1 Temmuz 2015’te Resmi Gazete’de yayınlanan ortaöğretim kurumları yönetmeliğinde dikkat çekici değişiklikler yapıldı. Ama pek çok kişi özellikle de ergenler bunun farkında değil. Değişiklikler özellikle disiplin yönetmeliyle ilgili.
Mesela cep telefonu ile işlenen bilişim suçları disiplin yönetmeliğiyle cezaları arasına girdi. Hatta pek çok kişi ‘Öğrenciler, siz siz olun cep telefonunuzu kimseye vermeyin. Telefonunuzu kullanarak başkalarına zarar verilirse, sorumlu olursunuz.
Cep telefonunuzu sadece ihtiyaç duyulduğu zamanlarda internet veya sosyal medya erişimi için açın, diğer zamanlarda özellikle kapatın’ demişti.
Cezalar çok ciddi, dikkat!
Ergenliğin en önemli konularından biri kilo sorunu. Ergenlikte kilo alma ile ilgili olumsuz etkenler var. Ama bazen hiç kilosu olmayan kızlar da sanki çok fazlalığı varmışcasına bu konuyu hayatının odak noktasına koyabiliyor. Kilo almanın fizyolojik nedenlerini Acıbadem Fulya Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Rüştü Serter şöyle özetlemiş:
1- Değişen hormonlar: Ergenlikte kızlarda östrojen hormonu seviyesi yükseliyor. Bu da kadınsal vücut hatlarının şekillenmesini sağlarken, yağ depolanması sonucu kilo almalarına neden oluyor.
2- İştah açılıyor: Değişen hormon dengelerinin etkisi ve artan iştahın katkısıyla aşırı kiloya eğilim ortaya çıkıyor. Beslenmede yapılan hatalar kızların kilo almasına neden oluyor.
3- Duygusal dalgalanmalar: Duygusal dalgalanma sık yaşanıyor. Bunlar hiç yememeye yol açabileceği gibi aşırı yemeye de sebep olabiliyor.
Hiçbir kavga tek başına olmaz. Bu nedenle eşlerin kavgası, arkadaşların kavgası, komşuların kavgasına hep çift taraflı bakmak gerekir.
Aileler herkese karşı bu kadar objektif olurken nedense çocukları kavga ettiğinde hep tek taraflı bakarlar olaya. Ya da hemen hakem olup ayırmaya kalkarlar. Oysa bazen iyi niyetle yapılan bu düzenlemeler aslında ortaya yanlış sonuçlar çıkarır. Kardeş kavgalarını azaltmanın yolu ise aslında tamamen aralarındaki rekabeti önlemekten geçiyor.
REKABET NASIL ÖNLENİR?
Davranışlarından sorumlu olmaları gerek
Evet bir TEOG’un daha sonuna geldik. Çocukların yaşlarının yakınlığından dolayı bu benim 2. TEOG sınavım. Bu sınavda etrafımı gözlemledim, kendi davranışlarımla ilgili özeleştiriler yapma fırsatım oldu.
Ülkemizin eğitim sistemine güvenim azaldıkça ne yapmam gerektiğine dair daha net fikir edindim. Bu yüzden bu TEOG bana vız geldi tırıs gitti. 2. TEOG sonrası kayıtta zorluklar yaşayacağım. Ama ilki gibi olmayacak. İşte kafamda netleşenler...
■Madem sınav var, kendin ve çocuğun adına elinden geleni yap. Ama sakın kendine ve çocuğuna fazla yük yükleme, inan değmez.
■ Asıl yapılması gereken şey, bu sınava büyük anlam yüklememek. Çok alternatif lise var ve her birinde çocuklar mutlu olabiliyor. Hatta gözümüzde çok büyüttüğümüz liseler senin çocuğuna hiç uygun olmadığı için kazansa da sonu hüsran oluyor.
Biz de öyle değil miyiz aslında? Bir hedefimiz olduğunda daha hızlı yürüyoruz, daha çok çalışıyoruz, sabahları yataktan büyük bir şevkle ve daha kolay kalkıyoruz. Kısacası daha mutlu, dinamik, hızlı ve çalışkan oluyoruz.
Ama ya hedefimiz yokken? Öylece uzanmıyor muyuz kanepeye, elimize kumandayı alıp zaplamıyor muyuz zaman öldürürcesine kanalları? İşte aynen çocuklarımız da böyle... Onların da bir hedefi olmayınca öyle çakılıp kalıyorlar aynı yerde. İleri gitmek istemiyorlar.
