Geçen hafta başkent Bükreş anılarıma yer verdiğim yazımda da belirttiğim gibi; Romanya’da gezilecek yerleri seçmek kolay değil. Bu hafta, önce ülkenin Müslüman nüfus yoğunluğuna ev sahipliği yapan güzel Karadeniz şehri Köstence’ye, sonra 3.Vlad’ın yani Kont Drakula’nın şatosunu görmeye; Transilvanya topraklarına uzanacağız… Transilvanya Bölgesi’nde gördüğümüz tek şato o olmayacak tabii. Özellikle bir efsane bina “Peleş Şatosu” görülmeyi kesinlikle hakkediyor.
KARADENİZ’İN KIYILARINDA
Bükreş’te geçirdiğimiz yoğun 4 günün ardından, Romanya‘nın ikinci büyük kenti ve Avrupa’nın popüler yazlık rotalarından birine geliyoruz. Köstence günlerimizi biraz daha sakin, daha az koşturmalı bir gezi havasında geçirmek ümidindeyiz…
Köstence, Romanya'nın Dobruca bölgesinde yer alan, Karadeniz kıyısındaki en büyük liman şehri. İnanın çok ama çok da sevimli... Tuna Nehri ve Karadeniz arasında kalan Dobruca bölgesi, 2600 yıllık bir yerleşim alanıdır yani Köstence’de tarih ve denizle iç içe yaşar; çok fazla müze, içlerinde kayda değer tarihi eserler ve sokaklarda oldukça fazla Osmanlı eseri bulursunuz.
Yarı doğu Avrupa yarı Türkiye gibidir Köstence… Şehirde önemli bir Türk-Tatar azınlık ikametini sürdürmektedir. Burada yaşayan Çingeneler de Türkçe konuşmaktadırlar. Elimizde kamera gören ve Türkçe konuştuğumuzu fark eden en az üç dört amcanın, sokakta bizimle sohbete girdiğini söyleyebilirim. “ÇEKİM Mİ ÇEKERSİNİZ BA? ANGİ KANAL BU? HABERLER Mİ? BAAK, YAŞIM 65…”
KÖSTENCE’DE GEZMECE
Karadeniz kıyısındaki yürüyüş alanlarıyla huzur veren, yine buralarda gece hayatıyla eğlencenin doyasıya yaşandığı Köstence’nin gezilecek başlıca turistik yerlerini sayarak başlayalım: Publius Ovidius Naso Meydanı, burada yer alan Ulusal Tarih ve Arkeoloji Müzesi (müzenin hem içi hem de muhteşem binası) , az ilerisinde Mahmudiye Camii olarak da bilinen Kral Camii, ev sıcaklığında bir yapı olan Hünkar Camii, Ulusal Sanat Müzesi…
Ayrıca Cenevizlilerden kalma şirin bir deniz feneri, Capitoline Kurt Heykeli, Aslanlı Ev ve barok mimarinin günümüzdeki en güzel örneklerinden olan eski Köstence Casino Binası; şehrin görülmesi gereken turistik noktalarıdır… Ovidius Meydanı turistlerin ilk adım attıkları yer. Romalıların efsanevi Dişi Kurt (Capitoline Wolf) heykelini görünce, bu meydana yaklaştınız demektir.
Kalabalığı takip edin, sağlı sollu kafelerde oturanları, kahve yanında papanaşi yiyenleri süze süze o geniş meydana hemen gelirsiniz zaten. Sol kolunuzda küçük sevimli Balkan tarzı bir binada bir Modern Sanat Müzesi kalacaktır ki, biz gittiğimizde kapalıydı ama dışarıya asılmış fotoğraflarından içinin pek keyifli olduğu anlaşılıyordu… Ana meydana geldiğinizde ise dev Ulusal Tarih ve Arkeoloji Müzesi binası sizi hayrete düşürecektir.
1800’lerin sonlarında yanan ahşap bina yerine yapılan bu muhteşem yapı 1911’de sanat eserlerini bünyesinde barındırmaya başlıyor. Şu an 400 binin üzerinde tarihi eseriyle Romanya’nın en zengin tarih müzesi burası. Romanya’nın en ünlüsü – Balkanların da en önemli arkeolojik bulgularından biri olan “Yılan Tanrı Glikon” burada sergileniyor.
Milattan Önce 2.yüzyıla ait bir “sahte peygamber” mitinin ikonu olan bu heykel, neredeyse bugün yapılmış gibi tertemiz duruyor. Tomis sınırları içinde bulunduğu yazıyor. Tomis, Köstence’nin en eski adı… Bunu özel bir not olarak düşmek istedim zira Yılan Tanrı’dan cidden etkilenmiştim. Müzenin hemen yanındaki geniş kapalı alan ise Roma Mozaikleri Müzesidir; rekor büyüklüktedir ve gezmesi zevklidir. Aynı bilete da dahildir. Kaçırmayınız uğrayınız.
BURALARI DA KAÇIRMAMANIZ GEREKİR
Latin Edebiyatının en önemli şairlerinden Ovidius Publius Naso’nun adını alan meydanın çıkışında Mahmudiye Camii’nin çok özel kubbesini görürsünüz. Bir Mardin “Artuklu” eseridir sanki… Ama değildir. Bu güzel yapı 1910’da inşa edilen zarif bir Osmanlı eseridir ve Romanya’nın merkez camisi olarak bilinir. Dönemin Kralı 1.Carol’un teşvikiyle yaptırıldığı için tabelalarda “Kral Camii” olarak geçmektedir.
