Petrolden sonra ticareti en çok yapılan ürün olan kahvenin faydalarına ya da olası zararlarına bakalım:
Güvenilir düzeyde kahve tüketiminin bir çok faydası var. Herkesin bildiği ve deneyimlediği üzerine konsantrasyona birebir. Kahvede doğal olarak bulunan kafein uyanıklık durumunu arttırıyor ve konsantrasyonu sağlıyor. İşte, okulda dayanıklılığımızı arttırıyor.
Kahvede kafein dışında 400'den fazla kimyasal bileşik bulunuyor. Antioksidan maddeler de bunların içinde. Yani vücuda zarar veren serbest radikallerle savaşıyor. Hücrelerinizi ve dolayısıyla sizi genç tutuyor.
Araştırmalarda görünen en büyük faydalardan biri de Tip 2 diyabet gelişim riskini azaltması. Günde 3-4 fincan kahve tüketiminin tip2 diyabet üzerinde olumlu faydaları var. Tabii burada kahveyi sade tüketiminin altını çizmek lazım.
Kahve bilinenin aksine ödem oluşturmaz, tabii tüketimi aşırıya kaçmadıkça... Güvenilir düzeyde kahve tüketiminin hidrasyon üzerinde olumsuz bir etkisi olmadığını gösteren çalışmalar mevcut.
Kadınların büyük düşmanı selülit ile ilgili yalanlardan biri de, kahvenin buna sebebiyet vermesi. Eğer kahveyi süt tozlu ya da şekerli tüketiyorsanız evet ama tek başına kahvenin selülit oluşturduğu koca bir yalan.
Sabahları ayılma, öğlenleri konsantre olma, akşamları yorgunluk, gece ise yetişmeyen işler ya da çalışılması gereken dersler için ayık kalma girişimlerimize yardımcı: KAHVE
Dünya genelinde günde 2,2 milyar fincan kahveden bahsediyorum. Uluslararası Kahve Organizasyonu’nun (ICO) hazırladığı raporda kişi başına yıllık kahve tüketiminin 12 kilogramı bulan ülkeler var. Türkiye’de de kahve tüketimi son 5 yılda yüzde 13,2 artış göstererek kişi başına 1,1 kilograma çıktı. Türkiye, 2018 raporuna göre kahve tüketiminde 93,9 bin tona ulaştı. Listenin başında yıllık 1,5 milyon tonla ABD gelirken, Brezilya ve Japonya onu takip ediyor. Rakamlar ‘milyon, milyar’ düzeyindeyken, gelin bu kahve neymiş biraz bahsedelim.
Coffea bitki ailesinde olan ağaçların meyve çekirdeklerine kahve diyoruz. Beyaz çiçekleri olan kiraz ila alıca bezeyen ağaçta yetişen bir meyve bu. Kahve meyvesinin yüzde 20’si çekirdeğini oluşturuyor. Yani 5 kilogram kahve meyvesinden ancak 1 kilogram kavrulmuş çekirdek elde ediliyor.
Yaklaşık 25 milyon çiftçi, kahve hasatıyla uğraşıyor. Sürekli meyve veren bu ağaçtan, olgunluğa ulaşmış olanlar tek tek elle toplanıyor. Yeşil çekirdekler sınıflandırılıp ayıklanıyor. Bununla da kalmıyor; birçok proses ve işlemden geçtikten sonra mutfaklarımıza kadar giriyor.
Toprak, aldığı su, güneşlenme zamanı ve nem, kahvenin tadını ve aromasını etkiliyor. Tabii bunlarla da kalmıyor, çekirdeğin tazeliği, bekleme koşulu, cihazların temizliği, yapılırken nasıl öğütüldüğü, suyun PH değeri ve hatta baristanın bu işi ne kadar bildiğine kadar gidiyor olay.
Yani bir kafede önüne güzel bir kahve geliyorsa, çok emek var bilesiniz :)
Ana vatanı Hindistan olan zerdeçalı artan popülaritesini masaya yatıralım. Binlerce yıldır şifalı bitki olarak kullanılan zerdeçalın içindeki biyoaktif bileşenler birçok hastalığın tedavisinde kullanılmış. Hint safranı olarak bilinen zerdeçalı kori ile yoğun şekilde sofralarımızda kullanıyoruz. İşte o koriye de sarı rengini veren polifenol bileşen curcumin. Güçlü antiinflamatuar ve antioksidan özelliklere sahip bir madde olan curcumin içeren ilgili binlerce yayın bulunuyor. Sizi bilgi kirliliğinden kurtarıp özet şeklinde bir yazı paylaşıyorum. 12 maddede zerdeçal:
1. Zerdeçal güçlü bir antioksidandır. Vücudun antioksidan kapasitesinin artması hücrelerinizin, dokularınızın ve organlarınızın dış etkenlerden (çevre kirliliği, sağlıksız gıda, yaş, stres…) daha az zarar görmesi demek.