Niye gitsinler ki, onları dürtecek bir şey yok çünkü. “Hedefi olmayan çocuklar başarılı olur mu?” sorusu geliyor akla. Zor tabii. Ama önüne boyundan büyük hedefler konan çocuklar için de zor bir durum. Hatta bazen konulan hedefin kendisi sorun haline gelir ve başarı kavramı tartışılmaya başlar. Peki ama ne yapmalı? Hedef nasıl belirlenmeli?
SEÇİM HAKKI ÇOCUĞA VERİLMELİ
Kaygı aslında sadece çocuklar için değil, bizler için de başa çıkılması zor bir his. İçimizde bizi sürekli rahatsız eden kaygı ile hayata devam etmek bir süre sonra bizi karamsar dünyaya sürükler. Çocuk ve ergenlerde de durum farklı değil. Onlar da kaygı konusunda yetişkinlerle aynı tablonun içindeler. Elele Bebeğimle Dergisi’nde kaygı ile ilgili çok iyi hazırlanmış bir yazı okudum ve benim için önemli olan kısımlarını sizlerle paylaşmak istedim. Öncelikle nasıl anlarız? Pedagog Adem Güneş der ki;
Terleyen eller, uykusuz geceler
Anksiyete bozukluğu görülen çocuklarda el terlemesi, ses titremesi, uyku bozukluğu, agresiflik, gergin beden dili gibi belirtiler ve davranış özelliği görülebiliyor. Kaygı, ruhsal bulaşıcılık taşıyor. Bakış, mimikler, beden dili, konuşmadaki hızlılık, heyecan, stres çocuğa ebeveynden bulaşıyor. Hiçbir çocuk doğuştan kaygılı olmuyor. Yatkınlık olsa da kaygı bozukluğu sosyal öğrenme ile içselleşiyor. Doç. Dr. Güneş “Ebeveyni kaygılı olan çocuğun kaygısız olması düşünülemez” diyor.
Etkili tedavi; doğal ebeveynlik
Geçtiğimiz ay katıldığım bir toplantıda bana çok ilginç gelen bir araştırma duydum. DYO’nun okullara değer katmak amacıyla başlattığı sosyal sorumluluk projesi anlatılırken içinde geçen tek bir cümleydi... Ama bir yandan da projenin çıkış noktası bence... Araştırmalara göre okulların fiziki ortamı, rahatlığı ve mekanlardaki renk seçimleri öğrencilerin okul başarısı ve verimliliğini yüzde 25 artırıyormuş. Yüzde 25, düşünün ne kadar büyük bir oran.
Semt hatta kent etkili
Demek ki çocuklar yaşadıkları çevreden bu kadar etkileniyorlar. Okulda başarıyı hayatta da mutluluklarını, yaratıcılıklarını belirliyor belki de... Aslında şöyle dikkatlice düşünüp etrafımıza bakınca her şey etkilemez mi büyüyen ve algıları tamamen açık olan çocuğu?
Sadece okul değil ki yaşadığı ev, duvarlardaki tablolar, oturduğu semt hatta yaşadığı kent bile ne kadar etkili çocukların hayatında...
Ne zor zamanlardayız. Çocuklarımız giderek sosyalleşmeye, zaman giderek kötüleşmeye başladı. Onun en çok zaman geçirdiği arkadaşlarını yakından tanıyamıyoruz. Pek çoğu özellikle lisede mahallesindeki okula değil, uzaklardaki okullara gidiyor. Bu okullara çocuklar şehrin dört bir yanından ve farklı okullardan mezun olup geliyor. Ve sonunda ortak noktada buluşup arkadaş oluyorlar. Bir anda bu arkadaş hayatınıza giriveriyor. Bakın uzmanlar ne diyor?
Farklı arkadaşlar edinebilir
Çocuğunuzun, sizden ve ailenizden çok farklı çocuklarla arkadaşlık kurmasında sakınca yok. Hatta farklı arkadaşlar edinmesi, bakış açısını genişletmesini ve başka insanlarla kolay ve etkili ilişki kurmasını sağlar. Dikkat etmeniz gereken, bu yeni ve farklı tarz gerçekten kaygı verici mi? Farklılığından mı yoksa gerçekten kötü olduğundan mı endişe duyuyorsunuz? Çocuğunuzun üzerinde kötü etkiye sahip olabileceğini düşündüğünüz arkadaşlarla baş ederken....
Bilgi toplayın: ‘Nasıl tanıştınız? Hadi bana ondan bahset. Ailesini gördüm mü ben hiç?’ gibi sorularla...