Mahmudiye’nin yanı sıra, 1868’de inşa edilen, 24 metrelik kumtaşı minaresiyle ünlü Hünkâr Camii, Köstence’de yer alan diğer bir önemli Osmanlı dini yapısıdır. Ve kıyı yürüyüşü için çıkacağınız kordon boyu üzerinde, öyle bir bina vardır ki Karadeniz dalgalarının şahit olduğu en zarif dalgakırandır belki de… Yine 1900’lerin başında Romanya’nın en özel eğlence merkezi olarak açılan Grand Casino Köstence, ekonomik krizlerden sonra boş kalmaya mahkum olmuş, hayatını “klip stüdyosu” falan olarak devam ettirmiş…
2018 seyahatimizde yeniden, bu kez bir restoran olarak açılmak üzere tadilattaydı. Umarım bitmiş halini yakalar ve bu özel yapıyı yerinde görürsünüz. Köstence’nin çok popüler olan plajları da var. Şehrin 3.km dışındaki Mamaia ve 25 km. mesafedeki Mangalia, Balkanların ve Avrupa’nın pet çok ülkesinden turist çekmektedir. Odessa’nın Arcadia Bölgesi misali, buralar da gece kulüpleri, lüks oteller ve alışveriş alanlarıyla bezenmiştir.
KONT DRAKULA’NIN EVİNE DOĞRU
Bence kalelerin en güzeliydi “Peleş Kalesi”ydi… Bizi Köstence’deki otelimizden alan Transilvanya Turu otobüsü rehberi, çok tatlı yaşlı bir amcaydı. Artık yolda ne komiklikler ne şakalar… Prahova Vadisi’ne ulaşıp Romanya’nın ilk kralı Carol tarafından inşa ettirilmiş şatoya gelince kalakaldık… Ara ara “kale” ara ara “şato” diyorum zira yazlık yapının duvarlarında savaş zamanı mimarisi olan surlar, burçlar da vardı…
Neyse, 1.Carol bölgeyi görüp güzelliğine hayran kalmış ve karısı – aynı zamanda bir şair olan- Elizabeth ile kendine, yazlık olarak bu Peleş Kalesi’ni yaptırmış. Kale, Transilvanya (Osmanlı’daki adı Erdel) ve Wallacia’yı (Osmalı’daki adı Eflak) birbirine bağlayan geçiş yolunda bulunmakta. Mutlaka ama mutlaka görün Peleş’i… O nasıl bir giriş salonu, o nasıl bir ahşap iç işçiliktir öyle… O silah odası… O Türk salonu… O yemek salonu… Ve ah o Müzik Odası… Ruhunuzu bırakırsınız çıkarken!
Braşov, Kont Drakula’nın Bran Şatosu’na en yakın büyük şehirdir. Aralarında bir yarım saatlik araç mesafesi var. Tur ile gelmediyseniz bu şehirden Drakula Şatosuna otobüs bulabiliyorsunuz. Braşov’un bir özelliği de Karpatlar ile çevrili olmasının avantajıyla, lüks kar tatili tesisleri oluşturmuş olması. Hal böyleyken şehrin içinin de lüks mağaza ve kafelerle dolu olmasına şaşırmamanız gerekiyor…
Braşov’u çok sevdim; aklım kaldı. Bir kez de bir iki gün kalmak için gideceğim mutlaka … Ve evet efendim, Kont Drakula Şatosu yani “Bran Castle”. Transilvanya’daki şirin kasaba Sighişoara’da doğan 3.Vlad, doğduğu yerden pek bir şey alamamış maalesef. Şirinliğin yakınından bile geçmemiş yaptıklarıyla… Erdel bölgesinde yer alan bu küçük orta çağ kasabasının merkezi de Unesco koruması altında bu arada…
3.Vlad burada kalmıyor tabii. Kudretini göstermek için ağaçlık bir arazinin kayalık tepesine muhteşem bir kale yaptırıyor. Ülkesini ve komşu ülkeleri zulmüyle titreten Transilvanyalı Kont 3.Vlad, yüzyıllardır “Kont Drakula” olarak da biliniyor. Eski Eflak Voyvodası, insanları dize getirmek için uyguladığı yöntemler yüzünden “Kazıklı Voyvoda” olarak nam salıyor. Ünlü yazar Bram Stoker’in 1897’de- ondan esinlenerek çıkardığı kitabından sonra da- Kont Drakula oluveriyor.
Siz onun Bran’daki evini korkmadan gezebilirsiniz… Bu dünya ne Kont’a ne Kontes’e kalmış sonuçta değil mi? Efendim, Posta Gazetesi için yazdığım seyahat anılarım, okuduğunuz bu 75. yazıyla sona eriyor. Ekranlardaki Çok Gezenti programıyla ve raflarda kitaplarımla; sizlerle seyahat heyecanımı paylaşmayı sürdüreceğim. Hepinize mutlu ve sağlıklı yıllar. Yollar dolusu sevgilerimle…