2. Hastalıkların en önemli sebeplerinden biri inflamasyon. Kurkumin doku ve organlardaki inflamasyon ile savaşır. Kronik iltihaplanma, beyin hücrelerinde işlev kaybı yaratır. Yaygın ağrılara, zihin bulanıklığı, dikkat dağınıklığına, depresyona ve hafıza sorunlarına neden olur. Bu yüzden beyni korumanın en iyi yollarından biri inflamasyonu baskılamaktır.
3. Beyin sağlığı için her gün altın süt içmek isteyeceksiniz (tarif en altta). Zerdeçal en başta beyin için elzem olan omega-3 yağ asitlerinin emilimini arttırıyor. Zerdeçalın içindeki etken madde Curcumin kan beyin bariyerini geçerek yeni hücre oluşumunu sağlıyor. Alzheimer hastalığına sebep olan nörotrofik faktör (BDNF) hormonunun düzeyinin azalması ve toksin maddelerin plak oluşumudur. Zerdeçal, BDNF hormon seviyelerini yükseltiyor ve amiloid plakları temizlemeye yardımcı oluyor.
4. Dünyada birincil ölüm sebebi olan kalp hastalıkları riskini azaltır. Bir önceki madde de dediğim gibi plak oluşumunu engelliyor. Yani damarlarda aterosklerozu azaltıyor. Kan basıncı ve kan pıhtılaşmasını düzenler. Tansiyon düşürücü etkisi vardır. Curcumin tablet kullanacaksanız, tansiyon ilaçlarınızın dozunu tekrar düzenlemek gerekebilir.
5. Sindirim sisteminde etkili. Mide sorunları yaşıyorsanız, sürekli şişlik ve hazımsızlık var diyorsanız; yemeğinize, çorbanıza, çayınızı suyunuza zerdeçal ekleyin.
6. Kanser oluşumuna engel olur. Çalışmalar devam etmekle beraber bazı kanser türlerinin tedavide kullanılması olumlu sonuçlar veriyor. Zerdeçal hem kemoterapi hem de radyasyon tedavisini destekler ve her iki tedavinin de etkinliğini arttırır.
Ramazan ayı beslenme düzeninin tamamen değiştiği bir aydır. Dengeli beslenmenin kurallarından biri olan öğün düzeni değişmekte ve uyanık olduğumuz uzunca bir süre gıda alımı yapılamamaktadır. Bu durum obezite cerrahi geçirmiş, hastalık durumu olan kişilerde süreci zorlaştırır.
Bariatrik cerrahisi geçirmiş kişilerin oruç tutmalarına en büyük engel; uzun süren açlık ve susuzluk. Uzun süren açlık sonrasında, büyük volümlerle iki öğün şekilde beslenmek cerrahi hastalarında mümkün olmayacağı gibi, ciddi açlık ve susuzluk yaşamalarına buna bağlı olarak makro ve mikro besin öğelerinin alımını yeterli yapamamasına sebep olacaktır.
Obezite cerrahisi yöntemlerinin bir çoğu, katı ve sıvı alımında önemli miktarda sınırlanmaktadır. Bu yüzden cerrahi uygulanmış kişilerin sık sık sıvı ve katı alımı yapıp günlük yeterli besin alımına ulaşması gerekmektedir. Sıcak aylara denk gelen ramazan ayında oruç tutarken normal bireyler bile dehidratasyonla (sıvı kaybı) karşı karşıya kalırken obezite cerrahisi hastaları iftar ile sahur arasında yeterli sıvıyı alamayacakları için daha ciddi sağlık sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.
Uzun suren açlık sonrasında artan iştah ile birlikte büyük miktarda katı ve sıvı gıdaların kısa sürede alınmasıyla beraber hazımsızlık ve distansiyon oluşacaktır. Fazla gıda alımı ve katı gıdalarla beraber sıvı alımının yapılması kusmaya yol açabilir. Kusma da dehidratasyonun artmasına ve besin öğesi alımlarında yetersizliği sebep olacaktır. Ayrıca ramazan sofralarının bereketli oluşu, fazla yağlı yemeklerin ve şerbetli tatlıların tüketiminin artması uzun süreli açlıktan sonra dumping sendromu yaşanmasına da neden olacaktır.
İftar sonrasındaki sürecin belli bir kısmı uykuda geçerken geri kalan 3-4 saatlik yemek yenilebilecek zaman dilimi, obezite cerrahisi olmuş hastaların, katı-sıvı alımı yapabilmelerine için yeterli bir süre değildir. Tek seferde alabilecekleri gıdaların kısıtlı olması ve katı-sıvı gıdaları bir arada alamadıkları için gün içinde alması gereken gıdaların bir çoğu karşılanamayacak ve ciddi sıvı yetersizliği gözlenecektir.
