeniden doğmak için bir aradayız. Bu coğrafyanın bize sunduğu güzelliklerden bir tanesi de Yamanlar domatesi. Bu domatesin 150 yıl öncesine dayanan bir üretim serüveni var, günümüze kadar ulaştı, şimdi de coğrafi işaret alma sürecindeyiz.
Ankara’nın en eski ilçelerinden Kalecik ve civarının ilk kez M.Ö. 3500-4000 arasında erken Kalkolitik dönemde iskan gördüğü tahmin ediliyor. Arkeolojik kazılarda bulunan tarihi eserlerde 4000 yıllarında Friglerin yaşadığı anlaşılıyor. 1075’te Türkler tarafından fethediliyor. Kalecik, Osmanlı Dönemi’nde ticari yönüyle öne çıkıp, gelişmiş merkezi olarak ‘Küçük Mısır’ adıyla ünleniyor. Ayrıca yakın tarihimizde Kurtuluş Savaşı’nda nokta hizmeti vermek ve Kuva-yi Milliye güçlerine lojistik destek sağlamak amacıyla hizmet etmesiyle biliniyor.
BAĞCILIK GELİŞİYOR
Bugün Kalecik’in girişinde, ‘Üzüm Ezen Kadın’ heykeli ziyaretçileri karşılıyor. Arkasında Kale’nin eteklerine yayılmış Kalecik şehri ve Kızılırmak nehrinin aktığı uçsuz bucaksız ova, dağlar arasında uzanıyor. Hasbey, Saray, Tabakhane Camisi, Kazancıbaba, Alişoğlu Türbesi ile Kızılırmak Nehri üzerindeki Develioğlu Köprüsü ve Kalecik Kalesi, görülmesi gereken tarihi yerleri arasında. Tarımın yanı sıra tabakçılık, bakırcılık ve kumaş dokumacılığı da burada oldukça gelişmiş. Son yıllarda gelişim gösteren bağcılık, kendisini daha çok Kalecik Karası adıyla bilinen üzümün üretimiyle gösteriyor. Kalecik Karası, ilçenin ekonomik kalkınmasında önemli rol oynuyor. Üreticiler, benzersiz topraklarında yetiştirdikleri bu üzümün değerini giderek daha fazla fark ediyor. İlçede bağcılığın gelişmesi ve üzüme olan talebin artması, bölge ekonomisine de canlılık katıyor. Kalecik Karası, her yıl düzenlenen Uluslararası Kalecik Karası Üzüm Festivali ile hem yerel hem de ulusal çapta tanıtılıyor. Kalecik Karası üzümü, coğrafi işaret tesciliyle koruma altına alınmış. Kalecik Belediye Başkanı Satılmış Karakoç ile tarihi ve bereketli topraklarında birçok ürün yetişen ilçeyi konuşuyoruz.
FESTİVALİ BİLE VAR
Başkan Karakoç, geçen hafta gerçekleştirilen 14. Uluslararası Kalecik Karası Üzüm Festivali’nin ilçenin kültürel zenginliği ve tarımsal üretiminin en önemli sembollerinden biri olduğunu söylüyor. 13-15 Eylül arasında düzenlenen 14. Uluslararası Kalecik Karası Üzüm Festivali’ne 170 bin kişinin katıldığını anlatan Karakoç, “Katılımın bu kadar yüksek olması bizi çok mutlu etti. Kalecik, bu tür organizasyonlarla tanıtımını daha da ileriye taşıyacak. Bu büyük festival, Kalecik’in tarihi ve kültürel mirasını bir kez daha gözler önüne serdi” diyor.
ODUN ATEŞİNDE COĞRAFİ İŞARETLİ EKMEK VE ÇÖREK ÜRETİMİ
M.Ö. 2000’lerde; Akalar’dan kaçan Giritlilerin kurduğu Karyalıların kenti Seferihisar; 12 İyon Kenti’nden biri olduğu için oldukça etkileyici tarihe sahip. Tarihinin dışında, doğası ve sakin atmosferi ile Türkiye’nin ilk ‘cittaslow’ şehri ünvanını alan Seferihisar’ın bereketli topraklarında sayısız tarım ürünü de yetişiyor. Bereketli toprakları böylece ekonomisine katkı sağlarken turizmi ve gastronomisi de öne çıkıyor. Ünlü mandalinası, büyük güneş ve rüzgar enerjisi kaynakları, pırıl pırıl kumsalları, arkeolojik sit alanları, doğal güzellikleri ve yöresel mutfağı ile adını dünyaya duyuruyor.
Doğaya saygılı kalınarak, yerel değerlerine, esnafına, yemeklerine sahip çıkılarak da gelişilebileceğini kanıtlayan Cittaslow felsefesi, uzun yıllardır Seferihisar’ın yol haritası haline geliyor. İlçe deniz turizmi açısından da önemli bir destinasyon ve mavi bayraklı plajları ile de ünlü. Zeytin, enginar, lavanta, ekinezya, karakılçık buğdayı gibi birçok ürün binlerce çiftçinin geçim kaynağı. Belediyenin Tarımsal Hizmetler Müdürlüğü öncülüğünde yıllardır gerçekleştirilen mandalina, tohum takas, lavanta, karakılçık, armola, enginar, ekinezya festivalleri tarıma ilgiyi de canlı tutuyor. Seferihisar Belediye Başkanı İsmail Yetişkin ile biz de daha çok tarım projelerini konuşuyoruz.
YAŞADIĞIN YERDE DOYMAK İÇİN
Yerelde çiftçiyi güçlendiren, bilimsel ve sürdürülebilirlik öncelikli uygulamalarla Türkiye’ye örnek projeler geliştirdiklerini aktaran Başkan Yetişkin sözlerine şöyle başlıyor: “Ülkemizin her karış toprağı, binbir çeşit güzelliklerini bizlere sunmakta. Bereketin vücut bulduğu topraklarımız verimi ile bizlere kendini her fırsatta hatırlatıyor. Gerçekleştirdiğimiz projeler ile köyden kente göçün aksine, tarımsal üretim yapmak için kentten, Seferihisar’ın köylerine yerleşen bir nüfus oluştu. Bizler doğduğumuz ve yaşadığımız yerde doymak için tarım politikalarımızı her şeyin üzerinde tutuyoruz. Üretmeye, toprağı işlemeye devam edeceğiz.”
TURUNCU BAYRAM: MANDALİNA ŞENLİĞİ
Seferihisar, mandalina bahçelerinin yurdu ve mandalinası ile de biliniyor. İlçe, her yıl binlerce kişinin katıldığı Mandalina Şenliği’ne ev sahipliği yapıyor. Başkan İsmail Yetişkin, “Mandalina Şenliği ile verimli topraklarımıza sahip çıkmayı, üretmeyi, ülkemizin geleceği için tarımdan vazgeçmeyişimizi kutluyoruz. Bir araya geldiğimizde birbirimize güç ve neşe verişimizi kutluyoruz. Toprağı korumak vatanı korumaktır. İşte bu yüzden attığınız her çapa, diktiğiniz her fidan Cumhuriyet’in yüzlerce yıl yaşaması demek. 2018’den bu yana Seferihisar’da bulunan LÖSEV’in 285 dönümlük mandalina bahçesinden mandalina topladık. Toplanan mandalinalar, şenlikte düzenlenen mezatta satıldı ve gelirinin tamamı LÖSEV’e bağışlandı” diye anlatıyor.