Oruç tutmamaya ya da oruç bozmayı gerektiren mazeretler vardır. Hastalık durumu, yolculuk halinde olma(seferi), gebelik ya da emzirme durumunun devam etmesi, yaşlılık ve gelişim çağında küçük yaştaki çocuklar, sağlığınızı bozacak aşırılıkta acıkma ya da susama hali ve ağır işlerde çalışıyor olmak oruç tutmamayı uygun kılar. Bu durumda oruç tutmayı ramazan ayının ruhuna uygun geçirmek ibadetinize engel değildir.
Hastalık, oruç tutmamayı veya tutulan orucu bozmayı gerektiren mazeretlerden biridir.
Kişinin oruç tutması halinde hastalığının artmasına ya da iyileşmesinin gecikmesine yol açacak bir durum mevcut ise oruç tutması uygun değildir.
Vücudumuzun yaklaşık % 60’ı, akciğerlerimizin % 90’ı, beynin ise % 95’i sudan oluşmaktadır. İnsan gıda almadan ortalama 8-9 gün yaşarken, su içmeden maksimum 7 gün yaşayabileceğini hep duyuyorsunuzdur. Bu durumda suyun ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Peki miktar ne olmalı? Hiç durmadan su mu içeceğiz? Elbette hayır. Her besin maddesinde olduğu gibi suyunda fazlası zarar. Hep söylediğim gibi; toksik olan dozdur. Dünya su günü kapsamında bir çok sağlıkçı çeşitli mecralarda suyun faydalarını anlatacaktır. Ben suyun diğer yüzünü size göstereceğim. Fazla suyun vücudumuz üzerindeki etkileri:
2018 diyet trendlerinin en dikkat çekicisi vejetaryenlik. Dünyada ki hızlı yükselişin ülkemizde bu sene yavaş yavaş etkilerini görmeye başladık, başlayacağız. Son yıllardaki yüksek protein diyetlerine karşı yükselen bu akım vegan pazarını da büyüttü. Avrupa Vejetaryenler Birliği (EVU) tarafından geliştirilmiş lisanslı sembol olan ‘V-Label’ 2014 yılı sonunda Türkiye’ye girdi. V-Label, tüketici tercihlerine paralel olarak vejetaryen-vegan ürünlerin, ambalaj üzerindeki karmaşık kod ve içeriklerden bağımsız, kolay anlaşılır ve denetimli güvenilirliği sağlanmış tek tip etiketle, uygunluğunu tescil etmek amacıyla bir semboldür. Son yılda V-Label lisans talepleri de artış gösterdi. Türkiye’de vegan nüfusa dair bir araştırma yok fakat Türkiye Vegan ve Vejetaryen Derneği ve Türkiye İstatistik Kurumunun başlattığı çalışmanın sonuçları çok yakında yayınlanacaktır.
Yılın son günü büyük ziyafet için hazır mıyız? Kıyafetler seçildi, hediyeler alındı, sofra hazırlıkları tamamlandı. Peki midemiz gece boyu birçok ağır yiyecek ve içeceğe hazır mı?
SABAH KAHVALTI ŞART
Yılın son günü proteinden zengin, kompleks karbonhidratlı bir kahvaltıyla güne başlayın.
Eğer yılbaşı gecesini evinizde geçirecekseniz taze yeşillikler ve salatalık gibi su içeriği yüksek sebzeleri hemen yıkayıp, hazırlık yapacağınız tezgah üzerine bırakın.
Tatil boyunca ‘uslu’ durması için verilen çikolatalar, ‘ödül’ niyetiyle yedirilen oyuncaklı-sağlıksız- burgerler, büyükanneler tarafından yedirilen hamur işleri ve dedeler tarafından alınan cipsler…
TATİL BİTTİ! Okul ile beraber sağlıklı bir düzene geçme vakti geldi. Uyku saatlerinin ayarlanması, verilen ödevlere zamanında hazırlanma, bilgisayar-telefon-oyun saatlerine verilen limitler ve en önemlisi dengeli ve yeterli beslenme gereksiniminin bu süreçte düzene sokuluyor olması gerekiyor.
Büyümenin devam ettiği bu yaşlarda gıda alımının yetersizliği fiziksel büyümesini gerilettiği gibi zihinsel gelişim de sorunlar yaratacaktır. Okul çağındaki çocuklara doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması, onların daha sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmelerinin temelini oluşturur.
Sağlıklı beslenme konusunda en büyük görev anne-babaya düşüyor. Çocuğun ilk rol modeli sizlersiniz. Evdeki yemek seçimlerinden tutun, gıda alımının dengeli oluşuna kadar her şey sizin oluşturduğunuz düzen ile başlayıp, devam edecektir.